Annemin memesini emdim, yüzüne baktım, gözünün ta içine, senelerce koca bir bebektim. Evde hep anlatırlardı, utanırdım. Çok meme emen nasıl erkek olur. Sonra okula gittim. Üniversitede bir arkadaşım vardı, Güzel. Devrimcilik oynardık. Anasının memesini okul çıkışı gidip dişlermiş. Yalancıktan. Ortaokul’da düşünün. Oh, rahatladım.

Amman mollalar duymasın: Bizim oralarda kadınlar kızları, ez çizike to borine diye severdiler. Bu, sana ölem’in kadıncasıydı. Kızlar utanır, kıpkırmızı yüzleriyle somyanın altına kaçıverir, biz onlardan utanır, dışarıya kaçardık. Meme doğurganlığın, çocuk büyütmenin, neslini devam ettirmenin simgesiydi. Öylesine masum.

Sonra birden büyüdüm. Kadınlar oldu, memelerini dişledim. Ana sevgisi miydi, memeye özlem mi, şehvet mi, bilmem. Akan bir ırmak gibiydi gencecik bedenler, yanıbaşımda, yeniden doğmak gibiydi sevgilimin memesi. Kadının memesi, memedeki abu hayat, doğurganlık, devamı beklenen yepyeni nesiller değilmiş yalnız.

Hapishaneye düştüm, bir kadın koğuşu vardı. Kapkara örüklü saçlarıyla gencecik kadınlar nasıl slogan atardı, mahkemede nasıl mağrur dururlardı. Pis erkekler sürüsünün içinde yapayalnız. Ring aracında nasıl güzel, çürümüş duvarların içinde bir gül bahçesi. Barikatta en önde, grevde, yürüyüşte, Gezi’de. Onları hep şaşırarak izledim. Aaa, dediğim sayısız.

Dağların ardındaki masala baktım, hep kadın vardı. Alişer diye bir namlı adam varmış, çifte fişekli. Yanında bir kadın, Zarife. Hawal dermiş Alişer’e. Bu ikili gezmişler dağ, tepe, vadi, kaçmışlar Koçgiri Ovacık, Zara Pulur. Çocukları hiç olmamış. Alişer kılam okumuş, Zarife tüfek atmış. Kılamın sesi, tüfengin sesiyle oynaşırmış. Vurulurlarken bile yan yanalarmış, yüksek bir mağaranın ortasında, iki kan gölü içinde.

Dine baktım. Yahudi’ye, Hıristiyan’a, Müslüman’a, kadın hep şeytan. Kadının adı Cariyeymiş, bir tür malmış. Uğursuz bir mal. Kuran erkeğe bal demiş, kadının da efendisi, tanrısı mesela. Sâd suresi kadına, boşuna mı Na’ce, yani dişi koyun demiş. Yüce peygamber’e göre bile, koca rai karı raiyye, erkek çoban, kadın sürüymüş. Kadın bazen ekin tarlası, bazen metaymış ki, muta nikahı da zaten buradan doğmuş.

Din, boşanma erkeğin hakkı demiş. Erkek kadını boşar da, kadın erkeği boşayamazmış. Kadının sahibi erkek, malından istediği zaman vazgeçermiş. Boş ol denen kadın gidip koca bile bulamazmış. O kadına koca olacak biri varmış, o gelip kadını bulurmuş. Malı, mülkü, sahibinin gelip bulması gibi.

Dinde iki kadın şahitlikte ancak bir erkekmiş. Kadınlar aklen ve dinen eksikmiş. Uğursuzluk evde, atta, bir de kadındaymış. Namazı köpek, eşek, domuz, bir de kadın kat etmiş. Kadınların Saliha kadını, yüz tane karga arasında alaca kargaymış. Peygamber, benden sonra erkekler için kadından zararlı bir fitne bırakmadım, demişmiş. Cehennem halkını gördüğünde zaten çoğunluğu kadınmış. Kadın erkeğe görünen bir şeytanmış aslında. Allah erkekleri kadınlara üstün yaratmış (Fıtrat mevzuu). Kadın eğe kemiği gibiymiş, düzeltmek isteyen kırarmış. Kadınla tokalaşan, kıyamette iki avucunda ateş görecekmiş.

Anamın memesini, sevgilinin göğsünü, barikatta taş atan kadını, mahkemede dimdik konuşan genç kızı, el-ele, omuz-omuza yürüdüğüm kadın yoldaşımı hep sevdim. Onlarda ne kıyamet, ne günah, ne şeytan hiç görmedim.
Ez çizike to borine: Memeni seveyim.