İspanya’nın Barcelona kentinde açılan “Franco, Zafer, Cumhuriyet. Cezasız kalma ve şehir alanı” adlı sergide “kafasız Franco” heykelinin yer alması başta solcular olmak üzere bir çok kişinin tepkisini çekmiş. Hani sadece haberin başlığını okusa biri heykelin kafasızlığına bir itiraz var sanabilir. Ben öyle sandım örneğin.

Haberin devamını okumadan önce Franco gibi aşağılık bir faşist diktatörün heykeli başsız olsa ne olur, olmasa ne olur diye düşünmedim de değil doğrusu. Dolayısıyla kafasızlığa itiraz etmenin de mantığı nedir dedim haliyle. Meğer öyle değilmiş, haberi yazan meslektaş başlığı öyle uygun gördüğü için yanılmışım meğer.

Mesele, çok da haklı olarak Franco’nun heykelinin bir sergide yer almasının yarattığı kızgınlık. Kana, zulme boğdukları dünyadan çekip gidiyor bu diktatörler ama hala kafasıyla, af buyrun, kıçıyla uğraşıp duruyoruz bunların nedense. İkincisini uydurduğum sanılmasın, gerçekten mabadlarının da haberlere konu olduğunu biliyorum çünkü. Beş yıl önceydi galiba, Amerikan kuvvetlerinin Bağdat’a girer girmez, sonradan yıktığı için pişmanlık duyduğunu açıklayan (‘elim kırılsaydı da yapmasaydım’ dediğini hatırladığım) bir Iraklının devirdiği Saddam Hüseyin’in heykelinin “popo” kısmı İngiltere’de açık artırmayla satılığa çıkarılmıştı, örneğin. On bin sterlin fiyat biçilen o popo alanın ne işine yarayacak hala merak ederim.

Birinin, hele bir politikacının heykelinin dikilmesi önemine işaret eder. Algı böyle, en azından bizim toplumda. Zamanında, Franco’ya saygı amacıyla yapılan, - çok muhtemeldir ki etrafındaki yalakaların marifetidir bu - heykeline Franco’nun kendisi de itiraz etmemiştir tabii. Kendilerini insanüstü gören, kendileri olmasa bile heykelleriyle halkın karşısında olmaya meraklı nice tip var. Bu diktatörlerin, egemenlerin ister heykelleri olsun isterse kolu bacağı, hepsi çok önemli malum. Prenses Anne de Bretagne’la, “işi çok olduğu” gerekçesiyle gerdeğe giremeyen Avusturya Kralı Maximilien, çok uzaktaki yeni geline, bir temsilcisini göndermiş, temsilcisi de prensesin yatağına çıplak ayağını sokarak, “temsili zifaf gecesini” kral adına gerçekleştirmiştir örneğin. Tarih 19 Aralık 1640’tır. Bayılırlar kendilerine, her uzuvları da aslında kendileridir bütünüyle. Dolayısıyla fiziki olarak bulunmadıkları yerlerde heykellerine “saygı gösterilmesini” istemelerinde şaşılacak bir taraf yok. Franco da öyleydi, Saddam da. Dünyanın en büyük heykelini hem de sağlığında yontturan Türkmenistan’ın bir önceki Devlet Başkanı Sapar Murat Niyazov da.

Ama kafasız heykel fikri bir an çok hoşuma gitti. Keşke böyle bir adet çıkarılsa. Bir diktatörün insanlığın hiç de hayrına olmayan uğursuz kafasının yer almadığı heykelini bir yere dikmenin terapi eder bir tarafı da olabilir pekala. Biz de yerli diktatörlerimizin heykellerini böyle yapabiliriz. Kafasız bir diktatör heykeli. Çok güzel olur. Taş fırlatırız, boya dökeriz. Hoş olmaz mı?

İyi de “Müslüman ülkeyiz, heykel günah, sorun çıkar” denecekse, hiç de öyle değil. Bu konuda imanlıları ikna edebilecek yaklaşımlar var İslam fıkhında. “Sûret, başsız olduğu veya başı kesik olduğu zaman, hiçbir mekrûhluk yoktur” der İslam fıkhı uzmanları.

Yeter ki kafası olmasın. İnsan ancak kafasıyla insan olduğu için kafasız bir insan heykeli İslam’da da kabulü kolay bir sanat aslında. “İnsan taklit ediliyor” denemez kafasız bir heykel için. Ne kadar incelikli bir din. Her şeyi hesaplamış.

Hem bir diktatörün kafasının gerçekte de olmadığı açık değil mi? Kafası olan bir diktatör toplumu germekle yetinmek yerine, gidip komşularına savaş açar mı? İnsan kendi ülkesinin sınırları içindekine zulüm yapmakla yetinebilir pek ala. Çünkü uluslararası bir alana ya da bölgesel mecralara yayarsa diktatörlüğünü sadece “sevenlerince” dikilecek heykelinde değil, “realite”de de kafasından olabilir. Saddam iyi bir örnektir buna. Kuveyt’e ilişkin ihtirasları sonunu hazırlayan en önemli etkenlerdendi, malum. Kafasını ABD’ye, heykeldeki poposunu İngiliz’e kaptırmasının nedeni budur.

Haberi “kafasız heykel tepki çekti” başlığıyla veren meslektaşıma teşekkür borçluyum. Söz konusu haberi yanlış anlamasam bunlar gelmeyecekti aklıma. Heykelde de olsa “kafasızlık” gerçekten kötü aslında.

İnsanın iş işten geçtikten sonra pişmanlık duyup kendi kendine yumruklayıp dövüneceği bir “kafasının” olması lazım.

İyi de nerde bunu düşünecek “kafa”.