Meğer ne çokmuşuz, şu yolu Mamak’tan geçenler. Hafta başında, Dev-Yol davasından Mamak’ta 7 yıl yatmış bir tıp fakültesi öğrencisinden söz etmiştim ya, çöpten kağıt toplayan....

Meğer ne çokmuşuz, şu yolu Mamak’tan geçenler. Hafta başında, Dev-Yol davasından Mamak’ta 7 yıl yatmış bir tıp fakültesi öğrencisinden söz etmiştim ya, çöpten kağıt toplayan. Arayan arayana: “Söylesene, kim o arkadaş?”. Çöpe atılan kitaplardan bir de kütüphane oluşturan o kişinin gündeme geldiği panelde, salondaki eski Mamakçılar “Adı ne, adı ne?” diye seslenince, panelistlerden Sırrı Süreyya Önder, “Durun, onu ben açıklayacağım” demişti.

Bu konuyu sona bırakıp, izninizle, Milli Takım’ın memlekete yaşattığı gurur ve sevince ilişkin bir saptama yapayım. Açıktır; bir şey birden fazla tekrar ediyorsa, artık ona tesadüf denemez. Malumunuz, İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maçları öncesinde bu köşede Terim’i “motive eden” iki yazı yazdım. Allah utandırmadı, iki maçı da kazandık. Dikkat ederseniz, Almanya maçı öncesi benzer bir motivasyon yazısı yazmadım ve elendik. Yani, üç kez denendi ve görüldü ki, ben Terim’i motive edince kazanıyor, etmezsem kaybediyoruz.

Bunu geçende Tanıl Bora ile konuştuk. Tanıl, hem bilimsel bakış açısına hem de derin futbol bilgisine şapka çıkardığım bir dostum. Benim yazılarla maç sonuçları arasındaki ilişkiyi o da idrak etti ve ricacı oldu: “Ne olur, bu sezon biraz bizim Gençlerbirliği’ni gözet!”

“Körle yatan şaşı kalkar. Terim’e megaloman diye diye kendi oldu  megaloman” diye düşünüyorsanız, sakın ha! Tamam, megaloman eleştirinizi kabul ederim, ama ne olur şu yatmalı kalkmalı atasözünü kullanmayın. “Üzüm üzüme bakarak kararır” deyin, eyvallah. Titizliğim şundan; Melih Pekdemir gibi, Allah razı olsun, sıkı, ama bir o kadar da art niyetli okurları var köşemin köşemin. Yatmalı kalkmalı cümlelerden olmadık anlamlar çıkarıyorlar!

Herkesin hakkını teslim etmekte olağanüstü titizimdir. Bazıları megaloman diyecek diye kendime haksızlık edecek değilim. Yazıya girerken değindiğin panelde, güle ağlaya izediğim ve en beğendiğim filmler listemin tepelerine koyduğum Beynelmilel’e senarist ve yönetmen olarak imza atan Sırrı Süreyya Önder’e teşekkür ettim. 78 kuşağını sanat alanında gururlandıran işler yaptığı için. Bir de, oracıkta, kağıt toplayan işçilerle ilgili romantik bir film senaryosu yazdım ona. Gerçi paneli dinleyenler tanık ama, burada da kayda geçireyim; Sırrı yarın bir gün katı atık işçileri ile ilgili bir film yaparsa, bilin ki fikir babası benim!

Hatırlayanınız çıkacaktır; Karadeniz yaylalarında gezerken yazdığım yazılardan birinde, artık bu köşede can dostum Adnan Bostancıoğlu’nun da yazacağını, Adnan’ın sıkı yazar olduğunu, köşenin müdavimlerinin, bir süre sonra, “Sen git de hep Adnan yazsın” diye tezahürata başlayabileceğini söylemiştim. O sözleri kat be kat hak eden yazılar yazdı Adnan. Keyifle okunan ve siyaseten de bam teline dokunan isabetli yazılar. Şarkı tadında yazılar...

Bilenler bilir; Udi Hrant’ın hicaz makamında nefis bir şarkısı vardır: “Belki bir gün diye...” Adnan, Kalkedon Yayınları’ndan yeni çıkan kitabına da o adı vermiş. Hem gazetemizin hem de o şarkının tadını taşıyan yazılarını toplamış kitapta.

Bu arada, kaçırdıysanız eğer, Selami İnce ve Emek Uygun’un “Sol Karadeniz” dizisini dönüp baştan başlayarak okumanızı şiddetle öneririm. Edebi lezzet ve güçlü sosyolojik gözlemlerle beslenmiş bir dizi olmuş. Hani, şu “imam öğretmeni yendi” tartışması vardı ya; Selami, taşımalı eğitim nedeniyle köylerden öğretmenlerin tamamen çekildiğini ve o meydanın tümüyle imamlara kaldığını saptamış.

Megalomanlığı göze aldık nasıl olsa; Selami’de emeğimin çok olduğunu da yazayım ki kendisinin hiç inkâr etmediği bu durumu herkes bilsin. Eminim artık tam mesai yapmaya başladığı gazeteye de önemli katkıları olacak.

Demiştim; başlıktaki cümle bana değil Sırrı’ya ait. Araştırmacı arkadaş “etik nedenlerle” isim açıklayamayacağını belirtince söylemişti, salona bakarak. Sinema sanatının püf noktalarından biri de bu olsa gerek; “açıklayacağım” diyerek merakı öyle artırdı ve dikkatleri öyle üzerine topladı ki Sırrı, gözler ve kulaklar hep ondaydı konuşması boyunca.