Kara bir yılın ardından
“Zamanların en iyisiydi,
zamanların en kötüsüydü,
hem akıl çağıydı, hem aptallık,
hem inanç devriydi, hem de kuşku,
Aydınlık mevsimiydi,
Karanlık mevsimiydi,
hem umut baharı,
hem de umutsuzluk kışıydı”
Charles Dickens Fransız Devrimi öncesinde ve devrim sırasında Paris ve Londra’yı anlattığı İki Şehrin Hikâyesi’ne böyle başlar. Dickens kötü içinde iyiyi aptallık içinde aklı, karanlık içinde aydınlığı, umutsuzluk içinde ümidi betimler bu meşhur giriş cümlesiyle.
2014’ü geride bıraktık.
Berbat bir yıldı.
Kara bir yıldı.
Kasvetli bir yıldı.
Cumhuriyet tarihi boyunca en çok işçinin öldüğü yıldı.
En kanlı yıldı 2014, işçi kanının en çok döküldüğü yıldı.
2014 Soma demekti. Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamıydı.
2014 Torunlar katliamı, Ermenek katliamı demekti.
2014 Isparta Yalvaç’ta balık istifi bir minibüsle işe giderken ölen mevsimlik kadın tarım işçileri demekti.
2014, Ermenek’te yeraltındaki oğlu Tezcan’dan iyi haber bekleyen Ayşe Teyze’nin yürek dağlayan “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı” sözleriydi. Devletluların oğullarının para makineleri ile anıldığı bir ülkede bir annenin acısını başka ne anlatabilirdi?
2014, Ermenek’te ölen Tezcan’ın babası Recep Amca’nın yırtık ayakkabıları demekti. Ülkenin ayakkabı kutularıyla sarsıldığı bir zamanda, devletin soğuk yüzüydü 2014. Vali emir vermiş ve Recep Amca’ya aynısından yeni bir lastik ayakkabı alınmıştı.
2014, bütün bir ülkenin çamura battığı bir zamanda, Soma’da yaralı olarak kurtulan Murat Yalçın’ın sedyeye alınırken “çizmelerimi çıkarayım mı” demesiydi.
2014 fıtrat yılıydı.
Kimilerinin fıtratında yeraltında ölüm,
Kimilerinin fıtratında yerüstünde sefahat.
Ölüm işçiliğin fıtratındaydı. Zenginleşmek iktidarın.
2014, “burası Türkiye” yılıydı. “Türkiye’de her şey olur” yılıydı.
2014 olağan şeyler yılıydı.
Madende ölmek olağandı, inşaatta ölmek olağandı.
Olurdu böyle şeyler. Yoksa sermaye nasıl birikirdi.
16 yaşında polisin öldürdüğü bir çocuğun annesini meydanlarda yuhalatmak olağandı.
Acılı madenciyi tekmelemek olağandı.
2014 makul yılıydı.
Çalışırken ölmek makuldü,
Yolsuzluk, arsızlık, cehalet makuldü,
Kifayetsiz muhterislik makuldü,
Akıldışılık makuldü,
Hukuksuzluk makuldü,
2014 Türkiye’nin 1984’üydü.
“Savaş barıştı
Özgürlük kölelikti,
Bilgisizlik kuvvetti”
2014 İki Türkiye’nin yılıydı.
2014 memleketi boydan boya ikiye bölmüştü.
Tıpkı Sancho Panza’nın Don Kişot’taki sözleri gibi: “Büyükannenim hep söylediği gibi dünyada sadece iki aile var: varsıllar ve yoksullar”
Keşke yıl bitince, onunla gelenler de gitse.
Ama hayat devam ediyor.
Şairin dediği gibi “hiçbir vakit tam karanlık değil gece”
Kara bir zamanın ardında hep açık bir pencere vardır.
İyi yıllar...