Bu hafta üç değerli sanatçımızı anarken, kadınların kültür-sanat alanında üstlendiği öncü rolünü vurgulamak istiyorum. Bir de, popüler kültür tarihimize ilişkin yayınların önemini…

Karanlıkta yıldız böcekleri
Fotoğraf: (Soldan sağaa) Çolpan İlhan - Afife Jale - Suat Derviş

Kültürel yaşamımızda önemli yerleri olan üç kadından söz ederek başlayalım. Ölüm yıldönümleri bu haftaya denk gelen üç sanatçıdan… Yazın dünyamızın seçkin kalemlerinden Suat Derviş’i 23 Temmuz 1972’de sonsuzluğa uğurlamışız. Tiyatromuzun öncülerinde Afife Jale’yi 24 Temmuz 1941’de; sinemamızın ve tiyatromuzun değerli oyuncusu Çolpan İlhan’ı 25 Temmuz 2014’te… 

Tiyatromuzun ilk Müslüman kadın oyuncusu Afife Jale, Osmanlı’nın son dönemlerinde çektiği sıkıntılara, tutuklamalara karşın tiyatro yapmakta inat etti. Çektiği acılar onu uyuşturucuya yöneltti. Yaşamı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde son buldu. Bugün tiyatromuzun en önemli ödülleri onun adını taşıyor… “Fosforlu Cevriye” ve “Ankara Mahpusu” romanları ile tanınan gazeteci-yazar Suat Derviş, Osmanlı’nın son dönemlerinde gazetecilik yaparak kariyerine başladı, 1920’li yıllardan başlayarak öyküler ve çevirilerin yanı sıra otuza yakın roman yazdı. Yazıları nedeniyle komünist olarak damgalanan, hapse atılan, büyük sıkıntılar çeken Derviş, yaşamının bir bölümünü yurt dışında geçirmek zorunda kalmış, dönüşünde ‘Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda görev almış, 71 darbesi sırasında devrimci gençleri evinde saklamıştı… Tiyatro eğitimi alan Çolpan İlhan, beyazperdede canlandırdığı karakterlerle, Yeşilçam’ın klişelerinin kırılmasında, sinemamızın kötü kadın-melek kadın düalitesinden kurtulmasında önemli bir rol oynadı. Başrolü Sadri Alışık’la paylaştığı Lütfi Akad’ın “Yalnızlar Rıhtımı” unutulmaz filmleri arasındadır… Bugün, ülkemizin en önemli oyunculuk ödülleri, eşiyle birlikte onun adını taşıyor. 

KADINLARIN DİRENCİ 

Kadının toplumsal konumuna ilişkin önemli kazanımlara imza atan Türkiye Cumhuriyeti, 100. yılında kadınlara tanınan hakların teker teker elinden alınması tehlikesi ile karşı karşıya. Bazı Avrupa ülkelerinden bile önce kadına seçme ve seçilme hakkının tanındığı ülkemizde kadınlar, bilim, sanat, spor gibi alanlarda erkeklerin gerisinde kalmayan başarılar kazanıyor. Çoğu zaman koşullar eşit bir yarışa imkân tanımasa da cesaretleri ve inatlarıyla engelleri aşmayı başarıyorlar. 

Afife Jale, Suat Derviş, Çolpan İlhan gibi sanatçıların yanına yüzlerce ad ekleyebiliriz… Leyla Erbil, Gülten Akın, Sevim Burak, Tezer Özlü, Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Oya Baydar, Pınar Kür, İnci Aral, Ayla Kutlu, Nazlı Eray, Ece Temelkuran, Müge İplikçi, Aslı Erdoğan, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Lale Müldür, Elif Şafak, Perihan Mağden, Emine Sevgi Özdamar gibi yazarlarımız; plastik sanatlarda Mihri Müşfik, Fahrünnisa Zeid, Aliye Berger, Gülsüm Karamustafa, Ayşe Erkmen, İnci Eviner; müzikte, tiyatroda, sinemada Leyla Gencer, Suna Kan, İdil Biret, Ayla Erduran, Verda Erman, Gülsin Onay, Pekinel kardeşler, Semiha Berksoy, Bediha Muvahhit, Yıldız Kenter, Gülriz Sururi, Ayla Algan, Türkan Şoray, Müjde Ar, Müzeyyen Senar, Sezen Aksu, Aynur Doğan, Gaye Su Akyol… ve en yeni örnek Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Merve Dizdar… 

Bu başarılı kadınlar arasında toplumun geniş kesimleri tarafından tanınanların sayısı pek azdır ne yazık ki… Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadına verilen değerin giderek aşınmasının sonucu olsa gerek. Kadınların toplumdaki rollerini çocuk doğurmak ve ev işleri yapmakla sınırlı gören gerici zihniyetin giderek pervasızlaşan talepleri kadınların tepkisi ile karşılanırken, geniş kesimlerin suskunluğunun nedeni de aynı değil mi? Elbette, sorumluluklarının bilincindeki aydınlardan, sivil toplum örgütlerinden sesler yükseliyor ama iktidara göbeğinden bağlı medya organlarında tık yok. Kadınlara özgü okullar açılmasını demokratik bir hak, bir özgürleşme adımı gibi göstermek isteyenlerin ikinci adımının karma okulların sayısının giderek azaltılması olacağını bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar… Geçen hafta, voleybolcu genç kadınların kazandığı dünya şampiyonluğu kadınların toplumumuzdaki öncü rolünü bir kez daha gündeme getirdi. Evet, toplumun pek çok kesimi bu başarıyı alkışladı ama sporcu bir genç kadınımızın cinsel yönelimi yüzünden linçe uğramasına yönelik tepkiler pek cılız kaldı. 

TÜRKİYE’NİN SAZLI CAZLI SÖZLÜĞÜ 

Sözü kitaplara getirecektim, yıldızların içinde yaşadığı ortama ışık tutan kitaplara… Ama, kadınlarla yola çıkınca söz uzadı, ne yapalım… Geçen hafta, “Cumhuriyet’in Popüler Kültür Haritası”nı çıkaran üç ciltlik bir yayından söz etmiştim. Yapı Kredi Yayınları, bu üç cildi tamamlayan bir başka dizi daha yayınlamakta. 50’lerden başlayarak Türkiye’nin popüler kültür ortamına daha kapsamlı bir bakış olanağı sağlayan bu ansiklopedik dizi, “Popüler Kültür Haritası”nın ortak yazarlarından Derya Bengi’nin imzasını taşıyor. 

İlk cilt, ”50’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük”, “Şimdiki zamanlar beledir” alt başlığını taşıyor. Bu ciltte, Celal İnce’den Leyla Gencer’e, Nedim Otyam’dan Usku Dara’ya (“Katibim” parçasını Türkçe sözlerle plağa okuyan Ertha Kitt’in kullandığı ad) nice sanatçıya, “Berduş”tan “Yolgeçen Hanı”na sayısız yapıt ve kavrama ilişkin bilgiler var. “60’lı Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük”ün alt başlığı “Dünya durmadan dönüyor”da, Beatles’dan Los Piços’a, ‘Çay ve Sempati’den ‘Huzur Sokağı’na, ‘Komünist Mozart’dan ‘Mühür Gözlüm’e, ‘Olur mu Böyle Olur mu?’dan ‘Sensiz Saadet Neymiş’e çok sayıda ilginç madde var. “Görecek günler var daha” alt başlığı ile yayınlanan “70’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük” ve “Yaprak döker bir yanımız” alt başlıklı “80’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük” de benzer bir yaklaşımla popüler kültür tarihimizden kayda değer anları/ kavramları dikkatimize sunuyor. 90’lı, 2000’li, 2010’lu yılları da bekliyoruz… 

YILDIZLARIN ALTINDA 

Yapı Kredi Yayınları’nın TÜYAP işbirliği ile yayınladığı ve değerli araştırmacı-yazar Gökhan Akçura’nın imzasını taşıyan “Yıldızların Altında - Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı”, Türkiye’de popüler kültür alanına bakan kitaplar içinde en önemlilerinden biri. Sözünü ettiğim diğer kitaplarda bulamadığımız pek çok isim ve olay bu kitapta yer alıyor. Akçura, kitabının önsözünde, Türkiye’nin eğlence tarihi söz konusu olduğunda, Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak geleneksel eğlenceleri ve seyirlik sanatları inceleyen pek çok eser olmasına karşılık, Cumhuriyet dönemine ilişkin yeterli araştırma yapılmadığından söz ediyor. Gazete ve dergilerden yola çıkarak Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze popüler kültür alanında öne çıkan olaylara değinirken, araştırmanın kapsamını ‘eğlence’ kavramı ile sınırlı tutmuş Akçura. Bu nedenle de operayı dışarda bırakırken, operete yer vermeyi seçmiş. Tiyatro alanından da komedi topluluklarını kapsama alanı içine almış. 

Akçura, kitabının ‘Hayret ve merak’ başlıklı ilk bölümünü Osmanlı döneminde Batılaşma süreci ve eğlence yaşamına ayırmış. Sultan Abdülmecid’in opera merakından İstanbul’a gelen yabancı sihirbazlara, at sirklerine, karnavallara, Boğaziçi eğlencelerine, Osmanlı’nın balo ile tanışmasına, Abdülhamid’in eğlence anlayışına, sinemanın ülkemize girişine, İkinci Meşrutiyet dönemi ve işgal İstanbul’una uzanan bir süreçte neler neler yaşanmış… ‘Hayat Bayram Olsa’ başlıklı ikinci bölümde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğlence yaşamını, sessiz sinema yıllarını, balo, operet, tango, gramofon ve radyonun gündelik yaşamımıza girişini, Onuncu Yıl kutlamalarını, Halkevleri eğlencelerini, Kırk Gün Kırk Gece şenlikleri, İzmir’de Kültürpark’ın kuruluşunu, Anadolu’nun eğlence yaşamını, panayırları anlatan yazar, ‘Karanlıkta yıldız böcekleri’ başlıklı üçüncü bölümde savaş yıllarında eğlence yaşamını; ‘Sam Amca’nın Yolundayız’ başlıklı dördüncü bölüm 1950’lerdeki eğlence yaşamını (Kervansaray Gazinosu, Kulüp X, Ankara Palas, Şan Sineması revüleri, Spor ve Sergi Sarayı, Medrano sirki, Rock’n Roll ve Hula-Hoop modaları, alaturka gazinolar, radyoda eğlence programları, İTÜ televizyonu, açık hava sinemaları, Kültürpark’taki gazinolar vb) ele alıyor. Bu bölümde yer alan ‘Edebiyat Matineleri’ yazarın başta tanımladığı eğlence tanımına pek oturmuyor; daha çok ‘Cumhuriyet’in Sanat Yaşamı’ başlıklı başka bir çalışmanın kapsamına yakışırdı sanki… Herhalde “Yıldızların Altında” başlığı altında yıldız yazarlarımıza da değinmek istemiş sevgili Gökhan. Tıpkı, benim ‘popüler kültür’ konulu bu yazıda, farklı disiplinlerden üç sanatçıyı anarak söze girmem gibi… 

Yazımın sınırlarına ulaştığıma göre, son üç bölümün başlıklarını vermekle yetineyim: ‘Darbe üstüne demokrasi sosu’ başlıklı Altmışlı yıllarda eğlence yaşamı; ‘Baş tacımız televizyon’ başlıklı iki darbe arasına sıkışan eğlence ve ‘Eller havaya’ başlıklı seksenlerden bugüne eğlence… İçinde yaşadığımız kültürün şifrelerini bulabileceğiniz bu kitabı tüm okurlarımıza gönül rahatlığı ile önerebilirim. Hem eğlenecek, hem de kültür tarihimize ilişkin çok şey öğreneceksiniz.