Trump’ın yasak koyduğu yedi ülkenin ortak özelliği, bu ülkelerde kişisel hiçbir yatırımının bulunmaması... Oysa yatırımının olduğu Suudi Arabistan listede yer almıyor

Kararlarında ticari ilişkilerinin etkisi var ama Trump zenginliğini Araplara borçlu

ABD Temsilcimiz Ömür Şahin Keyif’in haberinde de belirttiği gibi Donald Trump’ın ticaret ile diplomasiyi birbirine karıştırdığına ilişkin görüşler yeniden gündeme geldi Amerika’da. Daha önce de, başkanlığa adaylığını açıkladığında haklarında ileri geri konuştuğu başta Suudi Arabistan olmak üzere kimi Arap ülkelerindeki ticari ilişkilerinin durumunun ne olacağı tartışma konusu olmuştu Trump’ın. Biraz da, kamuoyu anketlerinde yükselen bir oy oranı olmasına rağmen başkan olmasına ihrtimal verilmediği için üzerinde yeterince durulmamıştı konunun.

Ancak Trump’ın Irak, İran, Sudan, Libya, Somali, Yemen ve Suriye vatandaşlarına, (New York mahkemesi tarafından şimdilik durdurulan) ABD’ye giriş yasağı kararı alması üzerine söz konusu endişe yeniden hem de güçlü bir biçimde gündeme geldi. Gerçekten de ticari ilişkileriyle diplomasiyi birbirine karıştırıyor olabilir mi Trump?

Mümkün. Çünkü, 11 Eylül saldırılarıyla ilişkili oldukları gerekçesiyle vatandaşlarına giriş yasağı konan bu yedi ülke birçok Arap ülkesinde ciddi yatırımları olan Trump’ın tek bir yatırımının bulunmadığı ülkeler. Ama daha adaylığı sırasında 9/11 saldırılarında parmağı olabileceğini söylediği Suudi Arabistan yasaklı ülkeler arasında yok. Çünkü Trump’ın bu ülkeyle son derece sıkı ticari ilişkileri var. Ayrıca Alman istihbarat servisleri BND ve Bfv’nin, ABD istihbaratı ile paylaştıkları, Suudi Arabistan’ın yanı sıra Katar ile Kuveyt'i radikal ideoloji yayan gruplara kaynak sağladığı bilgisine rağmen Katar da Kuveyt de vatandaşlarına yasak konan ülkeler arasında değil. Dolayısıyla “teröre destek veren ülkeler” gerekçesi pek inandırıcı olmuyor. Bunlar düşününce gerçekten de Trump’ın kendi ticari çıkarları doğrultusunda kararlar aldığı endişesi artıyor haliyle.

Trump’ın, kendi ifadesiyle 10 milyar dolar serveti var. Bu servetin büyük kısmını Arap ülkeleriyle yaptığı ticaretten kazandı. Suudi Arabistan’da, Dubai’de çok ama çok büyük yatırımları var. Adaylığını açıkladığı ilk dönemlerde Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde büyük bir otel yapma projesi vardı. Bu amaçla sekiz şirket kurdu Suudi Arabistan’da. Trump Home adını taşıyan, bir de mağazalar zinciri var Trump’ın. Suudi Arabistan’ın yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Katar’da Kuveyt’te Landmark firması aracılığıyla satılıyor Trump Home’un ürünleri. Seçim kampanyası sırasında İslam karşıtı sözleri yüzünden Landmark, Trump ürünlerinin satışını Afrika dahil 190 mağazasında durdurmuştu.

Yani Arap pazarı Trump için kolay vazgeçilecek bir pazar değil. Ancak seçim vaatleri arasında “ülkeye Müslüman terörist” girişini durduracağı sözünü, zaten emperyal güçlerin hedefi olmuş söz konusu yedi ülkeye ilişkin bu kararıyla yerine getirmiş oldu bir bakıma.

Çin’le ne olacak peki?

ABD’nin yıllardır sürdürdüğü tek Çin politikasını, Tayvan cumhurbaşkanı ile telefonda görüşerek dolaylı da olsa terk eden Trump’ın Çin ile de ticari ilişkileri var. Bu nedenle Çin’le ilişkileri bozmaya cesaret edecek mi göreceğiz. Çünkü Trump bu ülkede 30 otel inşa etmeyi planlıyor haberleri çıkmıştı. Çin’deki en büyük ortağı da Çin Merkez Bankası, dolayısıyla Çin hükümeti. Buradaki ticaretinden bir işadamı olarak Trump tabii para kazanacak. Bu durumda ABD anayasasıyla yasaklanmış olan, “seçimle işbaşına gelenlerin yabancı hükümetlerden para almaması” maddesini nasıl aşacak? Çin’e ilişkin aldığı bu “dolayı” tutum, ticaretle diplomasiyi birbirine karıştırmadığının kanıtı gibi değerlendirilebilir elbette ama Çin’in yatırım için Trump’a dayattığı koşullar var. Belki de Trump’ın pek de işine gelmeyecek olan o koşullar nedeniyle tamamlanmayacak olan bir yatırım girişimi bu. Çin, o kuralları biraz yumuşatsın bakalım o zaman Trump o 30 otel yatırımından nasıl vazgeçecek?