Düşünce hayatımıza epey can suyu vermiş bir yayıncı, bir ozan, kardeşinin adını adına katıp Muzaffer İlhan Erdost yapmış bir aydın insan Türkiye’nin, acısını yıllarca içinde büyüttüğü küçüğü İlhan’ın yanına yolcu edildi dün.

Ardından; “İlhan’ı gördüm yaralı / Gözleri kandan hareli / Yüzü güllere çevrili – İlhan’ın paltosu kanlı / Alazlanmış tüter canı / Düşmüş omuzdan kolları - İlhan İlhan, İlhan İlhan …” diye ağıt yaktığı kardeşinin yanına…

Muhalefet yoksa bir memlekette, ölmek çok daha sıradan oluyor, öldürmek çok daha kolay!

12 Eylül faşizminin hüküm sürdüğü günlerde, muhalefetin “m”sine bile yer olmayan o rejimde, taş çatlasa 200 metre kadar bir yolu giderken katledilmişti İlhan Erdost. Ağabeyi Muzaffer Erdost’la bindirildikleri kapalı cezaevi aracında, Mamak’a girişleri yapılıp fişlendikleri o meşhur kafesli A-Blok’tan C Blok’a giderken, dövüle dövüle…

Kitabı zehir olarak gören bir astsubayın; “Bunlar birer yılandır, analarını ağlatmazsanız ben sizin ananızı ağlatırım” emrini alan üç muhafız erle bir de sağcı militan gönüllü erin, C-Blok’ta koğuşa girene kadar süren tekme, tokat ve cop darbeleriyle…

Muzaffer Erdost birlikte öldüresiye dövüldükten sonra ölen kardeşinin acısını da onurla taşıyarak, kardeşiyle paylaştıkları demokratik bir Türkiye idealinden son ana kadar milim sapmadan yaşadı.

Ölümünden üç gün önce, Deniz Gezmişlerin “Şekibe Ablası”, avukatları Halit Çelenk’in eşi Şekibe Çelenk’in cenazesine katılıp bir konuşma yapmış olması 87 yıllık yaşamın nasıl geçtiğinin de nişanesi olsa gerek!

“İktidar her rejimde, muhalefet sadece demokrasilerde vardır” özlü sözü, iktidarları öncesi tek parti dönemi nedeniyle olsa gerek, bizde çoklukla sağ siyasetçilerin dillerinden düşürmedikleri bir doğrudur.

12 Eylül rejiminin muhalefetsiz iktidarında kimin nerede dövülüp öldürüldüğünün, kimin işkenceye alınıp kaybedildiğinin hesabını sormak zordu. Doğru dürüst ceza da almadı katilleri İlhan’ın…

O öyle bir iktidardı ki, hesap vermenin, kendisine hesap soracak bir muhalefetin erdem olduğu düşüncesi yanından geçemezdi.

Kendilerine adeta kutsiyet atfetmişlerdi, hikmetlerinden sual olunamazdı, değil muhalefet en yakınlarındakilerle bile iktidarlarını paylaşmakta gönülsüzdüler. O beş generali, beşinin başını ve rejimlerini eleştirmek, onlara biat etmemek ihanetti. Memleketin selameti için iktidara mecbur hatta mahkûmdular!

Temsili demokrasiyi bütün siyasal rejimler içerisinde kötünün iyisi yapan, vatandaşların 3-5 yılda bir sandığa gidip kendilerini yönetecek iktidarı belirleyebilmeleri değildir. Onu belirlerken, aynı zamanda onu denetleyecek muhalefeti de seçmeleridir. “Milli irade”nin milli olabilmesi için, iktidarı belirleyen yüzde 30, 40 ya da 50+1’den çok daha fazlası gerekir.

Haydi, zor olanı söylemeden önce, çoğu gazetecinin yaptığı gibi kolaya kaçıp CHP’ye bir laf edeyim.

Muhalefetlerin de iktidarı, muhalefeti olur. Kılıçdaroğlu; “Çok yakın zamanda iktidar olacağız. Tabanımız buna hazırlıklı olmalı” dedi ya. Sadece taban değil, partinin tepesi de hazırlıklı olmalı ve buna kendi muhalefetine alan açan, kongrelerini tek adayla yapmayan bir demokratik yaklaşımla başlanabilir.

Erdoğan’ın Fox TV muhabirinin sorusuna kızarken söyledikleri üzerine yazacak çok şey var. Sadece soruya cevap olmayan sözlerinde de insanları (üstelik şehitlik gibi ulvi bir konuda) elma, armut, masa, sandalye gibi “tane” ile saymakta ısrar etmesi değil, muhalefete dair söyledikleri de vahim: “Beni muhalefet mi yargılayacak?”

Evet, demokrasi diye muhalefetin iktidarı sorgulayıp, yargılayabildikleri rejimlere deniyor!