Katiller
Felaketler yaşanmaması için önlem almakla yükümlü olanlar, yıkımda sahneye çıkıp alkış peşinde koşuyor. Siyasi bedeli olmayan enkazlarda siyasi şovlar devam ediyor.
Depremde her ölüm bir cinayettir.
Katiller isim isim bellidir.
Katil, cebini daha fazla doldurmak için malzemeden çalan müteahhittir.
Katil, fay hatlarının üzerine, çürük zemine inşaat izni veren bürokratlardır.
Katil, rüşvet karşılığı yönetmeliklere uymayan projelere onay mührünü vurup imzasını atanlardır.
Katil, bir avuç yeşil bile bırakmadan kentleri talan eden rantçılardır.
Katil, şehirleri güvenli hale getirmenin önüne çılgın projelerle set çekenlerdir.
Katil, bilim insanlarının uyarılarına kulaklarını tıkayan devlet yöneticileridir.
Katil, oy uğruna imar affı çıkartıp mezar olacak binaları yasal hale getirenlerdir.
Katil, imar yasasını 11 yılda 164 kez değiştirenlerdir.
Katil, 21 yıldır depreme dayanıklı binaların yapılması için toplanmış vergileri, kestirme yoldan oy getirecek başka işlere harcayanlardır.
Katil, afet anında yolları açık tutmayı bile planlayamamış idarecilerdir.
Katil, toplanma alanlarına AVM dikenler, bunlara izin verenlerdir.
Katil, afet yollarını otoparka çevirenlerdir.
Katil, iktidar yandaşı olmanın nimetleri için göz göre göre gelen felaketlere önlem alınmamasını kamuoyunun gündemine getirmeyenlerdir.
Katil, depremlerde hasar görmüş binaları sıvayıp kiralayanlardır.
Katil, giriş katı dükkân yapmak için kolonları kesenler, duvarları yıkanlardır.
Katil, 5 kat izinli binaların üzerine 3 kat kaçak çıkanlardır, buna göz yumanlardır.
Katil, depremlerde binlerce insanın ölümüne karşın sorumluları yargılayıp cezalandırmayanlardır.
Katil, bu cinayetlerin hesabını sormayanlardır.
Bunları sakın genel tanımlamalar zannetme. Hepsi etten kemikten, yeri yurdu belli, nüfus cüzdanı taşıyan kişilerdir. İnsan hayatını açgözlülüğe, para hırsına kurban eden bu düzenin insanlarıdır. Devasa enkazlar, imar belgeleri cinayetlerinin delilleriyle doludur. Ama hep ustaca saklanırlar, adalet onlara işlemez.
Depremi 15 yaşındaki ikizler Sayra ve Çınar, henüz 3 yaşındaki Elif, 7 yaşındaki Umut, Buse ve İnci ile hatırlarız. Katilleri unuttuğumuz için ölmeye, kahrolmaya devam ederiz.
ENKAZIN MİMARLARI
Ve siyasiler, yine mimarı oldukları enkazın hesabının sorulmayacağını bilmenin rahatlığında. 21 yıldır toplanan deprem vergilerinin nereye harcandığını açıklamaya bile gerek duymuyorlar.
Ülkeyi 19 yıldır yöneten partinin eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki “Niye deprem geldiğinde Japonya’nın bir kentindeki insan evinde rahat sırtüstü yatıyor, hiç aldırış etmiyor da bu ülkede insanların tepesine yıkılıyor, insanlar ölüyor ki?’ diyebiliyor.
İnsanlar enkaz altındayken Van’da partisinin kongresine katılıp üye sayılarıyla övünen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Uzun yıllar boyunca bu ülkeye hâkim olan vesayetçi zihniyet” diyerek suçu 19 yıllık iktidarının öncesine atabiliyor. Oysa deprem vergileri için “Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok” demesinin üzerinden bir sene bile geçmedi.
Felaketler yaşanmaması için önlem almakla yükümlü olanlar, yıkımda sahneye çıkıp alkış peşinde koşuyor. Siyasi bedeli olmayan enkazlarda siyasi şovlar devam ediyor.
KORKUYA TESLİMİYET
17 Ağustos 1999’da mesleğe yeni başlamış bir muhabirdim. Sadece yerle bir olmuş kentlere değil, tüm dünyaya bu kadar çok acının sığmasına şaşırırdım. Beton tozuna bulanmış ölümün kokusu, enkazdan çıkarılan minik bedenler, yıkıntıları tırnaklarıyla kazan insanların feryatları, buz pistinde teşhis için bekletilip iş makineleriyle törensiz gömülen yüzlerce cenaze, kayıp yakınlarından bir iz bulabilmek için hastaneler arasında koşanlar… 18 bin kişinin öldüğü o 45 saniyeden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünürdüm. Yanıldım. Binlerce mezar taşında ‘17 Ağustos 1999’ yazan kentlerde bile ders alınmadı. Ağır hasarlı binalarının yıkılmasına engel olmak isteyenler torpil peşinde koşuyordu. Hasarlı binalar dış cephesi boyanıp ucuza kiraya verildi. Fay hatlarının üzeri imara açıldı. Artık felaketlerin anmasında bir avuç insan buluşuyor.
Geriye tek kalan; korku oldu. Bu korku çaresizliğe, teslimiyete dönüştü, dönüştürüldü. ‘Kader’, ‘kıyametin alıştırması’ söylemleriyle boyun eğişin çürük tuğlaları döşendi. Bu aynı zamanda binlerce insanın ölümünden sorumlu olanların cezasızlığıydı. Oysa 21 yıldır toplanan deprem vergileriyle bu korkunun olmadığı bir yaşam inşa edilebilirdi.
Şimdi topraklarının yüzde 66’sı birinci ve ikinci derece deprem kuşağında, nüfusunun yüzde 71’i deprem bölgesinde yaşayan ülkede büyük felaketlerimizi bekliyoruz. Olası İstanbul depremi senaryolarına göre; bir mahalledeki hasar bile İzmir’deki depremden çok daha büyük olacak. 50 bin bina yıkılacak, on binlerce insan ölecek.
Yine herkes katilleri bilecek ama artık çok geç olacak.