Yarın Meclis açılıyor. Çok önemli çalışmalar yapacaklar! Yasaları torbalara doldurup torba torba geçirecekler. Yasaların anasını tartışacaklar asıl. Anayasa’yı.

İktidar partileri lütfedecek; hiç de ayırım gözetmeden bütün muhalefet partilerine gidecek. Onlar da “mızıkçılık” yapmazsa elbirliği ile “darbe anayasası” yerine bir demokratik ve “sivil anayasa” yapılacak.

Demokratik ve sivil anayasa için hummalı bir çalışma, tartışma yürütülürken, iktidar partileri de o tartışmalar eşliğinde bir “koçbaşı” taktiği ile yerel seçimlere hazırlanacak. Muhalefetin birbirine düşerek içine çökmesini keyifle izleyerek.

İşçi-memur-emekli karnını doyuramıyormuş, iki maaş bir ev kirası ödeyemiyormuş, akaryakıta-elektriğe-doğalgaza zam üstüne zam geliyormuş, bir kez alınan MTV bir kez daha alınıyormuş, artık “askıda ekmek” yazılarının altı da boş kalıyormuş, festivaller-konserler yasaklanıyor filmler sansür ediliyormuş, “milyonlarınGezisi”nin faturası birkaç kişiye kesilip hukuksuz cezalara hükmediliyormuş, aynı günde üç doktor intihar ediyormuş, 16’sında bir çocuk “eğitim gördüğü” inşaatın 5. katından düşüp ölüyormuş, kreş yaşında çocuklar tarikat okullarına doluyormuş, laikliğin ruhuna fatiha okunuyormuş… Geçeceğiz bunları.

Çoook daha önemli şeyler konuşacağız! Meclis’te sivil anayasa tartışacağız. Masalara oturup kalkan kimi muhalefet partileri “bakarız” diyecek, “samimilerse” diyecek…

Bu arada hayat dördüncü paragrafta yazılanlarla devam edecek. Nazım’ı dinleyenler de olacak ama. Onu dinleyip; “Seni düşünmek güzel şey, / ümitli şey, / dünyanın en güzel sesinden / en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey... / Fakat artık ümit yetmiyor bana, / ben artık şarkı dinlemek değil, /şarkı söylemek istiyorum...” diyecekler.

Şarkı söylemek isteyenler memleketin dördüncü paragraftaki haline itiraz edecek, karşı çıkacak, muhalefeti sadece “vekil”lerine bırakmayacaklar. Altın Portakal Film Festivali’nde sansüre karşı güçlü bir dayanışma sergileyen sanatçılar gibi el ele, omuz omuza olacaklar. Vekillerinden de yanlarında olmalarını bekleyecekler.

O arada arbede de çıkacak belki. Gaz sıkılacak… Alışıldık şeyler. Hırpalananlar olacak. Gözlükler kırılacak!

İşte tam da o gözlüğün kırıldığı noktada başlıktaki sponsor devreye girecek.

Bir gözlükçü. On yıllardır CHP’de emek veren, delegelik yapmış, bir pozisyon değil görev bekleyerek çalışmış bir arkadaş. Hani “taban” falan deniyor ya, o tabanın sesi. “Örgüt” diyen biri.

Dr. Ümit Erkol CHP Ankara İl Başkanı seçilince aramış. Tabanın nasıl bir il başkanı beklediğini anlatmış. “ODTÜ’de öğrenciler bir protesto yapabilir, bir pankart açabilir” demiş. “Polis de onlara karşı gelip kampüse girebilir. Sen hemen tek tek bütün milletvekillerini arayacaksın. Derhal ODTÜ’ye gelin diyeceksin. En önde sen olacaksın. İlçe başkanlarını arayacaksın. Kimi bulursanız alın gelin diyeceksin. Orada en güçlü halinizle öğrencilerin yanında olacaksınız. Protesto anayasal hak diyeceksiniz. Polise kampüse giremezsiniz diyeceksiniz. İtiş kakış olabilir. Dayak da yiyebilirsiniz. Sen böyle siyaset yap, kaç gözlüğün kırılırsa kırılsın hepsi benden!

Muhalefetin mücadelesi açısından püf noktası işte bu kavgada kırılan gözlük sponsorluğu! Tabanın, insanların muhalefetten beklediği şarkı dinlemesi değil, şarkı söylemesi… Şarkı söyleyenlerin yanında olması, onlara katılması.

Hep birlikte şarkı söyleyen uyumlu ve dev bir koro olduğumuzda dünyanın en güzel sesini çıkaracağız! Artık bize yetmeyen ümitler gerçeğe dönüşecek!