Deprem sırasında Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakımında olan annesini bir aydır bulamayan Hasan Minaz: “4 saat sonra hastanenin önündeydim. Annem içerideydi, binaya sokmadılar. Sonrasında annemden iz yok. Başhemşire, nöbetçi hemşireler bize yanıt vermiyor. Halen sağlıklı bir ağ oluşturulmadı. 7 kez arayıp konuştuğum 184 hattından bugün beni aradılar. Annemin sağlığını bana soruyorlar, sanki alay ediyorlar."

Kayıp yalnızlığı

Depremden önce ve sonra Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşananları İyi Parti Genel Başkan Başdanışmanı Turhan Çömez’in açıklamalarından, İsmail Saymaz’ın haberlerinden biliyoruz.

2010, 2011, 2012 yıllarında sağlık emekçileri, Hatay’da hastanenin fay hattı üzerine yapılmaması için eylemler düzenlemişti. ‘Kampüs hastanesi ölüm projesi mi olacak’ diye pankartlar açmışlar ve "İnsanlar ölür, yapmayın" demişlerdi.

Kimse dinlemedi, hastane 2017’de açıldı.

O eylemlere katılan sendika temsilcisi hemşire Abdullah Gül, hemşire eşini hastanenin kent merkezindeki ek binasında kaybetti. O da depremden 4 saat önce Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde nöbetteydi. İsmail Saymaz’a yoğun bakımdaki 28 kişinin binadan çıkarıldığını, en az 80 hastanın ise ölüme terk edildiğini anlattı. Elektrikler kesilmiş, jeneratörler devreye girmemiş ve oksijen tüpleri patlamıştı.

Doktor Turhan Çömez de "Yoğun bakımdaki 150 hasta nerede?" diye günlerdir soruyordu.

Bazı hastaların cenazesi bulundu, ancak çoğu halen kayıp. Üstelik enkaz altında kalmadılar, yıkılmayan hastane binasındayken ortadan kayboldular.

Yoğun bakımdaki kayıp hastalardan biri; Emine Minaz. 82 yaşında. Koronavirüs nedeniyle yoğun bakıma kaldırılmıştı ve son testte sonuç negatif çıkmıştı. Doktorlar normal odaya alınıp sonra taburcu edileceğini söylemişti.

Depremden 4 saat sonra oğlu Hasan Minaz, hastaneye ulaşabildi. Bahçe, battaniyeye sarılmış ya da ceset torbalarına konulmuş cenazelerle doluydu. Annesi cenazeler arasında değildi.

Eşi hemşire olduğu için biliyordu; yoğun bakımdaki hastalara kimliklerini belli edecek bileklikler takılması zorunluydu ama annesine ve diğer hastalara bileklik takılmamıştı.

Hastane binası boşaltılmıştı, içeriye girmek istedi, izin vermediler. Binanın ağır hasar gördüğü ve içeride 250 ceset olduğu söylenmişti. Hasan Minaz, hastanenin önündeydi ama içerideki annesine bir türlü ulaşamıyordu. Üç gün boyunca binanın çevresinde dolaştı, bir haber almaya çalıştı.

Dördüncü gün dayanamayıp binaya girdi. Ölüme terk edilen hastalar çıkartılmıştı.

Annesinin yatırıldığı B-1 ünitesini bulmaya çalışırken telefonuyla kayıt yaptı. Her yerden kablolar, borular sarkıyordu, tavanlardaki plakalar düşmüştü. Sedyeler, yataklar, tıbbi cihazlar devrilmişti. B-1 ünitesine ulaştığında ağır hasar yoktu, umutlandı. Yerde çok az kan vardı. Annesinden bir iz bulabilmek için her yere baktı ama yoktu.

Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden çıktıktan sonra dışarıdaki arayışı başladı. Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gitti. “Böyle bir hastanın kaydı yok” dediler. Ama bir erkek hemşire, Emine Minaz’ı hatırladı. “Depremin ikinci gününde gördüm. Adını söylemişti, gelininin hemşire olduğunu anlatmıştı” dedi. Verdiği eşkal doğruydu ama artık bu hastanede değildi.

Günler sonra Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybeden 238 kadının fotoğrafı olan bir dosya oluşturulmuştu. Emine Minaz’ın fotoğrafı o dosyada yoktu.

Hasan Minaz, tanıdıkları aracılığıyla nöbetçi başhemşire ve o gece yoğun bakımda görevli hemşirelere ulaştı. Ancak onlar da bilgi vermiyordu.

Uzun araştırmalar sonucu öğrendiler: Depremin ikinci günü Ankara AFAD ekibi gelmiş ve hastanedeki hastaların bir bölümünü çıkarmıştı. Durumu ağır hastaları içeride bırakmışlardı. Üçüncü gün ise UMKE ekibi yoğun bakımdaki hastaları çıkarmıştı. Hasan Minaz bu ekipleri de aradı ama sonuç alamadı. Mersin, Adana ve çevredeki diğer hastaneleri defalarca gezdi. Parmak izi taramalarından da sonuç alamadı. DNA örnekleri verdi, kimsesiz mezarlara bakılmasını istedi.

Annesinin kimliği tespit edilmeden taburcu edildiğini düşünerek huzurevi ve bakımevlerine baktı.

Hasan Minaz, kayıp annesini ararken yalnız bırakıldıklarını, yetkililerden bilgi alamadıklarını anlatıyor ve şöyle konuşuyor:

“Annemin yaşadığını düşünüyorum. Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki başhemşireyi ve nöbetçi hemşireleri defalarca aradık, konuşmuyorlar, bizi atlatıyorlar. Annem çıkarıldı mı, sağ mıydı? Söylemiyorlar. Oradaki hastalara neden bileklik takmadılar, neden onları terk ettiler. Sosyal Hizmetler’in kurumlarına depremden sonra getirilen kimliksiz kişilerin fotoğraflarını neden yayınlamıyorlar. Bir ayı aşkın zaman geçti halen sağlıklı bir ağ kurulamadı. Bizi yapayalnız bıraktılar. 7 kez aradığım 184 Sağlık Bakanlığı Danışma Hattı’ndan bugün (dün) beni aradılar. Annemin sağlığını sordular. Artık dayanamayıp bağırdım. Sanki bizimle alay ediyorlar.”