Hrant’ımızın katline benzetilmesi bir hayli isabetli. Ülkenin ortak yaşama kültürüne vurulmuş ikinci büyük darbe oldu Tahir Elçi’nin öldürülmesi. Önce hedef gösterildiler, sonra medyada linç edildiler, ardından da öldürüldüler. İki büyük kaybımızın alçakça katledilmelerindeki ortak yanlar bunlar. Asıl ortaklıkları olan ezilmişliklerini, ötelenmişliklerini, yok sayılmalarını söylemek yersiz. Biliyor herkes. Biri “hain Kürt”, diğeri de “afedersin Ermeni’ydi”.

Yarattığınız atmosfer öldürdü Tahir Elçi’yi Reis. Memleketin tüm uğursuzlarının ne mutlu ki Türk-Kürt düşmanlığı üzerinden başaramadıkları “bölücülüğü”, vatandaşların bir bölümünü, doğuda da, batıda da diğerine karşı “görevli” kılmakla ne yazık ki siz yarattınız. “Benim esnafım mahallenin ahlakını korur “cümlesini duyunca Nuh Köklü’yü öldürdü manyağın biri. “Biz gidersek Beyaz Toroslar gelir” diyerek, anlaşılan o ki “kontrol altında” tutabildiğiniz ama yok etmediğiniz o uğursuz odakları, dolaylı bir tehdit gibi hatırlattınız Kürt’e. İktidardan gitmediniz ama Beyaz Toroslu ya da Torossuzlar geldiler. “Yeniden” gelmiş de değillerdi üstelik, hep oradaydılar. Sen, “Benim Müslüman Kürt kardeşim bunlara pirim vermez” dedikçe Hizbulkontra taş üstünde taş bırakmadı Kürt coğrafyasında.

Karar mekanizmalarınızda yer vermediğiniz, hiçbir fikrine itibar etmediğiniz kitlenizin üzerine “milli ve yerli” “vatanı ve ahlakı koruma” görevi yüklediğiniz için sokaklarda linç çığlıkları atanların sayısı çoğaldı. Galeyana gelip kırıp dökmenin tadını, hem de devlet desteğiyle, tatmış olanların histerik soluklarıyla kaplanmasına yol açtınız sokakların.

Artık sıradan vatandaş ideolojisi haline getirdiğiniz Faşizm, eşi öldürülmüş Türkan Elçi’yi tehdit edecek kadar gözü dönmüş o “resmi görevli” polis memurunuz ile Kürt coğrafyasının milletvekilini yurdundan kovan(!) o “resmi görevli” başçavuşunuz şahsında ete kemiğe büründü.

Daha dün cezaevinden çıkmış bir mafya liderine “Hakan” unvanı vererek, onu da “esnafınız” ile “Müslüman Kürt kardeşiniz” gibi “milli ve yerli” bir göreve atadınız(!). Artık yarattığınız atmosferde herkes saldırı, sindirme mekanizmanızın bir parçası oldu. “İslam ve millet” mayan tuttu Reis. Bu iki olguyu savunmanın kolay, üstelik “kazandıran” bir tarafı olduğunu bilen herkesi dilediğiniz gibi “yönlendirmede” bir hayli başarılı oldunuz. “Yüzde elliyi zor tutuyorum” derken gerçekten doğru söylüyordun Reis. Kız çocuklarını tek başlarına sokağa çıkarlarsa döveceklerini söyleyen o muhtar, cesaretini cehaletinden olduğu kadar Saray’ında “ağırlanmış” olmasından da alıyordu.

Karanlık cinayetlerin, kimvurduya gitmelerin artık “yüzde elli” için “devletin bekası” adına savunulmasında garipsenecek bir yan kalmadı. “Sallandıracaksın üç beş kişi, bak bir daha oluyor mu”daki o faşizm çağrısı herkesi düşman, herkesi hain göstermenden, herkesle kavgalı olmandan ötürü daha çok kulak verilir hale geldi.

Başardın Reis. “Demokrasi bizim için araç” dediğinde sana inanan liberal sürüden daha dürüsttün doğrusu. Sen “ben değişmedim” dedikçe, “değiştin, değiştin” diyen liberal sürüye, şu acılı ortama saygısızlık saymasam, katıla katıla gülmek isterdim. “Tayyip takiye basamaklarını tek tek atlıyor” diyen Ertuğrul Özkök’ü sevmelisin Reis. Bugünlere gelmen de büyük payı var.

Etnik olarak bölünmekten korkulurken “yurttaş bölünmesi”ne yol açtın. “Yüzde elli”yi bu bölünmeye borçlusun. Reisi olduğun “cumhur”dan sadece din/mezhep kardeşlerine muhabbet besliyorsun. Dindarları bölmeyi başarmana da borçlusun gücünü.

İşte yarattığın bu atmosfer öldürdü Tahir Elçi’yi Reis. O polisin, başçavuşun yanı sıra memleketin esnafı, imamı, muhtarı artık “mekanizma”nın parçası. Üstlendikleri “yerli ve milli” görevle “din ve memleket” davasında hepsi.

Başardın Reis. En büyük yandaşın Mehmet Barlas yanağını öpmekle yetinmemeli, elini de öpmeli.

Hak ediyorsun.