Kermes’ten Festival’e… Bellek ve sanat
Bugün bellek ve sanat ilişkisinden söz edeceğim... Bergama’da gerçekleşen tiyatro festivalinden, İzmir’de sinemanın tarihini gündeme getiren bir sergi ile bir web belgeselinden ve bir yapımcının sinema anılarından.
İzmir’in tarihi miras açısından en zengin ilçelerinden bir olan Bergama’daydım önceki gün. İzmir’in kazandığı önemli bir festivale tanıklık etmek için. 2500 yıl öncesine uzanan Bergama tarihinde tiyatronun çok özel bir yeri vardır. Diyonisos şenlikleri ile başlayan... Helenistik Dönem ve Roma’nın en önemli şenlikleri ile devam eden serüven, Osmanlı döneminde sessizliğe bürünmüş. Akropol’de ve Asklepion’daki tiyatrolarda oyuncuların sesleri yankılanmaz olmuş. Ama, Cumhuriyet’le birlikte kent geçmiş kültürüne sahip çıkmaya başlamış.
Atatürk, 1934 yılında Bergama ziyaretinde kenti dünyaya tanıtmak için bir şenlik düzenlemesi ihtiyacından söz etmiş. Ve, 1937 yılında ilk Bergama Kermesi gerçekleşmiş. Kermes’in ilk yıllarında sanat, hemen folklorun yanı başında, başköşedeymiş. Devlet Tiyatroları kurulduktan sonra her yıl oyunlar sergilenmiş Bergama’nın o güzelim sahnelerinde. Yanılmıyorsam, Nice Şenliği ile birlikte dünyanın en eski yerel şenliklerinden biri Bergama. Kimi zaman, özellikle sağ partilerin yönetimde olduğu yıllar, Bergama Kermesi panayır niteliğinin ötesine geçememiş ama en azından varlığını sürdürmüş, ona da şükür. Tabi, Sefa Taşkın gibi belediye başkanları Kermesi sanatla siyasetin buluştuğu bir demokrasi şölenine çevirmişler.
BERGAMA VE TİYATRO
Baba ocağı olan Bergama’nın benim yaşamımda önemli bir yeri olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Ama, önceki günkü ziyaretimde beni heyecanlandıran yalnızca bu değildi. Dünyanın en önemli tarihsel miraslarından birine sahip olan kentin hak ettiği konuma bir adım da olsa yaklaştığını görmekti beni heyecanlandıran. Bergama Tiyatro Festivali’nin direktörü Eren Arıkan’la festivalin kente kazandırabileceklerinden, Berlin - Bergama ilişkisinden, festivalin ‘yerelleşme’, ‘sektörleşme’ ve ‘sürdürülebilirlik’ gibi ilkelerinden, çocuklara ve gençlere verdiği önemden söz ettik.
Eren, üniversite eğitiminden sonra Türkiye’de festivallerde prodüksiyon asistanlığı yaparak deneyim kazanmış, ardından Berlin’e giderek, orada dünya kültürlerini yakından tanımış, kendi yapım şirketini kurmuş. Ülkesine ve kendi kentine uluslararası düzeyde bir tiyatro festivali kazandırmak sevdası ile Bergama’ya gelmiş ve ilk festivali üç yıl önce, Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’in desteği ile gerçekleştirmiş. Pandemi nedeniyle zorunlu bir ertelemeden sonra bu yıl çok daha kapsamlı bir programla sanatseverlerle buluşuyor festival. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bergama Belediyesi’nin yanı sıra Bergama Kültür ve Sanat Vakfı (Berksav), Bergama Ticaret Odası ve Bergamalı sivil inisiyatiflerin işbirliği ile.
HAFIZA MEKÂNLARI
Festival programında, dört gün boyunca, İstanbul’dan gelen toplulukların (özenli bir seçki olduğunu söylemeliyim) yanı sıra, Bergamalı ve bölge kentlerinden tiyatro topluluklarının sergilediği oyunlar, yerel kültüre ilişkin sergi, yürüyüş ve atölyelerle, tiyatronun farklı alanlarına ilişkin paneller yer alıyor. Bugün festivalin son günü. Baba Sahne’nin “Bir Baba Hamlet”ini, Kumbaracı 50’nin yeni oyunu “Demiryolu Hikâyecileri”ni, Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın “Taşıdıklarımız” performansını, Tiyatro Peron’un “İşgüzar Bir Tekerrür”ünü izleyebilir, “UCLG Kültür Zirvesi yaklaşırken İzmir’de Kültür ve Sanat Zirvesi” panelinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Daire Başkanı Kadir Efe Oruç ile Zirve’nin düzenleyicilerinden Serhan Ada’yı dinleyebilir, değerli müzisyen-mimar-ses tasarımcısı Cevdet Erek’in yarattığı bir hafıza mekânına, Akropol’de Zeus Sunağındaki “Bergama Stereo” adlı yerleştirmeye kulak verebilirsiniz.
Kentin hafıza mekânlarına ilişkin çalışmaları ile kente değer katan ‘Sarı Denizaltı’nın yaratıcıları belgesel fotoğrafçı Yücel Tunca ve Günseli Baki ile de söyleşme şansı buldum Bergama’da. Tıpkı, Eren Arıkan gibi onlar da yerel halkla güçlü bir ilişki kurmanın öneminden söz ediyorlar. Söz kentlerin kültürel hafızasından açılmışken, iki projeye değinmeden geçemem. Çıkış noktaları benzerlik taşıyan iki projeden biri, “Bergama Sinema” Yücel Tunca’nın imzasını taşıyan bir web belgesel. Okurlarımızın www.bergamasinema.com sitesinden izlemelerini dilerim.
Diğer proje, ise İzmir’in bir başka ilçesinde, Nomadland adlı sivil inisiyatif tarafından hazırlanan “Burada Eskiden Sinema Vardı” adlı tasarım sergisi. Sergi, ‘Kültür için Alan’ tarafından desteklenmiş. Bu arada bir yanlışı düzelteyim “Buca Kent Evi/Köstem Vakfı’ndaki sergi İzmirlilerin ve İzmir’i ziyaret eden sinemaseverlerin dikkatinden kaçmayacaktır, hiç kuşkum yok. Buca’da var olan yirminin üzerindeki açık ve kapalı sinemanın yerlerini bulup çıkaran ve bu yapıların kalıntılarını görüntüleyen serginin başka ilçelere de örnek olmasını dileyelim. Yıldız Sineması’nda Büyükşehir Belediyesi’nin oluşturacağı Sinema Müzesi’nin adım taşlarını oluşturan bu çalışmalara yerel yöneticilerin destek vermesi gerekir.
“HATIRLAMAK”
Sinema Hafızası yalnızca mekânlarda yaşamıyor, sinemacıların anı kitapları da bu hafızayı canlı tutan unsurların başında geliyor. Atıf Yılmaz’dan Fikret Hakan’a sinemamızın ustalarından bir kısmı anılarını yazdı. Keşke sayıları daha fazla olsaydı. Son zamanlarda yapımcı Türker İnanoğlu da anılarını yazdı ama o kitaba ulaşamadım. Ben, sizlere bir başka yapımcının anı kitabından söz edeceğim. Bugünlerde yayınlanan “Hatırlamak” adlı kitap Sabahattin Çetin’in ‘sinema ve siyaset anıları’ndan oluşuyor.
Iğdır’da doğan bir demiryolcu çocuğu Sabahattin, Van’ın Saray ilçesinden Aşkale’ye, oradan Ankara’ya uzanan serüveninin Ankara evresinden başlayıp İstanbul’da süren etaplarında anlattıkları okurken, kişisel yaşamımdan nice insan (Ankara’nın edebiyatçıları, siyasetçileri, Yeşilçam’ın sinemacıları İsmet Kurtuluş’tan Atıf Yılmaz’a, Zeki Ökten’den Yavuz Özkan’a, Başar Sabuncu’dan Kemal Sunal’a), nice mekân (Ankara’nın Piknik’i, sinemaları, İstanbul’un Leman kafesi) ve nice siyasal olay (71 ve 80 darbeleri, TİP-Aydınlıkçılar çatışması, SHP seçim kampanyaları, Taksim 1 Mayıs katliamı, “Ararat” filminin sansürle mücadelesi) canlandı belleğimde. Çetin’in kişisel yaşamından sahneler (Berlin yılları, bir rapçi ile evliliği) ve sinema anıları ile yetinmeyip, geri planda ülkede olup bitenleri de anlatması bu anı kitabını daha da değerli kılıyor.
“Hatırlamak”, bağımsız -ve politik- sinema yapmak isteyen bir yapımcının başarısızlıklar, düş kırıklıkları ile dolu serüvenini anlatırken bizim kuşağın yaşadığı güçlükleri gözler önüne seriyor. Bugün, Yeşilçam ‘işletmecileri’nin kuralları, talepleri çoktan unutuldu. Genç kuşak, yerli ve yabancı fonlardan yararlanarak daha özgür, daha ödünsüz çalışabiliyor. Dünya standartlarında bir sinemamız var artık, kendi seyircisinden yeterli desteği göremese de… Ama, sinemamızın bu konuma ulaşmasında emeği olan, çok zor koşullarda film yapanları unutmamalıyız. Sabahattin Çetin onlardan biri… “Uzlaşma”, “Yolcu”, “Bir Avuç Cennet”, “Film Bitti”, “Ağır Roman” bu zengin yaşamdan geriye kalan birkaç yaprak. Bu filmlerin yapım serüvenine tanık olmak için “Hatırlamak”ı okumanızı öneririm.