Google Play Store
App Store

"Karşı devrim"i nasıl algılarsanız algılayın, bu kavramı kullanırken neyi kastediyorsanız kastedin, bence bugünkü duruma, daha doğrusu "Erdoğan Rejimi"nin 21 yılına ve önümüzdeki döneme çok yakışan bir tanımlamadır.

Cumhuriyet’in kurucu ideolojisi ve değerlerinin, Atatürk ilke ve inkilaplarının tam zıddı bir anlayışla yapılan bilcümle icraatı da anlayabilirsiniz, sol değerlerin ve emekten, adaletten yana her türlü girişim veya niyetin bastırılmasına dönük faşizan politikaları da...

Hangisinden başlayayım, örneklerini sıralamaya?

Adeta, "Dakika bir gol bir" anlayışına uygun bir şekilde Av. Can Atalay’a reva görülen muameleden başlamak lazım belki. Milletvekili seçilme yeterliliği YSK tarafından teslim edilen, seçimi kazanan, mazbatasını alan ve seçimin sonucu belli olduğu anda Anayasa’nın 83’ncü maddesine göre "otomatik dokunulmazlık" kazanan ve "otomatik tahliye" olması gereken, hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı halde Silivri’de esir tutuluyor. Bu tarihi hukuksuzluk, adeta "bir yerlerden sinyal bekleyen" TBMM Başkanlığı ile Yargıtay’ın işbirliği ile yasama organı (Milli İrade - Gazi Meclis) üyesi olarak görevine başlatılmıyor.

Madem yargıdan ve adaletsizliklerden söz ettik, öyle devam edelim.

***

Düşünen, yazan, çizen, hak arayan, hak arayanları savunan herkesin, karakol-savcılık-adliye koridorlarında bir yaşama mahkum edildiği bir sistem "kesintisiz" devam ediyor. Fikrin, fikri ifade edebilmenin, protestonun, toplanmanın, gösteri yapmanın, hattâ ve hattâ çıkıp bir yerde özgürce şarkı - türkü söyleyebilmenin önündeki duvarlar, yeni ve daha faşizan renkli tuğlalarla örülüyor.

Cinsel yönelimi farklı bireylere karşı yürütülen cadı avının avcıları daha da cesaretlendirilerek, Cumhurbaşkanı ve bakanlar dahil, gücü elinde tutan herkes ve yandaşları "Vurun LGBTİ’lere ve onları savunanlara" filmini çevirmeye, "cinsel yönelim" ifadesi "hekimlik andı"ndan bile hayasızca silinmeye çalışılıyor.

Memleketin dört bir köşesinden, on yıllardır olduğu ve son 21 yılda ayyuka çıktığı gibi, "tarikat - cemaat - siyaset - ticaret - rezalet - cinayet" eksenlerinde iyice "fütursuz" ve "fevkalade kollamanın zirve yaptığına dair izler içeren" haberler yağıyor. Anayasanın, daha doğrusu kuruluş değerlerinin gözünün içine soka soka, adeta yüzüne tüküre tüküre, ortalık "sarık - takke - cüppe - çarşaf" temalı tektip kuşanmış birliklerin ayak sesleri ile inadına çınlatılmak isteniyor. O mahfillerden birbiri ardına, yolsuzluk, usulsüzlük, taciz, istismar ve hatta ölüm haberleri geliyor.

Ekonominin artık fren tutmaz biçimde yokuş aşağı (hattâ uçurum aşağı) yuvarlanması süreci devam ederken, 2,5 yıl sonra artık baskılanmaktan vazgeçilen döviz kurunun alıp başını gittiği piyasalar, tamamen emeğin ve emekçinin boğazlanması, sermayenin palazlandırılması, tefecinin vurguncunun semirtilmesi, rant çetelerinin ağızlarının daha da sulandırılması, yabancı hırsızların "pazara" daha fazla davet edilmesi dönemi de "vites" büyütüyor. 1 kilogram ekmeğin 37,5 TL’ye fırladığı, sözde "pazarlık masası"nın, emekçileri bırakınız yoksulluğu, açlık sınırının bile altında ücretlere mahkum etme kararlarını "sarı sendikacılığın işbirliği ile" alabildiği bir anlayış da yeni ufuklara yelken açmış görünüyor.

Çöküntü ve enkaz ekonomisine, bir yandan "dış alacaklıların" baskısı ile "yama ve ithal" çözümler empoze edilmeye çalışılırken, dünün "Nass ve haram" söylemlerine hapsedilmiş faiz politikaları bile hiçbir özeleştiri yapılmadan terkedilmiş (bkz. dünkü 6,5 puan faiz artışı) görünüyor.

İşsizlik gizlenmeye ve bastırılmaya çalışılırken, eğitimde yapılan sözde "devrimlerle" üniversite sınavları için bütün barajlar kaldırılarak, öğrenci sayısı ve bir yandan da üniversite sayısı artırılarak, genç işsizler adeta bir "üniversite garajına" saklanmaya çalışılıyor.

***

Siyasetin, özellikle de düne kadar (seçim gecesine kadar) "muhalif arazisinde" tam bir toz - duman havası hakim olurken, iktidarını bir 5 yıllığına daha uzatmış olan "Rejim lideri", TBMM’de en azından koruduğu çoğunluğu, muhalefetten kopartması neredeyse kesin görünen "takviye" unsurlarla tahkim ederek, laiklik ve özgürlükler karşıtı bir anayasa taslağı üzerinde hiç vakit geçirmeden çalışmaya başlamış görünüyor. Bu konuda, en iyi ihtimalle, gelecek yılki yerel seçim sandığının yanına bir "referandum sandığı" koyarak, ülkeyi 100 daha geriye götürmenin hazırlığı yapılıyor.

Memleketin ağır ve devasa "kapasite üstü sığınmacı sorunu" daha da kronikleşmeye yüz tutarken, onların getirdiği ekonomik ve sosyal yüke, bir de salgın hastalık riskinin eklenmiy olduğu gerçeği, on yıllar sonra hortlmayan kızamık hastalığı ile endişe verici bir yüzünü daha gösteriyor.

Liste ve bu konuda yazabileceklerimiz o kadar uzun ki... Haftalarca sürdürebiliriz.

Ama bu tablonun, yani bu "kesintisiz karşı devrim" tablosunun, bizleri yani devrimden, emekten, özgürlüklerden yana olanları yıldırması asla beklenmesin.

Seçimler, sağcı - gerici - faşist yönetimler tarafından "kazanılmış iktidarlar ve oldu bittiler" olarak değerlendirilebilir. Ancak bizler için "örgütlü ve daha kararlı mücadelenin öneminin daha da kavrandığı, safların sıklaştırıldığı ve mücadelenin daha da yükseltileceği yeni bir aşama, şeni bir şafak" olarak değerlendirilmesi gerektiği kesindir.

Bu anlayışla, "karşı devrime karşı" alternatifsiz sol değerlere daha da sıkı sarılmanın zamanıdır.