Türk Kürt, Alevi Sünni, o partiden bu partiden, dindar dinsiz diye diye diğerkâmlık günlerimizin yerinde yeller estirerek “diğer”ini boğazlayacak hale geldiğimizden, epeydir bayram yazıları yazamıyorum.

Babaannem Rum, Ermeni, Müslüman birbirlerinin bayramlarını kutladığı günlerini anlatırdı, kendinden eskilerden de dinlediklerini katarak. Çocukluğumda ben de her bayram, elimizde bir naylon leblebi şeker torbası, kardeşlerim ve mahalleli çocuklarla birlikte dış mahalleden kalkıp, kasabanın alt ucuna kadar her evin kapısını çalardım. Kim Alevi kim Sünni aklımızın ucundan geçmezdi.

13. cumhurbaşkanı adayımız, “adayımız” çünkü benim de adayım, “İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım, ben Aleviyim”, dediğinde içim ısındı. Vatandaşlarının inancını, kimliğini dert etmeyen, onları camiyle seccadeyle vurup birbirine düşürmeyen, insanları doğuştun getirdikleriyle değil kendi kazandıklarıyla (eğitim, bilgi, beceri) değerlendiren bir cumhurbaşkanı öyle iyi gelecek ki hepimize.

Çok şey de değil ki istediğimiz, hayalimizdeki bir başka dünya için kat edilecek upuzun bir yol var daha, ama 14 Mayıs’tan sonra yeniden bayram yazıları yazabilecek bir hava olsun işte!

Adını, soyadını, inancını, etnik kökenini, mezhebini diğerine üstünlük taslamak, dahası diğerini ezmek için kullanmayan, siyasete tahvil etmeyen diğerkâmların memleketi olduğumuzda kutlanası bayramlarımız olur. Herkes kendi kimliğiyle gurur duyar, birbirinin kimliğine saygı duyar ve böyle bir memleketin vatandaşı olmak hepimizi onurlandırır.

Cennetin kapısı açılmaz hemen; her sofrada et olmaz birden. Ama birbirimizden kuşku duymadan selamlaşabilirsek, diğerkâm insanlar olarak Alevi Sünni, Kürt Türk demeden kucaklaşabilirsek o da bayram işte.

O bile olmasın diye, organize kötülük tam gaz faaliyette. Ayağının altındaki zeminin kaydığını hisseden iktidar, koltuğu kaybetmemek için bir yandan “bedava” gaz verirken millete, öte yandan korku ve tehdidi artırarak koşuyor 14 Mayıs’a.

Seçime 3 hafta kala, gerilim iklimini daha ne kadar koyulturlar diye durup beklemek ölümcül bir hata!

Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Bey sık sık rahmetli babasının bir sözünü hatırlatıyor: “Oğlum, sen doğru dur eğri belasını bulur!”

Eğri, bela çıkarıp etrafa korku yaymak için elinden geleni ardına koymuyor. Doğru için, şimdi “doğru durmak” durup beklemek değil, korkunun karşısına cesareti dikecek şeyler yapmak!

Geçen gün yine CHP Ataşehir ilçe binasına saldırı oldu. Daha önce de ardı ardına İyi Parti, Yeşil Sol Parti ve CHP’ye saldırılmıştı. AKP Çukurova binası da kurşunlandı ki kaos için eksik kalmasın.

Miting yapmayacağını söyleyen Erdoğan meydan meydan dolaşarak muhalefeti ve Kılıçdaroğlu’nu hedef alıyor. Milli Savunma Bakanı “Vur de vuralım öl de ölelim” tezahüratlarına “Onun da zamanı gelecek” karşılığını veriyor. Jandarmaya “Oy verdikten sonra birliğinizde hazır bekleyin” talimatı gidiyor. Serdar Akinan youtube’da yaptığı gazetecilik için anında gözaltına alınırken, sosyal medyadan adamın biri “İnşallah Kılıçdaroğlu kazanır, Demirtaş’ı serbest bırakır, işte o zaman sizin için cehennem başlar” diye çoluğumuzu çocuğumuzu katletmekle tehdit ediyor.

Korku galebe çalsın, sandıklar çalınırsa kimse sokağa çıkamasın diye bunlar!

Bir kez daha yazmış olayım; otoriter rejimlerde seçim kazanmanın yolu, seçimden önce gücünüzü büyük kalabalıklarla ve cesaretle sokakta göstermekten geçiyor! Tabi ki en demokratik ve en meşru yollarla.

14 Mayıs’tan sonra bayramlar kutlamak istiyorsak eğer, şu kalan sürede “doğru dur” ulacak yer sokaktır! El ele omuz omuza, ne kadar çok ve korkusuz olduğumuzu göstererek.