Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“Kitabın başlığı çok önemlidir.” (Selçuk Altun, Kitap İçin: LXVII, Cumhuriyet Kitap,

4 Eylül 2008, Sayı: 968, s. 10)

     Bu alıntıda altını çizdiğimiz sözcük, “başlık”tır.

 

     Sormak gerekiyor: “Kitabın başlığı” olur mu?

 

     Bir yazının başlığından söz edilebilir. Ama kitabın başlığı değil adı olur!

 

     * * *

      Şimdi bu konuda derlediğimiz kimi yanlış kullanım örneklerini görelim:

      -21 Ocak 2010 günlü Cumhuriyet gazetesinin Kültür sayfasında yer alan “Aksoy’un ‘İnsan Halleri’ ” başlıklı haberin ilk tümcesi şöyle:

       “Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un ‘İnsan Halleri’ başlıklı sergisi bugün Galeri Işık Teşvikiye’de açılıyor.”

       Serginin konusu olur, izleği olur, adı olur, ama “başlığı” olmaz! Haberi yazan arkadaşlar, sergi etkinliğini “kitap” gibi algıladıklarından böyle bir yanılgıya düşmüşler…

      -“Cavit Bey’in mektupları, ‘İdama Beş Kalabaşlıklı bir kitapta toplandı ve sonraki yıllarda basıldı.” (Oral Çalışlar, “Asılan Cavit Bey'in Oğlu Şiar Yalçın”, Radikal, 23 Ekim 2010).

     -“Emekli General Ali Armağan, ‘Galiba Haddimi Aştım’  başlıklı anılarında...” (Mustafa Şerif Onaran, “12 Eylül Eyleminden Sonra”, Cumhuriyet Kitap, 18 Kasım 2010, Sayı: 1083, s. 22).

     -“İki gün önce içeri alınan (Ayşe) Berktay, polisler evini basmadan önce Facebook sayfasından Yıldırım Türker’in ‘Hükümet Barışa Niyetli mi?’ adlı köşe yazısını paylaşmıştı.” (Koray Çalışkan, “KCK Davaları BDP’yi Sindirmeyi Amaçlıyor”, Radikal, 7 Ekim 2011)

     -“Eski Yunan’ın önde gelen komedya yazarlarından Antiphanes’in yapıtlarından 134 oyunun başlığı bilinmekle birlikte, yazdıklarından günümüze yalnızca bazı parçalar kalmıştır.” (Celâl Üster, “Artık Herkes Eleştirmen…”, Cumhuriyet Kitap, 2 Haziran 2011, Sayı: 1111,  s. 6)

     -“Emre Kongar ve arkadaşları tarafından hazırlanan Türk Toplumbilimcileri başlıklı yapıt, beni kırk yıl öncesine götürdü.” (Selçuk Altun, “Kitap İçin…-XC”, Cumhuriyet Kitap, 5 Nisan 2012, Sayı: 1155, s. 10)

     -“Melih Cevdet Anday, André Maurois’nın Hisler ve Âdetler başlığıyla Türkçeye çevrilen kitabını ilk eşine armağan ederken diyor ki…”

       Bütün bu örneklerde, “kitap / yapıt adı” ile “yazı başlığı” ayrımı gözden kaçmış görünüyor. Umarım, yazar arkadaşlar bundan böyle bu önemli ayrıntıya dikkat ederler.

 

   “Freddie Mause” da ne ola?

 

     CHP Genel Merkezi’nde İletişim Koordinatörlüğü’ne bağlı birBasın Birimi” var. Parti sözcülerinin konuşmaları, açıklamaları, bu birim aracılığıyla habercilere ve köşe yazarlarına iletiliyor. Ne var ki bu kanaldan gelen metinler, çoğu zaman ciddi yazım ve anlatım bozuklukları içeriyor. 3 Mayıs 2012 günü gönderilen açıklama da bu türden özensizliklerle doluydu...

 

     3 Mayıs, bilindiği gibi, dünyada “Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlanıyor. CHP Sözcüsü Birgül Ayman Güler de düzenlediği basın toplantısında, günün anlamına uygun olarak, Türkiye’de basının durumuyla ilgili bir değerlendirme yapmıştı. Basın Birimi’nin resmi bültenine göre, Birgül Ayman Güler toplantıda şöyle konuşmuş:

 

     “1993 yılından bu yana 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre, Türkiye’deki durum bu açıdan son derece kötü. Freddie Mouse’un raporuna göre, Türkiye basın özgürlüğü konusunda 197 ülke arasında 117. sırada. Nijerya, Mali, Tanzanya gibi Afrika ülkeleri bizim üstümüzde...”

      Açıklamanın bu bölümünü köşeme aktarırken kimi yazım yanlışlarını düzeltmek zorunda kaldım. Ama “Freddie Mause” sözüne özellikle dokunmadım. Belli ki Sayın Güler, ABD merkezli “Freedom House”un (Özgürlük Evi) 2012 Yılı Basın Özgürlüğü Raporu’ndan söz ediyor. Ama bu ünlü kuruluşun adı, nasıl olmuşsa CHP Basın Bülteni’nde “Freddie Mause”a dönüşmüş. İnsan sormadan edemiyor: Basın Birimi’nde çalışanlar, yaptıkları işe bu denli yabancı mı?

       Halit Kıvanç’a saygı

      Ülkemizin en kıdemli sunucularından Halit Kıvanç’ı, 11 Mayıs 2012 Cuma gecesi, CNN Türk’te Cüneyt Özdemir’in “Soru-Yorum” izlencesinde can kulağıyla dinledim. 86 yaşındaki meslek büyüğümüzü ekranda böyle sağlıklı ve neşeli görmek, gerçekten mutluluk vericiydi. Tatlı dili ve renkli anlatımıyla, hep bildiğimiz Halit Kıvanç’tı karşımızdaki! Ekran başında onu keyifle izlerken, olağanüstü espri gücünden hiçbir şey yitirmediğini gördüm...

 

      Beşiktaş Belediyesi, kısa bir süre önce Halit Kıvanç için “Ustaya Saygı Gecesi” düzenlemişti. Aydın Boysan da o etkinlikte bir konuşma yapmış ve yakın arkadaşı Kıvanç’a, “Evladım, yaşın kaç?” diye sormuş. “86” yanıtını alınca da, kendisinin 90 yaşında olduğunu anımsatarak, “Çocuğum, gençliğinin değerini bil!” demiş...         

 

       Halit Ağabey, o gece daha pek çok anısını anlattı. Ama “Dilin Kemiği” köşesi açısından asıl önemli olan, Cüneyt Özdemir’in bir sorusuna verdiği yanıttı. “Bugünkü TV sunucuları için ne düşünüyorsunuz? Örneğin Mehmet Ali Birand bu açıdan çok eleştiriliyor” diye soran Özdemir’e, usta sunucu, konuyu kişiselleştirmekten özenle kaçınarak ve de tüm nezaketiyle şu yanıtı verdi:

       “Bazı sunucular, Arapça ve Farsça kökenli sözcükleri yanlış seslendiriyorlar. Geçenlerde bir kanalın ekonomi yorumcusu, ‘vade’ sözcüğünün ilk hecesini kısa okuyarak ‘vadeli-vadesiz’ diye konuşuyordu. Yine kimi sunucuların ‘ar, utanma’ anlamındaki ‘hayâ” sözcüğünü dümdüz okuduklarına tanık oldum. Oysa bu sözcüğü ‘hayasız’ diye söylerseniz, erkeklerin fiziki bir eksikliği akla gelir! Genç sunucular ve haberciler, eski sözcüklerin kökenlerini ve doğru vurgularını bilmeyebilirler. Bunu ayıplamam. Ama bu sözcüklerin çok güzel öz Türkçe karşılıkları var. Eğer bunları kullanmaya özen gösterirlerse, hem gülünç duruma düşmezler, hem de Türkçe sözcüklerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmuş olurlar.”

      Büyük ustanın bu altın öğüdü, genç gazetecilerin kulağına küpe olsun.