Başlıktaki sözcüklerin ilki Arapça ikincisi Amerikanca. Bizi şimdikinden çok daha sıkı bir yönetim altına sokmak isteyenler, her iki dili de pekiyi biliyorlar. Atılan seçim nutuklarını düşünün; orada ne dediği anlaşılmayan adamların gırtlaklarını yırtarcasına bağırışlarını, onlar kadar Arapça bilmediğimizden “Bakın size Kürtçe mealini de getirdik” diye elde Kuran sallayışlarını… Bir de, “One minute”lü çıkışlarını… Arapça konuşan savaşçıları, Türkiye topraklarında Amerikanca eğitip donatışlarını düşünün…

Başlıkta “Yalan” yerine “kizb” ve “lie” demem, onlar anlasın diyedir.

Arapça bildiğimden değil, “kizb” deyişim. “İslâm yalan söylemeyi çok çirkin bir davranış olarak görmüş ve onu kâfirlerin özelliği olarak belirtmiştir” diye bir cümle kurmam veya Nahl Sûresi’ne göndermeyle “Yalanı ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur, yalancılar, işte onlardır” demem dini konuları bildiğimden değil. Bu konularda Google hazretlerinin yalancısıyım.

Ama madem vatandaşlar, vatandaşları yönetmeye aday olanlar tarafından sabah akşam inanç sınavından geçiriliyor, dine referanslarla karalanmaya ya da kafalanmaya çalışılıyor, onların dilinden konuşup cevap vermek de farz oluyor.

Yalan söylüyorlar!

Kim söylemiyor ki, demeyin. Senin benim, bilcümle vatandaşın üzerinde iktidar kullananların, o iktidarı yalan söyleyerek elde etmesi, bambaşka bir şey. Zararsız yalanlara benzemiyor.

Yaşı kemale ermiş olanlar, bir de çok okuyanlar, bilir: Bill Clinton vardı, Amerikan başkanı. Şimdi eşi, Hillary, hazırlanıyor başkanlığa, Obama’dan sonra.

O Clinton işte, Oval Ofis’te oral işlere karışmıştı, Monica Lewinsky adında bir Beyaz Saray stajyeri ile. Yargılandı, sorgulandı o işten. “Amerikan demokrasisi” o işi yapıp yapmadığını değil, “yapmadım” diye yalan söylemesini mesele edip yargıladı koca başkanı. Yalan söylediğini itiraf etti de, kıl payı kurtuldu koltuğu kaybetmekten.

Amerikan vatandaşları yalanla iktidar olunamayacağını, yalan söyleyenin kendilerini yönetmeye layık olmadığını öğrenmişler.

Bizde, en torpilli ifadeyle, iki cümlesinden biri yalan olanlar, bizi yönetmekte ısrar ediyorlar.

Kabataş’ta başörtülü bacımızı…” dediler, biliyorsunuz, söylediklerinin kuyruklu yalan olduğu ortaya çıktı. Clinton kadar olup, tövbe ederek, yalanı itiraf eden de yok. Yalana devam. Camiye ayakkabılarla, birayla girilmişmiş. O da yalan. İspatlandı.

One minute” demişti ya, yalansa taş olayım, ben bile heyecanlanmış, helal olsun diyen köşe yazmıştım ardından. Lakin, “one minute” de yalanmış. Podyumda “one minute” şovu yapılırken, gizli anlaşmalar imzalanıyormuş İsrail’le. Gazze’yi vuran İsrail uçakları, Gazze için yalan gözyaşları dökülürken hala, Konya’da antrenman yapıyormuş. Kürecik’e İsrail’i koruyacak füze savuma sistemleri konuyormuş.

C. Fried, 1978’de yazdığı “Doğru ve Yanlış”ta; “Yalan ancak kasten söylenir. Kazara veya başka bir amacın bilinip de istenmeyen bir yan etkisi olarak söylenmez” der. Yalan işte; “Kizb” yahut “lie” yani, hangisini daha iyi anlıyorsanız!

Tekrar tekrar söylediklerine göre kasıtları ne acaba?

Seçim yasağı başladı, resmi araç kullanmıyoruz” diyorlar ya, yalan. Sahte plakalar taktılar Mercedeslere.

Taksim Kabemiz dediler, bunlar ateist, bunlar Zerdüşt” diyorlar ya, biliyorsunuz, yalan.

Bir taraftan tarafsızım, bir parti adına konuşmuyorum yapıp, diğer taraftan “Biz eşcinsel aday göstermiyoruz” da yalan. Hayır, eşcinsel aday göstermedikleri değil, henüz onu yapabilecek ahlaki olgunlukta değiller, “Biz aday göstermiyoruz” dedikten sonra tarafsızmış gibi yapmaları yalan.

Papa’nın da özel uçağı var” dediler, Papayalan” dedi ardından.

Şu Suriye’ye silah gönderme meselesi; Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanı yemin billah etmedi mi kaç defa, “silah değil, insani yardım onlar” diye. Dün Cumhuriyet fotoğrafla, videoyla gösterdi ki yalan! Yalanı göstereni cezalandırarak yalanı yalan olmaktan çıkaramazsınız ki!

Bunca yalandan sonra, vatandaşa seslenip, bir doğru sözle bitireyim yazıyı: Olmak istemiyorsan tarumar, etme kizbi iktidar!