Gündelik hayatlarımızın nasıl ve ne kadar değiştiğini her birimiz kendi yaşantılarımızdan biliyoruz. Hafta sonu hep evde kapalı kalmak, hafta içi akşamları dışarı çıkamamak, çıkabildiğimiz zamanlarda aramızda mesafe yüzlerimizde maske olması, 20 yaşından aşağı 65 yaşından yukarıysak toplu taşıma kullanamamak…

Ancak bu yeni halin herkes için aynı sonuçlara yol açmadığını da biliyoruz. Hadi virüsün zengin-yoksul ayırmadığı şeklindeki şehir efsanesini doğru kabul ettik diyelim, virüsün yol açtığı yeni hal, hele bir de virüs sizi bulmuşsa, hayata tutunabilme ve tedavi sürecinde öyle ayırıyor ki zenginle yoksulu!

Eskisi gibi olmayacak çok şey var galiba, ama aynen eskisi gibi ve daha da pekişerek devam eden temel şeyler de var.

Gazeteciliğimiz işte, yeni iletişim teknolojilerinin devreye girmesiyle birlikte epeydir önemli değişimler yaşıyordu. Gelecek, daha çok teknolojiye hakim olan, aynı anda birkaç işi yapabilen genç gazeteciler için umut vadederken, belli alanlarda uzmanlaşmış, deneyimli gazetecilerin yoğun emek ve zaman gerektiren çabalarının ürünlerine rağbet azalıyordu.

Şimdi, her şeyin internet üzerinden yapılmaya başlandığı koşullarda, araştırma ve inceleme için de internetin sunduğu fırsatlar ve “tehditler”le karşı karşıyayken, ne yazık ki araştırma, sorgulama, eleştirel aklı devreye sokma konusunda dünden gelen fukaralığımız da derinleşerek devam ediyor.

Hayatı gerçek ve doğru bilgiler üzerine inşa etmediğinizde, kurduğunuz hayatlar da küçücük bir fiskeyle yıkılıyor. Onca farklı kaynaktan, kolaylıkla da yapılabilecek araştırmalarla, birazcık devreye sokulacak eleştirel akılla bu memleketteki gerçek vaka ve ölüm sayıları ortaya konabilecekken, yalnızca resmi rakamlar üzerinden inşa ettiğimiz dünya, yeni vaka sayıları da tabloya eklenince bir günde yıkıldı. Dünyanın en iyilerinden biri olmaktan dünyanın en kötülerinden biri olduk!

Dün, medya ombudsmanı Faruk Bildirici, Avrupa’da “birinci” oldukları haberleriyle ayaklarımızın yerden kesildiği kadın jimnastik takımımızla ilgili haberi sorgulamıştı: “Türkiye takımının Avrupa Ritmik Jimnastik Şampiyonu olduğu yazıldı ama pandemi nedeniyle sadece 6 ülke takımı katılmıştı; favori ülkeler yoktu! Türkiye 3 çemberde birinci oldu, yani şampiyon. Fakat 5 topta altıncı ve genel klasmanda ise beşinci oldu!

Pandeminin hepimizi bunalttığı şu günlerde şampiyonluk haberi öyle iyi gelmişti ki. Ama bu haberi yapış tarzımız, eskiden gelen ve değişmeyen bir tarz. Oysa, başarılarımızı ve başarısızlıklarımızı gerçekler aynasında görüp göstermezsek, kalıcı ve sürdürülebilir başarılarımız olmayacak.

Geçen yıl, öldürülen gazeteciler açısından eski hallerimizin en iyilerinden biriydi. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü 2019’da 49 gazeteci öldürüldüğünü ve bunun da 2013’ten bu yana en düşük rakam olduğunu rapor etmişti. Son 20 yılda ortalama 80 gazetecinin öldürüldüğünü düşününce umutlanılası bir durumdu. Nitekim, Gazetecileri Koruma Örgütü’nün (CPJ) 2020’ye dair geçen ay 24 olarak açıkladığı öldürülen gazeteciler rakamı da, bu olumlu eğilimin sürdüğünü düşündürüyor.

Öncelikle sağlık emekçilerini vuran korona, bu süreçte varlıkları ve görevlerini gereğince yapmaları son derece “yaşamsal” olan gazetecileri de vurdu. Hem de bildik katillerden çok daha fazla!

Mart başından bu yana 56 ülkede 489 gazeteci korona nedeniyle yaşamını yitirdi!

Bir doğruyu söyleme mesleği olarak gazetecilik ve gazeteciler öldüğünde, gerçeklerin üzeri de daha kalın bir sis perdesiyle örtülür ve korona gibi pandemiler de çok daha öldürücü olur!