Koronavirüsle mücadele sadece tıbbi açıdan değil, sosyal açıdan da devasa ve kapsamlı önlemler alınmasını zorunlu kılıyor. Virüsle mücadele kapsamında alınan önlemler ancak bütünsel bir sosyal devlet yaklaşımı ile etkili olacaktır

Korona ile mücadele ve işçi hakları

Koronavirüs salgını çalışma yaşamını da doğrudan etkiliyor. Bir yandan salgına karşı alınan önlemler çalışanlar üzerinde etkiler yaratırken öte yandan virüsün ekonomide yarattığı etkiler ciddi sonuçlar doğurmaya aday. Virüse karşı sağlık önlemlerinin tavizsiz biçimde alınması gerekirken, mücadelenin sosyal boyutu asla ihmal edilmemeli. Korona ile mücadelenin sosyal boyutunun ihmal edilmesi daha vahim halk sağlığı sorunları doğurabilir.

Koronavirüsle mücadele sadece tıbbi açıdan değil, sosyal açıdan da devasa ve kapsamlı önlemler alınmasını zorunlu kılıyor. Virüsle mücadele kapsamında bir dizi tedbir alındı ve alınmaya devam ediyor. Bu önlemler ancak bütünsel bir sosyal devlet yaklaşımı ile etkili olacaktır.

SOSYAL DEVLET ANLAYIŞINA DÖNÜLMELİ

Her şeyden önce vurgulamak lazım ki koronavirüs salgını bir kez daha sosyal devletin yaşamsal önemini gözler önüne serdi. Sağlık, eğitim ve sosyal güvenlikte yaşanan özelleştirmelerin ne kadar tehlikeli olabileceğini ortaya koydu. Kamusal, parasız, kaliteli ve erişilebilir sağlık hizmetinin yaşamsal önemi bir kez daha ortaya çıktı. Şimdi sosyal devletin önemini bir kez daha idrak etmenin zamanıdır.

Bilindiği gibi okullar iki ile üç hafta süreyle tatil edildi. Virüsün yayılmasına bağlı olarak bu tatil daha da uzayabilir. Ancak bu tatilin yaratacağı yan sorunların bir bölümü çözümsüz kaldı. Özellikle ebeveynleri çalışan küçük yaştaki öğrencilere tatilde kimin bakacağı önemli bir sorun. Risk gruplarındaki çalışanların izin sorunu ise işin bir diğer önemli boyutu. 15 yaş altı çocuğu olan çalışan anne veya babalardan birine okulların tatil süresince ücretli mazeret (korona) izni verilmelidir. Bu hem çocukların bakımı için hem de planlanan uzaktan eğitimin etkili olabilmesi için şarttır. Bu karar gecikmeden alınmalıdır.

ÜCRETLİ KORONA İZNİ ŞART

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hamileler, yasal süt izni kullananlar, engelliler, 60 yaş ve üzerinde olanlar 16 Mart 2020 tarihinden itibaren 12 gün idari izinli sayıldı. Ancak bu idari izin çocuğu olan kamu çalışanlarını kapsamıyor. Kimi belediyeler bu yönde kararlar aldı; ancak merkezi idare bu konuda henüz adım atmadı. Çocuğu olan kamu çalışanı ebeveynlerden biri okul tatili süresince idari izinli sayılmalıdır. Tatil boyunca idari ve akademik personelin üniversitelere gelmesine yönelik karar gözden geçirilmelidir. Üniversitelerde nöbetçi idari personel dışında tüm idari ve akademik personel idari izinli sayılmalı ve bu sürede tüm üniversiteler dezenfekte edilmelidir.

Özel sektörde ise durum daha da belirsizdir ve gerek risk gruplarında olanlar gerekse çocuğu olan çalışan ebeveynlerin durumu işverenlerin insafına bırakılmıştır. Bu duruma derhal son verilmeli ve özel sektörde çalışan ve risk grubunda olanlar ile çalışan ebeveynler için ücretli izin hakkı hemen sağlanmalıdır. Bu izin hakkı olmaksızın okulların tatil edilmesi uygulaması çalışanlar açısından yeni sorunlar yaratacaktır.

Öte yandan gerek sağlık önlemleri kapsamında gerekse işlerin yavaşlaması nedeniyle bazı işyerlerinin çalışma sürelerini kısaltma yönüne gittikleri görülmektedir. Örneğin AVM’lerin bu yönde bir karar aldıkları ve kısalttıkları çalışma sürelerini yıllık izinden mahsup edeceklerine dönük açıklamalar söz konusudur. Oysa hastalık ve mazeret izinleri yıllık ücretli izin hakkından mahsup edilemez. Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’ne göre “İzin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler halinde kullanılabilir.” Her gün birkaç saat izin vererek bunları yıllık izinden düşmek mümkün değildir. Öte yandan aynı yönetmeliğe göre “İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.”

İŞTEN ÇIKARMALAR YASAKLANMALI

Korona salgını ve alınan önlemlerin ekonomide bir yavaşlamaya yol açacağı ve özellikle ekonomik kriz içindeki Türkiye’de daha da olumsuz sonuçlar yaratacağı sır değil. Temel ihtiyaç malları dışında talebin durma noktasına gelmesi, döviz kurlarındaki tırmanış ve belli sektörlerde işlerin kısmen veya tamamen durması çalışanlar açısından ciddi sonuçlar doğurmaya adaydır. İşten çıkarmalar ve toplu izin uygulamaları gündeme gelecektir. Oysa gelir kaybı ve işsizlik ciddi halk sağlığı sorunu yaratabilir ve insanları salgına daha açık hale getirebilir.

Kornonavirüsle mücadele kapsamında bir sosyal önlem olarak salgın süresince işten çıkarmalar (suçlu çıkarmalar dışında) yasaklanmalıdır. İşten çıkarmalar yerine yarı zamanlı çalışma ve ücretli izin uygulaması yaygınlaştırılmalıdır. Çalışma sürelerini azaltmak zorunda kalan, salgın süresince kapanan, üretim veya hizmeti azaltan işyerleri kısa çalışma ödeneği kapsamına alınmalıdır.

Öte yandan tüm sosyal alanlarda olduğu gibi işyerlerinde de koronavirüse karşı korunma için gerekli hijyen koşulları sağlanmalı ve sosyal mesafe uygulaması hayata geçirilmelidir. İşyeri organizasyonu ve üretim süreci virüsle mücadeleye uygun hale getirilmeli, buna uymayan veya uyamayan işyerlerinin üretime veya hizmete ara vermesi sağlanmalıdır. İşçinin işyerinde enfekte olma tehlikesi söz konusu ise çalışmaktan kaçınma hakkı vardır.

KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ UYGULANMALI

Bilindiği gibi kısa çalışma ödeneği, ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir işsizlik sigortası uygulamasıdır. Bu süre 6 aya kadar uzatılabilmektedir. Koronavirüs salgını ciddi bir zorlayıcı sebeptir ve kısa çalışma ödeneği uygulaması mümkündür. Yıllardır işverenlere peşkeş çekilen İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları koronavirüsle mücadele kapsamında işçiler için kullanılmalıdır.

Öte yandan koronavirüsle mücadele döneminde işsizlikte yaşanabilecek artışlara karşı ek önlemler alınmalı ve işsizlik sigortası fonundan yararlanma koşulları kolaylaştırılmalıdır. İşsizlik sigortası ödeneği alabilmek için son üç yılda 600 gün çalışma koşulu çok yüksektir ve virüsle mücadele döneminde bu süre 120 güne indirilmelidir.

Salgınla mücadelede bir diğer önlem ise karantinadır. Tedavi sırasındaki karantina uygulaması dışında önlem olarak karantina uygulaması hastalık hali sayılmamaktadır. Salgınla mücadele döneminde 14 gün olarak öngörülen karantina hali de SGK ve Bakanlık tarafından hastalık hali kapsamına alınmalı ve bu sürede çalışanların gelir kaybı önlenmelidir.

Koronavirüsle mücadelede tıbbi önlemler yanında sosyal ve çalışma yaşamı önlemleri de şarttır. Bilindiği gibi büyük halk sağlığı sorunları öncelikle yoksul ve dar gelirli grupları etkiler. Bu kesimler işçiler, ücretli çalışanlar, emekliler ve işsizlerdir. O nedenle sendikalar bir yandan virüse karşı korunma konusunda çalışanları bilgilendirmeli ve teşvik etmeli, öte yandan koronavirüsün yeni hak kayıplarına ve mağduriyetlere yol açmaması için sosyal önlemleri hızla gündeme taşımalıdır.

DİSK, TTB ve KESK virüse karşı bir dizi sosyal önlem açıkladı. Şimdi sıra Türk-İş ve diğer sendikal örgütlerde. Sendikalar, emek ve meslek örgütleri koronavirüs ile mücadelede hem sağlık hem de sosyal koruma önlemleri için harekete geçmeli ve birlikte mücadele etmelidir.