Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Türkiye siyasetinde bir genel kabul var “Erdoğan kimlik siyaseti ustası”. Ayrımcılık ve bir kimliği öne çıkartma en sık kullandığı, her duruma uydurabildiği bir enstrüman. Bazen dini bazen etnik köken, gerektiğinde de her ikisi üzerinden oy konsolidasyonundan gündem saptırmaya yarayan ve her atışında hedefini bulan bir silah.

31 Mart yerel seçimleri öncesi ise yine kullanılmaya başlanan bu söyleme en güçlü desteğin kendisini solculukla, sosyal demokratlıkla tanımlayan bir parti içinden gelmesi üzerinde durulmayı hake diyor. “Sonuçta her birinin yaptığı düzen siyaseti“ denilip geçilemeyecek kadar da önemli ve sonuçları itibarıyla tehlikeli.

AVANTAJ DEZAVANTAJA DÖNÜŞTÜ

Herkesin bildiği gibi CHP, AKP’nin aday belirleme sürecindeki gecikmeyi “Aday bulamıyorlar” söylemiyle kendisi için avantaja çevirdi. Seçim kampanyasına rakibin sağladığı avantajla önde başlayan anamuhalefet partisi için bu durum, son günlerdeki adaylık tartışmaları, tereddütler, isabetsiz tercihler, parti içi mücadele görüntüsü veren gelişmelerle dezavantaja dönüştü.

Bir parantez açarak bu tartışma sürecini “Siyasi yaklaşımlar, ideolojik farklılıklar, hizmet yarışı’nın belirlediğini iddia etmenin safdillik olacağı tespitini bir kenara koyalım. Her bir aday için rakipleri ve destekçilerinin yaptığı değerlendirmelerle sayıları her gün çığ gibi artan kerameti kendinden menkul siyaset yorumcularının söylemlerine ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini de bunun yanına ekleyelim.

VİRÜS ANAMUHALEFETE DE BULAŞTI

Aday kimlikleri üzerindeki tartışmaları bu kişilere bıraktıktan sonra AKP’nin uzun yıllardır domine ettiği siyaset yapma şeklinin virüs gibi anamuhalefet partisini de sardığının son örneğini konuşalım. CHP’de adaylık mücadelesi sert geçiyor, 2019 seçimlerinden sonra yerel yönetimlerdeki iktidarın sağladığı olanakları kullanmakla başlayan kötü alışkanlıklar aday tartışmalarına da damgasını vuruyor. Uzun yıllar sahip olduğu başkanlık koltuğunu bu kez aday gösterilmeyerek kaybeden bazı isimler, desteklediği isimlerin tercih edilmemesine kızanlar ya da bu tercihlerin parti içi mücadelede elini zayıflattığı düşünenler AKP tarzı siyasete sarıldı. Ülkeyi dinamitleyen ve baskıcı yönetime karşı oluşması muhtemel cepheyi dağıtan siyaset bir kez daha  “Alevi ve Kürt kıyımı” söylemi ile sahneye sürüldü. Genel Başkan değişiminin yaşandığı kurultaydan önce de bu silahın hoyratça kullanılmasının üzerinden çok uzun zaman geçmeden Genel Başkan Özgür Özel de bu iddialara aynı şekilde yanıt verdi. Yeni bir yanlışa imza attı ve bilanço açıkladı…

Bu siyaset tercihinin sonuçlarından biri “Baskıcı rejime karşı oluşması muhtemel cepheyi dağıtmak” dedik, sınıf temelinde ortaklaşmayı önlediği için seçim fırtınasından her zaman sermaye karlı çıkıyor. Buna karşın daha küçük hesaplar siyasetçileri her sıkıştıklarında bu ipe sarılmaya itiyor. Bu da AKP’nin oluşturduğu siyasi atmosferi daha da yoğunlaştırıyor.

AKP’NİN TARİFİNDEKİ GİBİ Mİ?

Bir diğer olumsuz sonucu ise gerçekten ayrımcılığa uğrayan kimlik gruplarının bu ayrımcılığı ortadan kaldırmayı sağlayacak şekilde taleplerini dile getirmesini engellemesi. Ülkedeki dini ve etnik hakim gruplar bu siyaseti sonuna kadar yaparak yönetme erkine sahip olup, aynı yöntemle diğer gruplar üzerindeki baskısını katmerleştirirken “Siz kimlik siyaseti yapmayın” demek ayrımcılığı daha da körükleyen bir sonuca yol açıyor.

Türk ulusal kimliğine sahip olmayanları, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın benimsediği dini görüşleri benimsemeyenleri yok sayanlar için kimlik siyaseti meşru, diğerleri için yasak…

Tüm grupların kendi kimliğini gizlememe, anadilini kullanabilme ve kültürünü yaşayabilme hakkına sahip olmak için taleplerini dillendirebildiği, ancak sınıf temelinde ortaklaştırdığı siyaseti yol açıcı olacaktır…

Kötüye benzemek değil, iyi için mücadelede ısrar…