Faizler yükseldikçe, piyasanın kredi talebi düşüyor. Ekonomide yavaşlama geniş halk kesimlerine yansıyacak. İşsizliğin arttığı, enflasyonun da düşürülemediği son derece stresli bir kusursuz fırtına yaklaşıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) bir hafta sonra Kasım ayı toplantısını yapacak ve muhtemelen faizleri en az 250 baz puan daha artıracak. Böylece politika faizi yüzde 40 seviyesine ya gelecek ya da yaklaşacak.

Normal şartlar altında, faizlerin yükselmesi, kredi talebini baskılar, böylece kredi mekanizması yavaşlar. Bankacılık sisteminin piyasaya pompaladığı para musluğundan akan suyun inceldiği böyle bir durumda, piyasa durgunlaşır ve soğur. Fakat, seçimden önceki belirsizlik ortamında, kredi talebi çok yüksek olmasına rağmen bankacılık kesimi kredi arzını bizzat kısmıştı. Fakat seçimden sonra musluk yeniden çalışmaya başladı. Musluğun bir tıpayla kapatılması gibi, ilk aşamada hızlı bir kredi genişlemesi yaşandı. Hem faizler yükseliyor hem de kredi arzı artıyordu. BDDK verilerine göre Haziranın ilk haftasındaki bankacılık kesiminin toplam kredi alacağı 9,26 trilyon TL’yken, kasımın ilk haftasında bu tutar 10,99 trilyon TL’ye yükseldi. Aradan geçen 20 haftalık bu zaman diliminde, piyasaya haftada ortalama 86 milyar TL net kredi pompalandı. Böylece faizlerin yükselmesinin büyüme üzerindeki etkilerini yaz ayları boyunca hissetmedik. Fakat, son 20 haftaya değil, son 10 haftada aynı hesabı yaptığımızda, haftalık ortalama kredi genişlemesinin 64 milyar TL’ye düştüğünü görüyoruz. Daha da daraltalım ve son 5 haftaya bakalım. Haftalık kredi genişlemesi 60 milyar TL’ye düşüyor.

Peki bu neye işaret ediyor? Çok açık ki, faizler yükseldikçe, piyasanın kredi talebi düşüyor. Böylece kredi muslukları kendiliğinden kısılıyor. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verileri de bu gelişmeyi teyit ediyor. Buna göre ilk defa ihtiyaç kredisi kullanan kişi sayısı Eylül ayında 89 bine düşmüş. Bu sayı, 2022 Ocak’tan bu yana görülen en düşük sayı. (2022 Ocak’ta 83 bin kişiydi) Konut ve taşıt kredisi kullanan ise neredeyse yok.

KREDİ KARTINA YÜKLENMEK AKILCI DEĞİL

Bu dönemde kredi çekmek, hele ki, ihtiyaç kredisi kullanmak ya da bireysel kredi kartına yüklenmek akılcı değil. 100 bin TL bireysel kredi kartı borcunuza ilk ay eklenecek faiz tutarı 3 bin 660 TL. Eğer vadeyi geçer, borcunuzu ödemezseniz, aynı tutar için katlanacağınız gecikme faizi tutarı 3 bin 960 TL’ye çıkıyor. İlerleyen aylarda ise bu tutarlar birikerek artıyor. Kredi kartınızdan nakit para çektiğiniz takdirde ise 100 bin TL için her ay ilave 4 bin 420 TL’lik faiz yüküne katlanacaksınız demektir. Üstelik bu tutarlar, 23 Kasım’da yeniden artacak. Öyle görünüyor ki, ilerleyen aylarda da durmayacak.

Faiz artışları 6 aydır sürüyor ama yukarıda bahsettiğim nedenlerle bu artışların yavaşlatıcı etkisini Ekim ayından itibaren gözlemlemeye başladık ve bu etkinin giderek sertleşeceğini biliyoruz. Peki, bu yavaşlamanın geniş halk kesimlerine etkisi ne olacak? Doğrudan etkisi işsizlik… Yedek işgücü ordusunun büyümesiyle, aktif işgücünün ücretleri baskılanacak ve dolaylı etki çalışan yoksulluğu olarak görülecek. Tüketici borçlarını ödeyemeyecek olanlar da cabası. Peki işsizlik artışı ne sertlikte yaşanacak?

Benzer deneyimi, 2018’de Rahip Brunson Krizi’nden sonra faizler sert şekilde yükselince yaşamıştık. Haziran 2018’deki işsiz sayısı 3,3 milyonken, ağustos ve eylülde döviz şoku patlamış, Ekim ayında faizler artırılmış ve Mart 2019’da işsiz sayısı 4,5 milyona çıkmıştı. Üstelik bu zaman diliminde politika faizi yüzde 18’den yüzde 25,5’e toplamda 750 baz puan artırılmıştı. Mayıs 2023 Seçimleri’nden bu yana politika faizi yüzde 8,5’ten yüzde 35’e toplamda 26 bin 500 baz puan artırıldı ve artışlar devam edecek. Bu artışların işsizlik üzerindeki etkisi 2018-2019’da görülenden çok daha sert olacak.

ENFLASYON YA DÜŞECEK YA DÜŞECEK

2019’da cumhuriyet rekoru kıran işsizlik sorunu, TCMB Başkanlığı’na Murat Uysal’ın getirilmesi ve faizleri sert şekilde düşürülmesiyle çözülmüştü. Faizlerin düşürülmesiyle Mart 2019’da 4,5 milyon olan işsiz sayısı 1 yıl sonra Mart 2020’de 3,9 milyona geriletilmişti. Fakat bu süre zarfında, faizi düşürdükten sonra döviz kurlarını tutabilmek adına rezervler yakılmaya başlanmış, pandeminin başlamasıyla süreç hızlanmıştı. Bu sürecin bilançosu, Merkez Bankası net rezervlerinin eksiye düşmesine neden oldu. Bilanço henüz toparlanabilmiş değil. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte, ortaya çıkacak işsizliği düşürmek için, faizlerin yeniden düşürülmesi de mümkün olmayacak. Zira bu denenirse bu sefer daha fazla rezerv satacak bakiye kalmadığı için enflasyon ve kur patlayacak.

Yani, artık faizlerin enflasyona rağmen düşürülmesi mümkün değil. Bu noktada, deniz bitmiş görünüyor. Peki ne olacak? Her şey, enflasyonun bir an önce düşüp, faiz indirimlerinin de bu gelişmeyle başlamasına bağlı. Enflasyon ya düşecek, ya düşecek. Bunun için asgari ücret düzenlemesi de acımasızca yapılacaktır. Sadece bu değil, iktidar, hesabını yurtdışından para girişlerine bağladı ama dünya konjonktürü de buna izin vermiyor. Para, sadece Türkiye’ye değil, genel olarak gelişmekte olan ülkelere uğramak istemiyor. Haliyle, enflasyonun düşürülmesi böylece akamete uğruyor. Bu durum, yüksek faizin uzun süre devam edeceğini, işsizlik sorununun da 2019’dan farklı olarak kronikleşeceğini gösteriyor. İşsizliğin sert şekilde arttığı, enflasyonun da düşürülemediği, yer yer kur şokları riskinin kendini hissettirdiği, son derece stresli bir kusursuz fırtına yaklaşıyor.