Hüseyin Karakuş, AKP hükümetine kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nda daire başkanıydı; DSP hükümeti döneminde atanan üç Alevi

Hüseyin Karakuş, AKP hükümetine kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nda daire başkanıydı; DSP hükümeti döneminde atanan üç Alevi bürokrattan biriydi. Milli Eğitim Bakanlığı AKP istilasına uğradığından beri bir daha koltuğuna oturamadı. O şimdi, iki ay önce, 6 Kasım 2009’da Bakanlığa tebliğ edilen Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ndeki daire başkanlığı görevine iadesini sağlayan son mahkeme kararının uygulanmasını bekliyor. Son karar diyorum çünkü Hüseyin Karakuş, Erzurum Milli Eğitim Müdürü’nün rekoruna ulaşmak üzere. Milli Eğitim’in diğer iki Alevi bürokratından biri, bağımsız daire başkanlığından; öbürü ise görevli olduğu genel müdür yardımcılığından pasif görevlere alınmalarına (muhtemelen başımıza daha kötü işler gelmesin diye) itiraz edemedi. AKP’nin, kendilerinden olmayanlara tahammülsüzlüğü Alevilere gelince cinnete dönüşüyor. Bu olayda da cinnet halini görüyoruz: Karakuş, mahkemeden lehte kararı alıp görevine iade edilmesinin ardından her seferinde daha alt görevlere atanıyor. Açıkça “Burada Alevilere yer yok!” der gibi. Muhtemelen bu karar da tekrar görevden alınmak üzere bir süre sonra uygulamaya konacak. Ağırdan alınması görevden alındığında atanacak yer arayışıyla ilgili olabilir. AKP, MEB’de öyle bir kadrolaştı ki artık yeni bir atama için yer bulmak mümkün değil çünkü. MEB’in 220 kişiden oluşan (müsteşar, müsteşar yardımcısı TTKB üyesi, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı ve il milli eğitim müdürü) bürokrasisindeki üç kişiye dayanamayan bir anlayışın “Açılım”ına kim inanır. Zaten kimse inanmadığı için Başbakan yırtınıp duruyor: “Hepimiz kardeşiz.” diye. Nah kardeşiz. Kardeşlik böyle mi olur? Hakkında hiçbir idari, adli yargı kararı olmadan bir kişiyi sadece Alevi olduğu için cezalandırmak kardeşliğin hangi kuralına sığar. Aleviler Diyanette temsil edilecekmiş? Gülerim ben bu yalana inananlara.
Otomatik pilotu manuele çeviremedi
Gazete haberlerine göre, Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, il milli eğitim müdürlerinden ortaöğretim ders kitaplarının incelenerek hatalarının rapor edilip Bakanlığı bildirilmesini istemiş. Bir ders kitabı Talim ve Terbiye Kurulu’nda ön inceleme, esas inceleme ve değerlendirme komisyonlarından olumlu rapor aldıktan sonra 12 kişilik kurulda görüşülerek kabul ediliyor. Anlaşılan Bakan Çelik’ten miras kalan bu Kurulda işlerin düzgün yapıldığına inanmıyor. İnanmış olsaydı onlarca kişinin denetiminden geçen kitapların gayri resmi yollarla yeniden denetlenmesini neden istesin ki? Çubukçu otomatik pilotu manuele çeviremediği için bazı sorunları baypasla mı çözmeye çalışıyor?
Eleştirel eğitimcileri izlemek gerek
İkİncİ yaşına giren Eleştirel Pedagoji dergisinin 7. sayısında Paulo Freire, Michael Apple, Henry A. Giroux, David Harvey ile birlikte yeni bir öğretim yaklaşımı olan Eleştirel Pedagoji hareketinin teorisyenlerinden Peter McLaren’le yapılmış bir söyleşi var. Bu söyleşi, hem Eleştirel Pedagoji kavramının içeriği hakkında detaylı bilgilenmemizi hem de hareketin ilgi alanının eğitimle sınırlı olmadığını görmemizi sağlıyor. McLaren’i dinledikçe(!) eşitsizlik ve yoksulluk üreten politikalarla savaşımın yanısıra, çevre sorunlarından her türden fobiye karşı duruşun eğitim kökenli bu iki kavramın içine nasıl sığdırıldığını görüp bu hareketin bir parçası olmak gerektiğini düşünüyorsunuz. Dergiyi edinmek için www.elestirelpedagoji.com adresinden bilgi alabilirsiniz.
Felsefe grubu programları:  aslı taslağına uygun
2008’de felsefe, sosyoloji, psikoloji, bilgi kuramı ve mantık derslerinin program taslakları ortaya çıktığında “yapılandırmacı yaklaşım” adı altında İslam felsefesinin, felsefenin evrensel ve temel ilkelerinin önüne geçirilmeye çalışıldığını söylemiştik. 14 Aralık 2009 tarih ve 235 Sayılı Talim ve Terbiye Kurulu kararıyla kabul edilen programlara baktığımızda taslak üzerine yaptığımız değerlendirmede yanılmadığımızı gördük. Programların kötü niyetli (bilim karşıtı; elbette İslamcı, milliyetçi kısacası yobaz) bir saldırıya uğrayacağını 2003’ten beri belgeleriyle ortaya koymuş biri olarak çıkan metin benim için sürpriz olmadı. Göreve başladığı ilk gün, felsefe kitaplarında İslam dininin diğer dinlerden ayrıca ele alınması gerektiğini sağlamaya çalışan kurul üyelerinin elinden çıkacak program başka nasıl olabilirdi ki? Felsefeciler Derneği, felsefe dersinin İslam felsefesine dönüştürülmesine sert tepki gösterdi. Şimdi dernek yöneticilerine düşen görev, programın iptali için idari dava açmak. Ellerindeki raporla bu mümkün: Danıştay 8. Dairesi’nin 2003’te değiştirilen hayat bilgisi ve Türkçe programlarını 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırılıktan iptali örnek olabilir.  Elbette yargı kararlarıyla AKP’nin önünü kesmek olanaksız, bunun için siyasi mücadele şart. Ama dava açmanın da siyasi mücadeleye katkı sunan araçlardan biri olduğunu düşünmek gerek. Kuşkunuz olmasın bu programa göre hazırlanacak ders kitapları programa razı olmamıza neden olacak kadar kötü hazırlanacak. Ders kitaplarının özensiz hazırlanacağı kitapların hazırlanması için verilen süreden belli. Talim Terbiye’nin verdiği takvime göre 30 Nisan 2010 tarihine kadar önümüzdeki öğretim yılında okutulacak felsefe grubu kitapların hazırlanması gerekiyor. İncelenmesi ise 30 Haziran’a kadar tamamlanacakmış. Programlar daha önceden birilerine sızdırılmamışsa bu sürede kitap yazılması olanaksız. Bunu dünya alem bilir. Belli ki çalakalem bir şeyler gençlere kitap diye okutturulacak.