Birkaç gün önce Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaokul ve liselerde seçmeli ders olarak okutulacak ‘Türk sosyal hayatında aile’ dersinin müfredatı Talim Terbiye Kurulu’nun onayından geçti. Kindar ve dindar nesil ütopyası için bir adım daha atıldı. Malûm, atılan ilk büyük adım 4+4+4 eğitim yasasıydı. Eğitimcilerin, pedagogların, uzmanların ve sendikaların karşı çıkmasına rağmen, tartışmalar dikkate alınmaksızın yasa meclisten geçirilmiş ve 11 Nisan 2012 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Hiçbir altyapısı hazırlanmayan bu ‘sistemsiz sistem’ sebebiyle 2012 senesi itibariyle yüz binlerce çocuk 4+4+4 eğitim sisteminde kobay olarak kullanıldı, geçen on bir senede eğitim sisteminin içi boşaltıldı, yüz binlerce çocuk örgün eğitimden uzaklaştırıldı. Evrensel değerlere dayanan bir eğitim sistemi yerine, İslamcı nesiller yetiştirmek amacıyla dinci/mezhepçi bir hegemonya kurmayı gayeleyen AKP, 2021 senesinde bu kez ÇEDES projesi aracılığıyla okulları camileştirmek için kolları sıvadı. ÇEDES, Millî Eğitim Bakanlığı'nın, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortak yürüttüğü bir proje. İmam ve vaizler tarafından okullarda "değerler eğitimi" verilecek.

∗∗∗

Girişte bahsettiğim Talim Terbiye Kurulu’nun onayından geçen müfredat ise ÇEDES projesinin başlıklarından biri. ‘Türk sosyal hayatında aile’ dersinde Türk aile yapısına ayet ve hadisler ışığında değinileceği, peygamberin Veda Hutbesi bağlamında eşlerin birbiri üzerindeki hak ve sorumluluklarını öğrencilerin tespit etmelerinin sağlanacağı açıklandı. Milli Eğitim’e dahil edilen yeni dersin kapsamında bazı kavramlar ve konu/ünite başlıkları genel amacın ne olduğunu ele vermekte. Örneğin; ‘fıtrat’ kavramıyla, yaratılış itikadı fikri egemen kılınmak isteniyor, ‘aile reisliği’ konusu ataerkil zihniyeti besliyor ve İslam’daki önderlik/reislik kavramıyla örneklendirilerek dinsel temaya oturtuluyor. Şimdi ayet ve hadislere göre öğrencileri şer’i rejim çerçevesinde ‘eğitmeye’ doğru bir adım daha atmış oldular. Kaldı ki, aile kurmanın yaratılışa uygun olduğundan MEB nasıl bu kadar emin olabiliyor? Farklı hayat biçimlerinde yaşayan, yaşamak isteyen, aile kurmayan insanları yok sayarak ve bu bilgileri öğrencilere empoze etme hakkını nereden alıyor? Aile, bize devlet eliyle her zamankinden daha fazla dayatılıyor. AKP bloku, kadınların bedenlerine, emeklerine, hayatlarına el koyma tehditlerini birbiri ardına gündeme getiriyor. Dayandıkları temel argüman da aileyi güçlendirmek! ‘Üç çocuk’la başlayan, bakanlığın adından ‘kadın’ı çıkarmakla, aile ve ev kadınlığı eğitim programları ile devam edip kürtajı yasaklama denemeleri ile şaha kalkan bir kadın düşmanlığına uzun süredir maruz kalıyoruz. Aile ombudsmanlığı düzenlemesiyle, şiddet yuvası evliliklere ve ailelere mahkûm edilmeye çalışılıyoruz. AKP’nin neoliberal muhafazakârlığının elinde aile; kadınların özgürlüklerini daraltan, onları erkeklerin ve sermayenin çıkarlarına mahkûm etmeye devam eden bir sosyal politika aracına dönüşüyor. Bu yolda ilerlemede MEB, en fazla görev alan bakanlıklardan biri. MEB; web sitesindeki vizyon ve misyon başlıklarında yer alan açıklamalara aykırı iş ve işlemler yapmaya devam ediyor, milli eğitimin evrensel değerlerin korunması gerektiği ilkelerine aykırılık taşıyan müfredatları hayata geçiriyor, Anayasa’yı çiğneyerek müfredat hazırlıyor.

∗∗∗

Yazımı kaleme aldığım saatlerde BirGün ’den İsmail Arı’nın haberi önüme düştü: İstanbul, Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 31 Ekim tarihinde okullara gönderdiği yazıya ulaşan BirGün’ün bu haberi ÇEDES’in hız kesmeden uygulamaya geçirildiğinin en son örneği. Yazıda sıralanan talimatlar şöyle: Cuma günleri öğle tatili aralarının cuma namazı saatine göre ayarlanması, ders programı çizelgelerinin cuma namazı saati ile çakışma olmayacak şekilde düzenlenmesi, cuma namazına gitmek isteyen yönetici, öğretmen ve diğer personele gerekli kolaylığın sağlanması, özellikle lise düzeyindeki okulların mescitlerinde cuma namazı kılınmasıyla ilgili ihtiyaçlara cevap verilebilecek şartların oluşturulması ve gerekiyorsa ilçe müftülüğü veya imam hatip liselerimizle işbirliği, ilkokulda cuma namazı kılınacak şartlar oluşturulamıyorsa cuma namazına gitmek isteyen öğrencilerden veli izin dilekçesi alınarak cuma namazına gidişlerinde izin verilmesi.

Görülen o ki önümüzdeki günlerde laikliğe aykırı bu gibi haberleri daha çok okuyacağız.

Peki bizler ne yapıyoruz? Ana muhalefet partisinin tüm bu laiklik karşıtı uygulamalara dair sus pus olduğu zamanlardan geçerken asıl muhalefetin biz halkın olduğunun farkındayız, değil mi? O zaman, laiklik mücadelesinin aynı zamanda ülkemizin geleceğini kazanma mücadelesi olduğunun bilinciyle hareket etmek, ses çıkarmak için daha ne bekliyoruz?

∗∗∗

Laikliğin ve kamusal eğitim hakkının tahribatı memleketin en temel sorunlarından biri. Ne yazık ki; son yıllarda bu denli az konuşulması, gündem dahi olmaması ise başlı başına bir sorun. Mücadele edenlere katılmak ise içinden geçtiğimiz bu karanlık günlerde çok önemli. Örneğin, 25 Eylül’de yola çıkan Laiklik Meclisi’nin çalışmalarını takip etmek bunlardan biri.  Laiklik Meclisi’nin çalışmaları web sitesinden https://laiklikmeclisi.org/ ve sosyal medya hesaplarından takip edilebilir.

Ve pazar günü önemli bir miting var. Laik Eğitim, İnsanca Yaşam, Demokratik Türkiye için ikinci kez bir araya geleceğiz. İlki 16 Eylül’de İzmir’de yapılan mitingin ikincisi ise İstanbul’da. Çağırıcı kurumların; Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekler Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Kültür Dernekleri, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Anadolu Alevi Canlar Federasyonu, Demokratik Alevi Dernekleri, Cem Vakfı, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın olduğu miting; emek ve demokrasi güçlerinin katılımı ile saat 14.00’te Kadıköy iskele meydanında yapılacak.

Pazar günü Kadıköy İskele Meydanı’nda buluşmak üzere.