Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Siyah Beyaz gazetesinde yirmi yıl önce yayımlanan köşe yazılarımdan bir seçmeyi bugünlerde “Siyah Beyaz Yazılar” adıyla kitaplaştırmak üzereyim

Siyah Beyaz gazetesinde yirmi yıl önce yayımlanan köşe yazılarımdan bir seçmeyi bugünlerde “Siyah Beyaz Yazılar” adıyla kitaplaştırmak üzereyim. Kitapta yer alan yazılardan biri, “İyi Haberler” başlığını taşıyor. Aşağıdaki satırlar o yazıdan:

“Güneydoğu insanının bütün erdemlerini kişiliğinde taşıyan Mahmut Alınak, çok değerli bir parlamenterimizdi. Ne yazık ki bu güzel insan, DEP davası nedeniyle tutuklandı, hapis yattı. Yargılama sonunda on dört ay ceza alınca, Alınak’ın milletvekilliği düşürüldü, avukatlık yapması engellendi. O da kırkından sonra yazarlığa başladı. Ancak yazarlıkta da rahat bırakmadılar kendisini. Önce ‘HEP, DEP, DEVLET’ adlı kitabı, ardından ‘Şıro’nun Ateşi’ romanı toplatıldı. Mahmut Alınak bunun üzerine kamuoyuna bir “Açık Mektup” yayımladı. Mektup, haklı bir isyanla sona eriyordu:

‘Bana şimdi politika yapmak yasak. Avukatlık yapmak yasak. Kitap yazmak yasak. Elinizi lütfen vicdanınıza koyun. Bu durumda benim için serbest olan ne kaldı? Oturup ölümü beklemek mi, Türkiye’yi terk etmek mi? Önümde başka hangi demokratik seçenek var, lütfen söyleyin!’

Neyse ki İstanbul Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi Alınak’ın çığlığını duydu; ‘HEP, DEP, DEVLET’ kitabını akladı, toplatma kararını kaldırdı. Sıra şimdi ‘Şıro’nun Ateşi’nde...”

• • •

“Şıro’nun Ateşi” yanadursun, Mahmut Alınak o günden bugüne tam sekiz kez hapse girip çıktı.

Ama yetmedi!

Devlet, bir türlü boyun eğdiremediği bu adama bedel ödetmekten bıkmadı!

16 Eylül günü bir kez daha içeri tıktılar onu!

Şimdi 14 ay 17 günlük yeni hapis cezasını çekmek üzere Kars Cezaevi’nde yatıyor…

Alınak’ın son mahkûmiyetine, 2008 yılında Kars Adliyesi’nde tanık olduğu bir işkence olayına hukukçu kimliğiyle müdahale etmesi yol açmıştı. Savunmasını üstlendiği kişiyi Adliye binasında yüzü gözü yara bere içinde görünce, “Bu canavarlıktır, hayvanca bir uygulamadır!” diyerek polislere tepki göstermişti.

Şikâyet üzerine Kars Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı ve “devletin güvenlik güçlerini aşağıladığı” gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı. “Denetimli Serbestlik Yasası”ndan yararlanarak hapse girmeyebilirdi. Ancak serbest kalma karşılığında onur kırıcı koşullar dayatılınca bunu reddetti, gidip hapis yatmayı seçti… Konu açıldığında, “Eğer o gün o korkunç tablo karşısında susmuş olsaydım, yaşamım boyunca suçluluk duyacak ve kendimden utanacaktım” diyor…

• • •

Eski milletvekili, hukukçu ve yazar Mahmut Alınak, cezaevine girerken şöyle konuşmuş:

“Türkiye eskiden Genelkurmay Cumhuriyeti idi, şimdi polis cumhuriyeti oldu. Siyasi iktidar kurduğu polis cumhuriyeti ile düşünce insanlarını bastırmaya, halkı aydınlatmalarını engellemeye çalışıyor. Hapse atarak korkutmayı hedefliyor. Ancak bunlar beyhude çabalardır. Dünya dönüyor. Her şey diyalektik gelişme yasasına göre işliyor. Cezaevi bizim için demokrasi mücadelesi verdiğimiz bir zemin… Şimdi görevi devralmaya gidiyorum.”

“İflah olmaz bir eylemci” olarak dediğini de yapıyor… İçeri girince, insan hakları savaşımını oradan sürdürüyor…

Cezaevi’nden yazdığı ilk mektupta diyor ki:

“Milletvekili olduğum yıllarda, yargıç ve savcıların stajyerliklerinin iki ayını kapalı cezaevlerinde mahpuslarla aynı koşullarda geçirmeleri için Meclis’e yasa önerisi vermiştim. Cezaevlerine kapattıkları insanların çektikleri çileleri görüp onlarla empati kurabilsinler ve ileride verecekleri kararlarda özenli davransınlar diye…”

Şimdiyse bir adım daha ileri giderek, adalet bakanlarını bir haftalığına cezaevine kapatmanın yararlı olacağını söylüyor!

“Belki o zaman kalp gözüyle bakarlar kendi eserleri olan bu zulümhanelere” diye de ekliyor…

Daha önce Mustafa Balbay’ın Silivri Cezaevi için yaptığı “zulümhane” benzetmesini, bu kez Kars Cezaevi’nden Mahmut Alınak dillendiriyor!

Bunun bir anlamı yok mu?

• • •

Mahmut Alınak, hapishanelerin çağdışı koşullarını, içeriden çarpıcı gözlemlerle kamuoyuna anlatmaya çalışıyor.

Dile getirdiği gerçekler, 12 Eylül cezaevlerinin durumunu andırıyor:

Kaldığı koğuşta kanalizasyon dışarıya akıyormuş… İnsanlar, birkaç metre ötedeki kuyudan içme suyu çekiyormuş… Koğuşta 140 kişiye bir banyo ve iki tuvalet düşüyormuş…

Tayyip Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”sinde Alınak’ın resmettiği şu görüntü utanç vericidir:

“Şimdi yatmakta olduğum cezaevindeki bir blokta 140 kişiye bir banyo ve iki tuvalet düşmektedir. Mahpuslar sabahın köründe tuvaletlerin önünde uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Adalet Bakanı sabah daha gün ışımadan tuvalet kuyruğunda beklemenin ve kapıda uzun bir kuyruk varken tuvalette ihtiyaç gidermenin ne büyük bir zulüm olduğunu elbette bilemez. O da önceki bakanlar gibi, vicdanları taşlaşmış bürokratlara bırakmış cezaevlerini”

• • •

Hapis yatmanın da bir onuru vardır! Bu ülkede mahpusluğu bile adam gibi çektirmiyorlar insana! Alınak’ın anlattıklarına bakın:

“Cezaevi kanalizasyona bağlı değil, açıkta akan lağım, yemekhane ve koğuş duvarlarının dibinde katran karası bir göle dönüşmüştür. Cezaevi şebeke suyuna bağlı değil, su ihtiyacı bu lağım gölünün birkaç metre ötesindeki kuyudan karşılanıyor. Mahpuslar kuyunun lağım suyuna karışmasından tedirginler. Sık sık enfeksiyon kapıp hastalandıklarını söylüyorlar. Cezaevi, tüm gün ve gece lağım kokusunu solumaktadır. Lağımdan beslenen coşmuş sivrisinek ve karasinek ordusu, yemekhane ve koğuşlarda cirit atarak mikrop saçmaktadır. Cezaevleri bu haldeyken, halkın cebinden beslenen sözde milletvekilleri nasıl rahat uyku uyuyabiliyorlar, merak ediyorum.”

Evet, biz de merak ediyoruz doğrusu!

Cezaevleri, bugün kendilerini ilgilendirmeyen bir konu gibi görünebilir.

Ama “Burası Türkiye”…

Düşmez kalkmaz bir Allah!

Yarın kimin ne olacağı belli olmaz!

Bugün Meclis’te olmak, yarın hapiste olmaya engel değil!

Bizden söylemesi:

Bir an önce insan onuruna yaraşır duruma getirin şu cezaevlerini...

Yarın çok geç olabilir!