Hem İngiltere hem de İrlanda politikasının ikon haline gelmiş figürlerinden biri olan James Martin Pacelli McGuinnes, 66 gibi genç sayılabilecek bir yaşta öldü. Bir süredir ciddi sağlık sorunlarıyla boğuştuğu için her an duyulacak bir haberdi bu. Duyulduğunda, büyük üzüntüye yol açsa da şoke edici bulunmadı kayıp haberi.

Bu kadar tartışılan, bu kadar hayranlık duyulan, bu kadar nefret edilen, bu kadar saygı gören bir başka lider var mıydı gerçekten günümüzde, bilmiyorum. Onu tüm bu duygularla değerlendiren çok kişi olmuştur. Önceleri “terörist”, sonra “iki yüzlü”, ardından “hain” denilen biriydi McGuiness.

İngiltere’den 1923 yılında bağımsızlığını kazanan Güney İrlanda ile birleşme mücadelesi veren silahlı İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu’nun (IRA) komutanlarından, belki de en önemlilerinden biriydi McGuinnes. Ona “terörist” denmesine yol açan özelliği buydu. Ölümünden hemen sonra hakkında yazılan yazılarda “İngilizler onu affetmeyecek” ifadesi yer aldı bolca. İngiliz egemenleri gözünde bir “terörist”ti kesinlikle.

“İki yüzlü” olarak adlandırmasının nedeni de artık daha ılımlı bir noktaya geldiğinde Kuzey İrlanda’da Birinci Bakan Yardımcısı iken ziyarete gelen Kraliçe’nin elini sıkmamasıydı. İngiltere hükümeti ile IRA arasındaki barış görüşmelerinde arabulucu olması da, anlaşmaya karşı IRA taraftarlarının gözünde onu “hain” kıldı.

Bu kadar basit değildi elbette. Ona “terörist” demek de “hain” demek de ciddi bir haksızlıktı. Doğrudur, kimi yöntemlerinin pek can sıkıcı olduğu, hatta bazı IRA mensuplarının cezalandırılmak amacıyla öldürülmesinde parmağı bulunduğu yolunda ciddi ithamlar vardı hakkında ama İngiliz devlet mekanizmasının, zaman zaman sivil katliamına da dönüşen IRA karşıtı politikasına verecek ılımlı bir yanıtı yoktu IRA önderlerinin. McGuinnes de bunlardan biriydi.

İngilizlerin “iflah olmaz bir terörist” olarak gördükleri bu adam 1998’de İngiltere ile IRA arasında yapılan barış görüşmelerinin en yapıcı kişilerinden biri haline gelmiştir. Barış halen sürüyorsa bunda McGuinness’in katkısı unutulamaz. Bu görüşmeleri yürüttüğü sıralarda kimi eski yoldaşlarınca İngiliz istihbarat örgütü MI6’nın elemanı olduğu bile söylenmişti. Yaşamı şiddet ile politika arasında gidip geldi denir. Başka şansı var mıydı ki?

Koyu Katolik bir ailede doğdu. Papa XII Pius’un adı olan Pacelli’nin adının üçüncü ad olarak ona verilmesi bunun kanıtı sayılmalı. İrlanda için çok sıra dışı bir addır bu. Resmi yazışmalar dışında kullanmazdı da zaten. Okuduğu okullarda hiç başarılı olamadı. “10- 11 yaşlarındaki çocuklar için eğitim berbat bir şey” deyişiyle de meşhurdur. 60’ların sonunda Kuzey İrlanda sorunu başladığında kasap çırağıydı. Katoliklerin siyasi haklarını savunanlara yönelik İngiliz zulmünü gördüğünde hiç düşünmeden IRA saflarına katıldı. Ocak 1972’de İngilizler 14 İrlandalıyı öldürdüğünde McGuinness IRA’da ikinci komutandı. Aynı yıl IRA’nın siyasi kolu Sinn Fein lideri Gerry Adams’la birlikte İngiltere’yle yapılan ancak başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerde IRA heyetindeydi. Daha sonra uzun cezaevi yılları gelir.

Yükselmesi, zekası, büyük stratejist olması halka iyi ilişkiler kurması sayesinde oldu. IRA içindeyken bile kimliğini gizlemeyen ender liderlerden biriydi. O zamanlar bile bu kadar “açık olmuş” birine “iki yüzlü” demenin anlamı olmadığını bu tutumu da kanıtlar. En sert olduğu zamanlarda da sorunun diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini söyleyen biri olması şaşırtıcı gelebilir ama “İngilizler bize silahtan başka çare bırakmadı” demesi belki anlaşılmasına yardımcı olur.
Açık bir IRA yöneticisi olduğu halde hiçbir suçlamayı kabul etmedi. O İngilizlerin nefret ettiği sert tarafı, IRA’yı barışa ikna etmede çok işine yaramıştı. Çünkü IRA içinde sözü kanundu McGuinness’in.

McGuinness, başarılmasında büyük katkısı olan “barış” sürecinde yaşamını kaybetti. “Terörist”likten “barış eylemciliğine” giden bir yol oldu yaşamı.

Artık tarihe aittir.