Ne zamandır gündemde masa var, 6 muhalefet liderinin hafta sonunda nihayet etrafında toplandıkları yuvarlak masa.

Neler konuşuldu, nelerde anlaşıldı, yol haritası ne olacak, hatta neler yenildi, yazan yazana…

Sözcü’de Necati Doğru, liderlerin etrafında 5 saat 15 dakika boyunca oturdukları masaya “boş gözlerle melül melül bakanların masaya takılıp kaldıklarını ve gerçeği atladıklarını” yazmıştı dün. Gerçek; liderlerin halka “çoban arama, çoban sen ol” demesiymiş!

Ne diyeyim; “Umarım, keşke!

Aynı gazetede Deniz Zeyrek de; masada balkabağı çorbası, kereviz ve pazı sarması, ana yemek olarak da sebzeli güveç yenildiğini belirttikten sonra, her biriyle konuştuğu liderlerin azından hemen her konuda anlaşıldığını, umutlu olduklarını, 6 partinin katılımıyla ittifakın adının da “Türkiye İttifakı” olarak değişebileceğini yazmıştı.

Ne diyelim, derdi Saraylılara düşsün artık!

Düştü de zaten. Samimiyetle söylüyorum, masa yazılarının en keyiflilerini saray dertlilerinin amiral gemisinde okuyorum. Keyif için!

Geminin kaptanı, “Altılı masanın şansı var mı?” diye sorduktan sonra, “Büyük laflara, alengirli tahlillere, janjanlı mukayeselere falan hiç girmeden”, müthiş bir teorik analizle, “kestirmeden kısacık cevap” vermişti: “Pahalılık önlenmezse, enflasyon düşmezse, elektrik faturalarına bir çözüm bulunmazsa... Evet, var.”

Gazetenin baş muhalefetoloğu, bu kez biraz hayal kırıklığına uğrattı beni; “Altı muhalefet liderinin çalışma yemeğinin perde arkası ortaya çıkmaya başladı” dedikten sonra, sağda solda yazılanları sıralamış. Oysa, o masada kendi de varmış gibi yazmasını beklerdim!

Yine de; nereden nasıl çatlaklar çıkacağını, Kılıçdaroğlu’nun çok akıllı gittiğini, İmamoğlu’nun altından halıyı çektiğini, şartlar olgunlaşınca kendi adaylığını masaya süreceğini eklemeyi unutmamış. Ondan sonra yandı gülüm keten helva!

İlahi!

Bir de külyutmaz analiz var: Liderlerin bir araya gelip çektirdikleri fotoğrafın kendilerini destekleyen seçmene karşı “siyasi hile” olduğunu, oradaki yedinci partinin HDP olduğunu, ama bu siyasi hileyi kimsenin yemeyeceğini faş eden analiz!

Yeterince keyiflenince kendi gazetemi okuyorum. Güven Gürkan Öztan da Melih Pekdemir de masayı yazmıştı dün.

Sol aklın yolu bir: Bardağın dolu tarafı da var boş tarafı da ve biz sadece birini gösterip durmayacağız.

Tek adam yönetimine karşı ne kadar geniş bir birlik olursa o kadar iyidir. Ancak, sokakta hakları için mücadele edenlerin masasını kurup; oradan halkçı, kamucu, laik ve anti-emperyalist bir yol haritası çıkarmak çok daha iyidir.

Tabii masa her durumda ve her zaman önemli! O kadar önemli ki, ABD’nin en fazla kafa bulunan Hollywood marka başkanı Ronald Reagan bile “Amerika’da bütün büyük değişimler bir akşam yemeği masasında başlar” demişti.

Sadece Amerika’da mı? Dünyanın her yerinde, parlamentolarda bitirildiği sanılan işler, yavaş yavaş masalara getirilip, masalarda pişirilir. Fikirler izolasyondan, yalnızlıktan, korkudan masalar etrafında sıyrılır, “kuvveden fiile” geçmek için önce bir masada olgunlaşırlar.

ABD’de ırkçılıktan arındırılmış yurttaş hakları diye bir şey olduysa, onun yol haritası da Martin Luther King’in Georgia’nın kızıl tepelerinde kurulacak bir “kardeşlik masası”nda eski kölelerin oğullarıyla eski köle sahiplerinin oğullarının birlikte oturabilme hayaliyle çizilmişti.

Desmund Tutu’nun yolculuğu da bir masada başlar; “kendisini efendi olarak gören birinin merhamet kırıntılarını toplamayı reddedip, tüm haklar menüsünü istediği” masada.

Masa bir mesel olduğunda, en çok şu hükmü severim: “Masada değilsen, menüdesindir.

Demek daha kurulacak masalarımız var!