“Her suç topluma sorulmuş bir sorudur aslında.”

Salgınla birlikte çocukların kamusal eğitim, yaşam haklarına ilişkin en önemli uyarı “Salgın, deprem vb. doğal afetlerin, yoksulluğun sonucunun çocuklar için çocuk yaşta işçilik, çocuk yaşta evlilikler, okul terkleri, çocuk istismarı artışı anlamına geldiği çocukların ya sermaye için ucuz hatta bedava işgücü haline getirileceği ya da köktenci, gerici yapılara mecbur bırakılması sonuçlarını doğuracağı…” gerçeğiydi.

Ve bu memleketin çocukları hepsini yaşadı.

Sadece son 1 yıl içersinde sayısı 160 binden 1 milyon 405 bine ulaşan devlet eliyle çocuk yaşta işçileştirilen, lisede okurken yoksulluktan kaynaklı MESEM’ e geçiş yapan çocuklardan Eren’in cümleleri yüz binlerce çocuğa yaşatılıyor. “Aldığım ücret 6 bin lira. Günde 10 saat çalışıyorum. Aldığımı eve veriyorum. Hiçbir gelecek hayalim yok.”

***

MEB, LGS sonuçlarının açıklanmasından bugüne haftalar geçmesine rağmen ayrıntılı raporu açıklamıyor. Benzer durum YKS için de geçerli.

Her geçen gün salgının, depremin, artan yoksulluğun yarattığı sınıfsal eşitsizliğin geldiği boyut, örgün eğitim dışına çıkış sayıları, kayıp çocukların nerede olduğu gibi onlarca soru cevapsız bırakılarak gerçeklerin üzeri bir kez daha örtülmek isteniyor.

Bu yıl 8. sınıf öğrencisi olan iki yüz seksen bini aşkın çocuk hiçbir okula yerleşmedi. İki yüz otuz bini aşkın çocuk ise yerleştirme dahi başvurusu yapmadı. Deprem bölgesindeki 256 bin öğrenciden 67 bin öğrencinin sınav için başvuru yaptığı geriye kalan öğrencilerin ise sınav başvurularının merkezi sistem üzerinden yapıldığı açıklanmıştı.

189 bin çocuk nerede, neden başvuru yapmadı?

Son yapılan açıklamada ise depremzede öğrenciler için açılan kontenjanlara başvuran öğrencilerin yerleştirmesinin yapıldığı ifadeleri kullanıldı. Kaç öğrencinin başvuru yaptığı, başvuru yapmayan öğrencilerin nerede olduğuna, ne yaşadığına ilişkin ise yine bir açıklama yok.

Kamusal eğitim hakkının sınıfsal bir mesele olduğu gerçeğinin en haykıran halini yaşıyoruz.

***

Kişi gelirine göre yapılan karşılaştırmada, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay (yüzde 48,0), en düşük gelir grubununkininden (yüzde 6,0) 7 kat fazla. 2022 verilerine göre hanehalkı eğitim harcamalarının yüzde 59,6’sı en yüksek gelire sahip yüzde 20 tarafından yapılırken sadece yüzde 1,5’ini en düşük gelire sahip yüzde 20 oluşturuyor.

TÜİK verilerinin asıl gerçeği yansıtmadığı, tersine gerçeklerin üzerini örtme konusundaki çabasına dair yaşadığımız sayısız örneğe rağmen açıklanan bu veriler bile yaşamları,umutları ellerinden alınan çocuklar gerçeğini bağıra bağıra haykırıyor.

En güncel çalışmalardan biri de PIRLS 2021. Bu ankete Türkiye’den katılan yüksek sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin ortalama puanı 564, orta düzeydekilerin 516, düşük düzeydekilerin ise 454. Bu verilere göre sosyo-ekonomik durumu yüksek olan ebeveynlerin çocukları ile sosyoekonomik durumu düşük olan ebeveynlerin çocukları arasında 110 puan fark var. Türkiye, Brezilya, Bulgaristan ve İran’ın ardından sınıfsal eşitsizliğin devasa boyutta yaşandığı ülkeler sıralamasında 4.

Eğitimin, çocukların laik, kamusal eğitim hakkının neredeyse artık gündem bile olmadığı günleri yaşıyoruz.

Eşit, laik, kamusal eğitim hakkını dahi konuşmuyoruz artık. Çocukların çocuk yaşta evlendirilmemelerinin, okulların ÇEDES vb protokollerle cemaatlerle tamamen kuşatılmamasının, karma eğitim hakkının mücadelesini veriyoruz.

MEB’in açıklamadığı o verilerin içersinde kaç çocuk şu anda cemaatlere mecbur bırakılmanın karanlığını yaşıyor, kaç çocuk patronlar için bedava iş gücü haline getirildi, kaç çocuk çocuk yaşta evlendirildi, depremin “kayıp çocukları” ne yaşıyor, kaç çocuk daha yoksulluktan,çaresizlikten kaynaklı okullarını terk etmek zorunda kaldı bilmiyoruz.

Bu soruların hepsi ve her suç hepimize sorulmuş bir sorudur aslında.