“Türklerin en Kürdü, Kürtlerin en Türkü” diye tanımlamıştı onu Sait Faik. 6 Ekim’de, 100. doğum gününde Yaşar Kemal’i anarken, onun sözcükleri ile umuda sarılabiliriz: “Gün gelir korkular aşılır”

‘Mecbur’ insanların yazarı 100 yaşında

‘Yaşar abi’mizdi o bizim. İnsan hakları ihlallerinde sözünü sakınmayan, ülkesinin insanlarına ve doğasına duyduğu sevgiyi kitaplara sığdıramayan bu büyük yazarı tanıma onuruna eriştiğim için çok mutluyum. İlk tanışmamız ortaokul yıllarında “İnce Memet”le oldu. Ardından, “Ortadirek”, “Yer Demir Gök Bakır”, “Ölmez Otu” ve diğerleri… O zamanlar edebiyat öğretmenleri korkmazdı büyük ustaların yapıtlarını önermekten. Ankara’da Halk Oyuncuları’ndan “Teneke”yi izlerken nasıl da heyecanlanmıştım. İstanbul… Sinematek yılları… Nâzım gecelerinde, 1 Mayıs’larda birlikteyiz artık. “Yer Demir Gök Bakır”ın dünya prömiyerinde Cannes’da, ‘ölüm oruç’larının sonlandırılması için verilen uğraşlarda…  

Orta Doğu’da savaşın yeniden başladığı şu günlerde, ‘barış’tan söz etmeyip de neden söz edeceğiz. Yaşar Kemal’in yapıtlarını, birbirine düşmanlaştırılan halkların aslında kardeş olduğunu hatırlatan başyapıtlarını yeniden okumanın tam zamanı değil mi?

Cumhuriyetimizle yaşıt olan bu büyük ozanın yapıtları sömürülen, ezilen, hor görülen, başkaldırıya ‘mecbur’ olan insanları anlatır. Bilmiyorum kaç genç, kitapçıya gidip bir Yaşar Kemal kitabı almıştır? İnternette adını aratanlar oluyordur bu günlerde, ama onun kitaplarının sayfalarını çevirmeye tahammülleri var mıdır? Onlara okuma alışkanlığı kazandırmayı başaran yürekli ana-babaların şanslı çocuklarından söz etmiyorum elbette. 

Yaşar abi, insan onurunu ayaklar altına alan tüm baskılara karşı durdu ömrü boyunca. İnsanların direnişi kadar doğanın direnişi de odağındaydı Yaşar Kemal’in. Ekolojinin daha dünya gündeminde olmadığı bir dönemde doğanın görkemini vurguluyor, doğaya saygı duymayanları suçluyordu. “Binbir çiçekli bir bahçede” yaşayıp da, bunun farkına varmayanları uyarmayı görev bilmişti. Binbir çiçekli bahçe sözcükleri ile yalnızca doğadaki muhteşem zenginliği anlatmıyordu; aynı zamanda bir arada yaşayan kültürlerin, dillerin zenginliğini vurguluyordu. Ana dilinin dışında bir dilde yazıp da, o dili böylesine güçlü biçimde kullanan, o dile nice sözcük kazandıran kaç yazar vardır acaba? 

Yaşar Kemal Efsanesi 

Büyük yazarın, yaşamı boyunca çektiği sıkıntıları sayıp dökmeye gerek yok. Ülkesindeki sömürü düzenine karşı çıkan, insan haklarını ve özgürlüğü savunan tüm aydınlar gibi o da pek çok kez hâkim karşısına çıktı, mahkûmiyetler aldı. Cezaları tecil edilirken o buna karşı çıkıyordu. İnsan haklarını savunduğu için cezalandırılmasını içine sindiremiyordu. Yürekliydi ama militan değildi. Belki de onu bu yüzden eleştiren bazı Kürtlerin propagandasına inanarak onu ödüllendirmekten geri durmuştu Nobel Komitesi. Ama, o hiç geri durmadı inandıklarını savunmaktan. Sosyalizmden hiç vazgeçmedi. Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşunda görev üstlenmişti. Seçim kampanyasında yaptığı konuşmalar unutulmaz. Yurt içinde ve dışında sayısız ödül kazandı; edebiyatçı kimliğinin yanı sıra insan hakları savunucusu olarak. “Bir yazar insan haklarını savunmazsa, bırakın yazar olmayı insan bile olamaz” diyor ve ekliyordu: “Türkiye’de hiçbir insan düşünce suçundan mahkemeye gelmesin”… “Benim romanlarımı, hikâyelerimi okuyanlar hiçbir zaman savaş istemesinler, savaştan nefret etsinler, hep barıştan kardeşlikten yana olsunlar. Benim yazılarımı okuyanlar insanın insanı sömürmesine dayanamasınlar. Yoksulluk insanlığın yüz karasıdır”. 

Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini savunan Yaşar Kemal, mitolojiyi, Türk ve Kürt sözlü kültür anlatılarını, destanları, türküleri özümsemiş, onlardan yola çıkarak modern roman anlayışı ile dünya edebiyatına büyük yapıtlar armağan etmiş bir yazar. Bugün çağdaş edebiyatın ustaları arasında sayılıyor tüm dünyada. Çok sevdiği yazarlar Cervantes, Stendhal, Tolstoy, Dostoyevski, Faulkner’le birlikte… Ülkemizde ders kitaplarında bir zamanlar adı geçerdi; şimdi nasıl bilemiyorum. Ama aydınlar ve çeşitli kurumlar ona sahip çıktılar, çıkmayı da sürdürdüler. 

Önceki gün, doğum gününde, onun üstüne yapılmış belgesellerden, Aydın Orak’ın 2015’te çektiği “Yaşar Kemal Efsanesi”ni izledim yeniden. Yaşar Kemal’le yapılmış röportajlara ve yazarın çeşitli ortamlarda yaptığı konuşmalara yer veren belgesel büyük yazarı farklı yönleri ile tanıtıyor. Kemal’in yazarlığa yönelmesinde Arif Dino’nun katkısını, pirinç tarlalarında su kontrolü yaparak, tabela yazarak hayatını kazandığı yıllarda tutkuyla okuduğu kitapları, sinemadaki çalışmalarını (Atıf Yılmaz’la “Bu Vatanın Çocukları”nı, Lütfi Akad’la “Beyaz Mendil”, Zülfü Livaneli ile “Yer Demir Gök Bakır”, Türkan Şoray’la “Yılanı Öldürseler”), “çok insanın ocağını söndüren” Mübadele yıllarına, Sivas katliamına, 12 Mart cuntasının cinayetlerine tepkisini izliyoruz, “Ulaş’a Ağıt”ı  dinliyoruz. Kürtçe türkülerle büyüyen, gençlik yıllarında Anadolu’dan ağıtlar derleyen yazarın bu önemli birikiminin büyük kısmına polisin el koyduğunu öğreniyoruz. Ölümsüzlüğü arayan insanoğlunu anlatan Gılgamış destanının önemini vurgulayan,  Türkiye’yi “büyük destanlar ülkesi” olarak tanımlayan Yaşar Kemal’i her yönüyle anlatan bu belgeselin bir gün Türkiye ekranlarından yayınlanması umuduyla.    

Binbir Çiçekli Bahçede 

Yaşar Kemal üstüne çok şey yazıldı. Ali Püsküllüoğlu, Alpay Kabacalı, Ekber Babayev, Feridun Andaç, Güzin Dino, Nedim Gürsel’in kitaplarını hararetle öneririm okurlarıma. Tabi, Aziz Nesin’in “Birlikte Yaşadıklarım, Birlikte Öldüklerim”ini ve benim için özel bir yeri olan Atıf Yılmaz’ın  “Bir Sinemacının Anılarını” ve Arif Keskiner’in “Yaşar Kemal’li Anılar”ını da. Büyük yazar üstüne önemli sempozyumlar da gerçekleştirildi. Bilkent Üniversitesi’nin ve Nilüfer Belediyesi’nin sempozyumları yazarın edebi kişiliği üzerinde durmuştu. Geçen yıl aralık ayında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Yaşar Kemal ile Binbir Çiçekli Bahçede” sempozyumu ise, Yaşar Kemal’in anlatı dünyasında doğa-çevre-ekolojik gerçeklik üzerinde odaklanmıştı.        

Bu yıl yayımlanan sempozyum kitabı, sempozyumun küratörü Feridun Andaç tarafından derlenmiş. Kitabın ilk bölümünde, yazarın -Thilda’dan sonraki- eşi Ayşe Semiha Baban Gökçeli’nin teşekkürü, Feridun Andaç’ın ‘Yaşar Kemal’in Çağrısı’ başlıklı sunuşu ve Tunç Soyer’in açılış konuşması yer alıyor. Tunç Soyer, “Barışı, Demokrasiyi Savunma Çınarı” ve “bu toplumun vicdanı” olarak nitelendirdiği Yaşar Kemal’in hiçbir zaman insandan ve doğadan umudunu kesmediğini vurguluyor. Sempozyumda, Türkan Şoray, “Yılanı Öldürseler” filminin çekim sürecindeki anılarından, besteci Michael Ellison yazarın “Deniz Küstü” ve “Binboğalar Efsanesi” kitaplarından uyarladığı operalardan söz ediyor, Lucien Leitess “Yaşar Kemal’in Hümanizmi: Kahkaha, Sevgi ve Öfke” başlıklı sunumunda yazarın romanlarını “insanlık tarihinin bir laboratuvarı”, yazarın kahkahasını “Güçlü bir anlatıcının Homerik kahkahası, Aristotelesci bir bilgi kahkahası, doğanın zenginliğine ve insanlığın muazzam uçurumlarına bir hayret kahkahası” olarak tanımlıyordu.  

Sempozyumda Prof. Dr. Kenan Mortan’ın konuşmasını çok beğenmiştim. Kitabı okurken, Mortan’ın yorumlarına bir kez daha hak verdim. Kendisini ‘Homerosoğlu’ olarak tanımlayan Yaşar Kemal’in yapıtlarına ‘büyülü gerçekçilik’ deyiminin çok yakıştığını söylüyordu Kenan Mortan. Ve ekliyordu: “Çok kültürlü Akdeniz coğrafyasında ortak paydalar arıyorsanız, ilk olarak hep umut-umutsuzluk vardır. Onunla atbaşı, başkaldıran mecbur adam umudu tamamlar. Ondaki değişmez çocuksu merak, benim ondan öğrendiğim üçüncü başlıktır. Ve bir de ‘adam gibi, belkemiğiyle dik duruş vardır.”  

Barış İnce, “Yaşar Kemal Anlatı Dünyasının Rengi: Dil” başlıklı sunumunda “Yaşar Kemal’in edebiyatında iki ayrıksı unsurun, yani modern forma uyması çok zor bir âşık geleneği ile modern romanın biçiminin aynı anda özümsendiğini” söyledikten sonra onun yazınındaki bir başka özelliği vurgular: “Yaşar Kemal’den bahsederken pek çok yazar onun hayattaki duruşundan ve direncinden de söz ediyor. Bu direnç, doğanın ranta karşı direncidir de aynı zamanda”. Prof. Dr.Gonca Gökalp Alpaslan da “Yaşar Kemal, bir yandan doğayı bütünüyle kavrayan ve onunla birleşen bir şaman gibidir, bir yandan çağdaş bir destancıdır, bir yandan yarına ışık tutan ve doğayı önceleyen umutlu bir bilgedir” derken, Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın “Akçasazın Ağaları: Ekonomik ve Toplumsal Değişimin Doğa ve İnsan Davranışına Yansımalarının Yazınsallaştırımı” başlıklı kapsamlı bildirisinde Yaşar Kemal’in “Doğanın gerçeğine derinlemesine varabilmek için kesinlikle onu yeniden yaratmak gerekir” sözünü örneklerle destekliyor. İçerdiği değerli bilgiler ve bir bilim insanına yakışan objektif yorumları ile Prof. Dr. Kemal Arı’nın “Fırat Suyu Kan Akıyor Romanında Mübadele ve Emval-i Metruke” başlıklı sunumu, Derya Sazak, Haydar Ergülen, Erol Köroğlu, Hidayet Karakuş, Semih Gümüş, Feridun Andaç, Murat Sabuncu, Şeyhmus Diken, Buket Uzuner, Ayşegül Tözeren, Gürsel Korat, Evin İlyasoğlu, Yalçın Karayağız’ın bildirileri sempozyumun ilgiyle dinlenen konuşmaları arasındaydı. Hepsinden söz etmeye yerim yetmiyor ne yazık ki; İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı kitabı edinmenizi öneririm. Çukurova’yı yeniden yaratırken yeni bir dil de yaratmayı başaran sevgili Yaşar Kemal’in, antik çağların büyük filozof/bilim insanı Thales’den alıntıladığı sözcüklerle bitirelim: “Bir halkın türkülerini yakanlar, kanunlarını yapanlardan güçlüdür.”