Attila Aşut

yazievi@yahoo.com


CNN Türk kanalının başarılı yapımlarından “Medya Mahallesi”, geçen dönem beklenmedik biçimde erken tatile sokuldu. Bu durum hem şaşkınlıkla, hem yoğun tepkiyle karşılansa da, Kanal yönetimi sezon boyunca suskunluğunu korudu. İzlencenin yeni yayın döneminde sürüp sürmeyeceği bilinmiyordu. “Medya Mahallesi” gerçekten tatile mi girmişti, yoksa yayından kaldırılmış mıydı? Bu konuda değişik yorumlar yapıldı. Ancak sorunun kesin yanıtı bir türlü alınamadı. Genel kanı, Ayşenur Arslan’ın sunduğu “Medya Mahallesi”nin Kanal yönetimini rahatsız ettiği ve yeni dönemde geri dönmeyeceği yolundaydı…

 

Yine de “ara dönem”de sessiz ve derinden yürütülen bir uygulama, dikkatli gözlerden kaçmadı. “Medya Mahallesi”nin sivri dilli sunucusu “zorunlu dinlence”ye gönderilirken, CNN Türk’te her sabah aynı saatte benzer formatta bir yayın, başka haber sunucuları eliyle kotarılmaya çalışıldı. Yapılan, “Acaba bu işi Ayşenur’suz götürebilir miyiz?” denemesiydi. Hükümet yanlısı gazetecilerin konuk edildiği, içi boşaltılmış ve tansiyonu iyice düşürülmüş bu yapay “medya izlencesi” tutmadı. Kanal yönetimi, izleyici baskısıyla iktidar korkusu arasında sıkışıp kalmıştı. Çok izlenen “Medya Mahallesi”nden kesin olarak vazgeçmeyi göze alamayınca başka arayışlara giriştiler...

 

Bu arayışların somut sonucunu 8 Ekim 2012 Pazartesi günü CNN Türk ekranında gördük:

 

 

Orta yol” bulunmuş ve Ayşenur Arslan, “Medya Mahallesi”ni Akif Beki ile sunmaya başlamıştı!

 

 

Başka bir deyişle, Akif Beki, “Medya Mahallesi”nin “sürekli konuğu” olmuştu!

 

 

Kısacası, CNN Türk yönetimi, “Ne yârdan, ne serden” geçebilmiş; çıkış yolunu, Başbakan Erdoğan’ın eski Danışmanı ve Basın Sözcüsü Akif Beki’yi Ayşenur Arslan’ın yanına “hükümet komiseri” olarak atamakta bulmuştu!

 

(Söylenenlere bakılırsa, Beki’nin yerine önce Nagehan Alçı önerilmiş, ancak kabul görmeyince “B Planı” uygulanmış. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmişler Ayşenur Arslan’ı!)

 

Herhalde gözden kaçmamıştır: CNN Türk yönetimi, benzer bir ayarı da “Dört Bir Taraf” izlencesinde yaptı. Yeni dönemde Enver Aysever’in yerine, Mehmet Barlas’ın NTV’deki eski “partneri”, örtük antikomünist Emre Kongar’ı getirdiler!

 

Herkes biliyor ki, Akif Beki’yi “Medya Mahallesi”ne; muhalif kimliğiyle tanınan Ayşenur’un çıkışlarını dengelesin, yorumlarını etkisizleştirsin, eleştirilerini savuştursun ve hükümete yönelik salvoları karşısında “dalgakıran” görevi yapsın diye, “Bekçi Murtaza” olarak verdiler.

Peki, bu bir çözüm mü? Bana sorarsanız, Akif Beki “takviyeli” yeni “Medya Mahallesi”, bu haliyle pek sürdürülebilir gibi görünmüyor. Yakında hır çıkması ya da taraflardan birinin “ben yokum!” demesi kimseyi şaşırtmamalı. Tabii, güçlü bir olasılık daha var: İzleyici ilgisinin azalması sonucu, Kanal yönetiminin “Medya Mahallesi”ni kendi kararıyla yayından kaldırması…

 

Belirtmek gerekir ki, her gün Akif Beki ile Ayşenur Arslan’ın ikili kavgası biçiminde geçecek bir izlence, sürgit kimsenin ilgisini çekmez. İlgi azalınca da kimsenin gücü bu yayını kurtarmaya yetmez!

 

 

Son söz: Eskisi güzel bir iz bırakmıştı belleğimizde. Bu haliyle keşke hiç başlamasaydı…

 

 

* * *

 

 

Cumhuriyet yazarlarından yanlış sözcükler

 

* “Üstüne üstlük Hilari Klintın da pattadanak gelmez mi Ankara’ya!” (Orhan Bursalı, Cumhuriyet, 6 Ağustos 2012).

 

 

Değerli yazar Orhan Bursalı’nın bu tümcesinde iki önemli dil yanlışı var:

 

 

1. Hilary Clinton adını Türkçeleştirmek doğru değildir. Eskiden sevgili İlhan Selçuk da “Vaşington” diye yazardı. Ama yaygınlaşamadı. Türkçenin yazım kuralı belli: Latin abecesini kullanan ülkelerdeki özel adlar, özgün biçimleriyle yazılır. Kuralı zorlamamak gerek…

 

 

2. Türkçede, “Beklenmedik bir biçimde, ansızın” anlamında belirteç olarak kullanılan “rappadak”, “pattadak” ya da “pattadan” sözcükleri var. Ama “pattadanak” diye bir sözcüğümüz yok. Dolayısıyla böyle bir kullanım yanlıştır.

 

 

* Cumhuriyet’in bir başka değerli kalemi Mümtaz Soysal’ın aşağıdaki tümcesinde yer alan “rastgele” sözcüğü de yanlıştır:

 

 

Etik ortamda eğer (…) gerçeği yadsımaya ve insanları rastgele hedef göstermeye yatkınsanız (…) her türlü ahlaksızlığı yapabilirsiniz.” (Mümtaz Soysal, “Hır Çıkarma Yöntemleri”, Cumhuriyet, 12 Ekim 2012) (Çok uzun bir tümceydi, dikkati yanlış sözcüğe çekmek için biraz kısalttım.)

 

 

Daha önce Cumhuriyet’in “Ankara” ekinde gördüğümüz bu sözcüğe değinirken gerekli açıklamayı yapmıştık. Demek ki yeterli olmamış. Yineleyelim: Dilimizde eylem olarak “rast gelmek, rast getirmek” biçiminde çeşitli kullanımları bulunsa da, “rastgele” diye bir sözcük yoktur. Doğrusu “rasgele”dir. Bunun da anlamı, “herhangi bir, gelişigüzel” demektir. Bir de “İşiniz rast gitsin” anlamında, iyi dilek sözü olarak kullanılır.

 

 

* * *

 

 

Taraf” ya da “taraftar”

 

-“Taraf olmayı taraftar olmak zannediyorlar.”

 

Geçen hafta, “Seçme Saçmalar” köşemize de almıştım Yasemin Çongar’ın bu anlamsız sözünü. Ama üzerinde biraz daha durmak gerekiyor…

 

 

Taraf gazetesinin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Çongar, Akşam gazetesinden Gülay Altan’la söyleşirken kurmuş bu tümceyi.

 

 

Anlamak gerçekten güç.

 

 

Taraf olmak”la “taraftar olmak” arasında nasıl bir ayrım var ki, Yasemin Hanım (eskiden kendisine “Yoldaş” derdim!) böyle konuşabiliyor?

 

İşte Türkçe Sözlük’ten bu iki sözcüğün anlamı:

 

Taraf olmak: Birinden yana olmak, birinin görüş ve düşüncesini desteklemek.”

 

Taraftar: Yan tutan, bir yanı destekleyen (kimse), yandaş.”

 

“Taraf olmak”, “taraftar olmak” ya da “yandaş” olmak… Hepsi aynı şey değil mi?

 

 

Öyleyse, “Taraf olmayı taraftar olmak zannediyorlar” diye saçmalamanın ve bugünkü “yandaş” konumlarını gizlemeye çalışmanın anlamı var mı?

 

 

* * *

 

 

BirGün’ün Yaratıcı Başlıkları

 

* “Abdüllatif Şener kepenk kapattı” (28 Ağustos 2012)

 

 

* “Eşit, parasız eğitim AKP’nin harcı değil” (29 Ağustos 2012)

 

* “Hatay değil OHAL Valisi” (5 Eylül 2012)