Madem çıktık yola, geri dönmeyelim; anaakım medya nedir, aşkı nereden kaynaklanır tartışalım. Ama tanımda anlaşmak gerekiyor. Yoksa herkes kendi yoluna gider, tartışma da anlamsızlaşır. Zamanımızın ilginç, yapısı açısından demokratik kaynaklarından birisi olan Wikipedia şöyle diyor: “Anaakım medya, devletin ya da büyük sermaye sahiplerinin büyük miktarda çeşitli kitle iletişim araçları ile büyük miktarda insanı yönlendirmesiyle şekillenen yaygın ve hakim olan düşünce akımıdır.”

***

İdealize edilmiş bir anaakımdan yana olanlar bu eksik tanımla barışık bir tartışmaya evet demeyeceklerdir. Türkiye’nin ve medyanın durumu konusunda pek çok ortak noktamız bulunan değerli dostum Kadri Gürsel anaakım medya ile ilgili görüşlerini açık net bir şekilde söyleyerek bu tartışmanın kapısını açtı: “Kendimi anaakım gazetecisi olarak görüyorum. O kültürde büyüdüm. O kültürün doğru şekilde (abç) yeniden üretilmesini savunuyorum. Her ülkenin bağımsız, namuslu, profesyonel gazetecilere ihtiyacı var. O da anaakımda olabilecek bir nitelik” (abç) dedi.

***

Bağımsız, namuslu, profesyonel gazetecilerin Alternatif medyada olamayacağı iddiasının “maksadını aştığı” kanısındayım. İşin doğrusu anaakım, sisteme yapısal olarak bağlı olduğu için gazetecilik etiğini ciddiye almamaktadır. Gazetecilik kültürü pratiğin de gösterdiği gibi oralarda doğru şekilde üretilememektedir. Rejim, yürütme diyelim, kapitalist sistemi zorladıkça gerçek gazetecilerin buralarda barınmaları da zorlaşıyor. Zaten Kadri’yi de kitabında anlattığı gibi yaşatmadılar.

***

Buradan yine uzman bir gazeteci arkadaşımızın, sevgili Ümit Alan’ın yorumuna geçebiliriz. Ümit Alan, BirGün’deki yazısında, işime gelen bölümü cımbızlamış olmayayım ama, anaakımın geldiği noktayı kutuplaşmaya bağlıyor. “İnsanların karşıt görüşe maruz kaldıkça kendi görüşüne daha çok bağlanması anaakım medyayı dönüştürüyor.” Milliyetçilik, İslamcılık, nefret söylemi prim yapınca anaakımın etkilendiği söylenebilir kuşkusuz, ama ben anaakım medyayı asıl dönüştürenin satanlar, alanlar, onları bu zorunlu ve sorunlu satışa “özendirenler” olduğu kanısındayım.

***

Akademisyen gazetecilere de kulak verelim. Alternatif medyada Evrensel’de köşe yazan değerli Ceren Sözeri’nin anaakım medyanın yaşaması konusunda okurların payının düşüklüğüne dikkat çekiyor. Şöyle diyor: “gücünü okuyucudan alarak ayakta kalmanın imkânı yok, sırtını reklam verene ya da siyasete dayayan her medya kuruluşu da
bağımsızlığından ödün vermek durumunda, bu yalnızca Türkiye’ye özgü değil dünyanın her yerinde böyle.”

***

Hâlâ direnenleri bir yana bırakırsak bu saptama doğrudur. Anaakımın sistemden bağımsız kavramsallaştırılması mümkün değildir, çünkü varlığının “esbabı mucibesi” reklamlı, reklamsız, sisteme bağlılıktır. Gerekiyorsa marketlerde bedava bile dağıtılabilir. Gerçek Sözeri’nin dediğini içeriyor ve bir adım ötesidir. Anaakım piyasa aktörlerinin, siyasetçinin etkin desteği olmadan yaşayamaz; egemen siyasetin “mütemmim cüzü”dür.

***

Sistem - rejim “meşruiyetini” zedeleyecek söz istemiyor. Anaakım, yandaş medyaya teslim edilmiş, sıra sızma, el koyma operasyonlarında görüldüğü gibi alternatif medyaya gelmiştir. Öyleyse alternatif medyayı yurttaş gazeteciliği ile dijital dünyanın, sosyal medyanın olanaklarıyla bütünleştirmekte, tükenmiş anaakımda çalışan gerçek gazetecilere istihdam sağlamak için uğraşmakta, aynı zamanda Ceren’in dediği gibi “muhalif olmanın otomatik olarak iyi gazetecilik anlamına gelmediğini” bilmekte yarar yok mu?