Medyanın utanç günleri

Diyarbakır 14 Temmuz!

Barış ve Demokrasi Partisi BDP cumartesi günü Diyarbakır’da bir miting yapacağını söyledi. Pazar günü konu hakkındaki bütün haberlerin giriş cümlesi şöyleydi:

“Valilik BDP’nin mitingine izin vermeyince…”

Arkası yayın organınız gazetecilikle olan bağlarına göre değişiyordu. Kimi “gerilim çıktı” diyordu, kimi “olaylar çıktı” ya kadar gidiyordu.

Ortak durum ise değişmiyordu: 14 Temmuz günü Diyarbakır’da olup bitine okurlarına iletmemek için her yol deneniyordu.

Diyarbakır söz konusu olunca uzlaşmaz düşmanlıklar bir arda ortadan kalkabiliyordu. Mesela sık aralıklarla muhabirlerine meslek içi eğitim yaptırıp habercilik dersleri aldırtan Zaman bu güvenle de medyaya gazetecilik dersleri vermekten geri durmaz. Pazar günü Zaman’ın okurları gazetenin birinci sayfasında Diyarbakır’daki insanlık dışı olayları göremediler.

Aralarında Zaman ile 180 derecelik açı farkı olan Sözcü gazetesi de tıpkı Zaman gibi Diyarbakır’ı görmemişti. Bu birlikteliğe Aydınlık da dahil olmuştu birinci sayfa itibarıyla…

Yeni Şafak ile Akit haberi (şaşkın ördek misali) “tersinden” görmüşlerdi. Sürmanşetinden “Hama kan ağlıyor” diyerek insan hakları savunuculuğu yaparken sayfanın eteğinde gazeteciliğe takla attırmışlardı: BDP’li milletvekilleri polise saldırdı!

Bu gazete 1990’ların ikinci yarısında da “Metin Göktepe’yi arkadaşları öldürdü” yalan-manşetiyle çıkmıştı. Metin’i öldüren kaçak katil polislerin mektubunda haber değeri görmüşlerdi!!!

Yeni Şafak “miting ısrarı huzuru bozdu” şeklinde Hükümet bildirisini bile sollamıştı.

İslamcı akım gazeteleri hala aynı çayırda gazetecilik yapmaya devam ediyorlar!

Yaygın medya gazeteleri ise insanlık dışı olayların yaşandığı 14 Temmuz Diyarbakır’ını “gerilim” diye hafifleterek ve daha çok mitingi düzenleyenleri itham edercesine vermişlerdi.

Oysa mevcut Anayasa’da bile toplantı gösteri yürüyüşlerine ilişkin olarak “önceden izin almaksızın” diye başlayan maddeler vardır:

-Herkes gösteri, miting, yürüyüş yapabilir!

Bu madde Türkiye’nin batı illerinde uygulanıyor… Ama söz konusu Diyarbakır ve Kürtler olunca bir anda güvenlik çekinceleri gündeme geliyor. Kente dışından sevk edilen 5 bin polis, olayların kim tarafından kışkırtıldığını ve çıkartıldığını gayet olarak göstermiyor mu?

İslamcısı, merkezcisi, ulusalcısı, milliyetçisi hepsi aynı kabın içine ettiler:

Kürtlere vurmak söz konusuysa, habercilik, gazetecilik, basın özgürlüğü, ahlakı gibi birçok şey teferruattır!

14 Temmuz 2012 Diyarbakır, mesleğimizin tarihine böyle geçecektir:

-Gazeteciliğin utanç günleri!

**

BirGün’de yazmanın gururu

Eğer BirGün, Evrensel ve Özgür Gündem olmasalar, Türkiye’de gazetecilik koyu bir karanlığın girdabına doğru hızla yuvarlanabilir! Yaygın medya gazeteleri ve televizyonlarında çalışan sahici gazeteciler için de bir sigorta işlevi görüyor bu gazeteler:

-Bakın biz görmezsek, BirGün’de çıkan bu haber!

Aynı şey Evrensel ve Özgür Gündem için de söz konusu…

O zaman yazı işleri denilen derin denge merkezinin ibresi gazetecilikten yana doğru biraz kıpırdayabiliyorsa, BirGün’de yazmanın, çizmenin, haber yapmanın gururu bize yeter de artar bile!..

**

Fantastik kent Samandağ

Geçtiğimiz haftanın ikinci yarısını Hatay’ın Samandağ ilçesinde geçirdik. Çok tanrılı dinler dönemine dayanan geleneksel bir şenlik olan “Evvel Temmuz” Festivalini hem izledim, hem de bir panelinde sevgili Ragıp Duran ile konuşmacı olarak katıldım.

Bizim panelden başlamak istiyorum. 12 Temmuz Perşembe günü saat 17.00’de yapılacak toplantı için iyimser bir tahminle “şöyle 15-20 kişi gelirse, iyidir, moralimiz yerinde olur” diye düşünüyordum. O gün deniz dalgasızdı ve hava sıcaklığı da gölgede 38 dereceyi buluyordu.

Bu koşullarda kim dinler “bu medya ile nasıl başa çıkabiliriz” konulu paneli?

Ama burası Samandağ ise her türlü ölçüyü yeniden gözden geçirmek gerekiyormuş! Deniz kenarındaki Akdeniz Kafede 150 kişi toplanmıştı, panel bittiğinde 200 kişiye ulaşmıştık!

Bu kadar da değil… Samandağ Festivalinde her gün aynı saatlerde iki panel yapılıyor. Hepsi de dolup taşıyor. Mesela Pınar Öğünç’ün tek konuşmacı olduğu tutuklu üniversitelileri konu alan panelde 400 kişi vardı. Tıpkı, bir gün sonra yapılan Suriye panelinde Nuray Mert ve Faik Bulut’un konuştukları panel gibi… Bu paneli takiben Özgür Mumcu ve Zeynep Altıok Akatlı’nın konuştukları toplantılarda 400’ü aşkın Samandağlı izleyici kıpırdamadan izlediler, soru sordular, katkı yaptılar.

Özgür Mumcu en gelişmiş(!) kentimizle bir kıyaslama yaptı:

-Ben İstanbul’da 14 kişinin katıldığı bir panelde konuşmuştum!

İlçeye ilk gelen Pınar Öğünç’e Samandağ’ı nasıl bulduğunu sordum, “uzun” bir yanıt verdi:

-Fantastik!

O kadar gerçek ki bu tanımlama Samandağ inanılır gibi değil. Düşünsenize AKP’nin her yeri ve her şeyi alıp götürdüğü yıllarda 60 bin nüfuslu koca bir yerleşimde sosyalist kimlikli bir aday ile Belediye Başkanlığını kazanabiliyorlar!

Başkan Mithat Nehir ÖDP’den aday olmuş ama seçmen kitlesi çok daha geniş bir sol yelpazeyi kapsıyor. Bir başka gazeteci arkadaş Samandağ Festivali nedeniyle açılan tezgahlardaki flamaların çokluğuna bakarak şöyle dedi:

-Burada Türkiye’de olmayan sol siyasetler bile var!

Samandağ’da kendimi 1970’lerin ikinci yarısında yaşıyormuş gibi hissettim. 300 binlik 1 Mayıs kutlamaları, DGM Direnişleri, Profilo İşgalleri, MESS Grevleri… Her şey o günlerin havasında. Samandağ’a sanki 12 Eylül uğramamış gibi!!!