İkinci bir “one minute” vakası gibi değerlendirdiler tabii. Yandaş gazetelerden biri Almanca “Eine minute”u manşetine kondurdu örneğin. Diğerleri de “Reis”in “İslamcı terör” tanımlaması yüzünden Almanya Başbakanı Angela Merkel’e ayar verişini büyükçe gördüler sayfalarında.

Almanya’nın yıllarca kol kanat gerdiği “radikal İslam”dan yakınmasına hazır Merkel buradayken bir yanıt verilmesi elbette gerekiyordu. Ortadoğu’da şiddetin kaynağı durumundaki İslamcı örgüt üyelerinin büyük bir kısmı Almanya’da yuvalanmış olanlardan oluşuyor. Bir ikiyüzlülüktür Almanya’nın yaptığı şüphesiz.

Ancak, Recep Tayyip Erdoğan bu ikiyüzlülüğü anımsatmak amacıyla konuk Başbakanı uyarmış değil. Onun derdi Merkel’in (birçok batılı liderin yaptığı gibi) “İslamcı Terör” tanımını kullanması. Recep Tayyip Erdoğan “İslam’la terör yan yana gelmez, dolayısıyla bu tanım doğru değildir” diyor özetle.

Tabii “İslamcı” ile “İslami” olan arasındaki ayrıma pek de dikkat etmediğinden, Merkel’in tanımlamasının İslam’ı hedeflemediğini de fark etmiyor. Ya da fark etse de “Müslüman Dünya”nın hassasiyetlerini koruyan lider olma fırsatını, her zamanki gibi tabii, değerlendirmek daha fazla işine geliyor. Oysa Merkel’e “ayar” çekmekte haklı değil. Çünkü Merkel, Recep Bey’in düşündüğü anlamda kullanıyor değil tanımı.

Terör bir yöntem midir? Evet. Kendisini İslamcı olarak tanımlayan kimilerince kullanılıyor mu peki? Kullanılıyor. O halde “İslamcı” tanımını bir siyasal kimlik olarak kabul eden birileri bu yönteme başvurduğunda “eylemleri” o siyasal kimlikle adlandırılır. Bu kadar basit. Eylemin kendisi “İslami” olmayabilir, İslam’ın temel kavramlarına, mantığına, ruhuna iddia edildiği gibi ters düşebilir, hepsi tamam, ama fail “İslamcı” ise eylemi de “İslamcının eylemi”dir.

İslam’da şiddet var mı yok mu ayrı bir tartışma ama Hasan el Benna, Hasan Turabi, Seyyid Kutup, Mevdudi gibileri, şiddete, giderek teröre yol açan “fikirlerinde” İslam’dan “prensipler” çıkardılar. Karşı karşıya olunan budur günümüzde. Bu prensiplerin İslami olup olmadığının pratikte bir önemi yok. Tüm bu isimler İslam’ın gelenekselliğine dayanmaktan uzak olup onu siyasallaştıran figürler. “İslamcı” tanımını doğuran prensipler bu figürlere ait. Takipçilerinin yapıp ettikleri her neyse “İslamcı” diye adlandırılmalarının nedeni budur.

Almanya gibi, İslamcı akımları yönlendirmede ustalaşmış bir emperyal ülkenin yöneticilerinin, ülkelerinin emek üretim sürecinde yer alan milyonlarca Müslümanın hassasiyetine “siyaseten doğru”luk uyarınca Recep Tayyip Erdoğan kadar, söylemde de olsa, dikkat gösterdiklerini söyleyebiliriz. İslamcı ile İslami olan, Müslüman Aksiyoner ile İslamcı Eylemci birbirinden elbette farklıdır. “İslamcı Terör” yoktur dendiğinde, bu ayrımlar ortadan kalkar. İslami olanı terörden ayırmak isteyen, bunu “İslamcı Terör” kavramı sayesinde başarabilir.

“İslamcı Terör” ü kavram olarak kabul etse bu Recep Bey’in işine yarar aslında. Hem “İslami olanı” bu “terör” karşısında savunmakta daha rahat davranmış olur, hem de “İslami” olanı, İslamcı olan her şeyden daha kolay ayırabilir.
Merkel’e ayar vereyim derken bu tür bir fırsatı kaçırmış da oluyor Reis. “İslamcı Terör” vardır diye başlayıp “ bu terörü” Ortadoğu’ya yayanın kendilerini olduğunu Merkel’e söyleyebilir, “İslamcı Terör sizindir” diyebilirdi.

Bulunduğumuz coğrafya şiddet üreten bir coğrafya, malum. Recep Bey de bu coğrafyaya ait bir üslubun sahibi. Öfkelenip bağırma fırsatı buldu mu kaçırmıyor da. Hazır Merkel’i bulmuşken “ayar” vermesi şiddet kültürümüzün bir tezahürü.
İster misiniz, Recep Bey’in halinden, tutumundan yola çıkılarak bir kavram geliştirsinler. Olmayacak şey değil. Şiddetli anlamına gelen Şeddat sözcüğü örneğin, eski zamanların Yemen Hükümdarı Şeddat’ın adından türetildi bilindiği gibi.
Önüne gelene bağırıp, çağıran “ayar” veren sert mi sert biriydi denir bu Şeddat için.

Yani kendi gitmiş adı kalmış yadigâr