Metaverse kapitalizmi kurtarabilir mi?
İnsanlar her zaman ütopyaları hayal etmeyi, kurtuluş projeleri kurmayı sevdiler. Yaşadıkları zamanların kötülüklerine karşı bu kötülükleri ortadan kaldıracak çıkış yolları aradılar. Hayali toplum düzenleri kurguladılar.
Akşam yorgun argın eve döndünüz ya da dönmediniz zaten evdeydiniz. Pandeminin zorunlu kıldığı evde kal ilkesi hepimizi eve bağladı. Hem evde hem işteydiniz yani. Ev hayatı ile iş hayatı iç içe geçti, yorgunluğunuzu belki de bir film izleyerek geçirmeyi düşünüyorsunuz, akşam yemeği için küçük bir tartışmadan sonra Çin mutfağında karar kıldınız. On dakika sonra kurye yemeğinizi getirdi. Sonra film seçmek için harekete geçtiniz ama sizi çeken başka bir “eğlence” var şimdi. Günün gerçeklerini bir yana bırakacak hayal âlemine dalacaksınız. Çok farklı, sanal bir dünyaya giriş yapacak o sanal dünyada arkadaşlarınızla buluşacak, tartışacak, gülüp eğlenecek algoritmaların size sağladığı “geniş özgürlük alanında” ne isterseniz onu yapacaksınız.
Yeni dünyaya hoş geldiniz.
Metaverse diyorlar; bana sorarsanız meta ile ilgilidir ve meta ile ilgili olan her zaman para ile de ilgilidir. Ustalar meta-para denklemini çözmüşlerdi; Algoritmaların kralları ise şimdi size pek yeni gelecek sanal bir ilişki öneriyorlar. “Kafa karıştırmaya ne gerek var, bu meta o meta değil isim benzerliği yalnızca” diyorlar. Oysa o metanın bu meta ile çok ilgisi var. Metaverse’ün anlamını sorarsanız öte-evren sanal evren diyeceklerdir; ama bu evrenin önemli patronlarından Epik Games CEO’su Tim Sweeney bu evrenin multi trilyon dolarlık bir fırsat olduğunu söyledi. Sweeny, Seul’daki bu kentin “geleceğin sanal kenti olmaya aday” ve “gelecek on yıllarda metaverse’ün dünya ekonomisinin bu büyüklükte bir potansiyele sahip olacağını” da söyledi. Eğer kapitalizm itiraf ettiği gibi önündeki uçuruma yuvarlanmazsa, yuvarlayamazsak yani, sanal dünyanın hiç de sanal olmayan ekonomisi bizi güle oynaya kendi sanal kumarhanesine çekecektir. Metaverse’ün mucidi ya da sahibi sayılan Facebook bu yeni teknolojinin dijital ortamı mutlu bir yaşam alanına çevireceğini iddia ediyor. Demek ki bizler daha şimdiden sosyal medyanın dizginsiz koşullarında eğittiği insanlar olarak felsefesi postmodernizm, pratiği post truth olan âlemde gönüllü kölelere dönüşeceğiz.
Büyük kumarhane
Sanal evren çekici, eğlendirici, mutluluk verici olabilir, size de orada karşılaştığınız insanlar, barlar, kafeler, sinemalar gerçekmiş gibi görünecek. Görünmek ne kelime adeta gerçek! O âlemin parası bile var artık. Coinle alışveriş yapabiliyor, hesap ödeyebiliyor, o sanal ama arkasında doların yani gerçek paranın bulunduğu coinlerle alışverişe çıkabiliyorsunuz. Kısaca para harcayabiliyorsunuz. Facebook’un patronunun iddiasına göre elimize geçireceğimiz bir eldivenle sanal olarak dokunabilecekmişiz de. Düşünün artık dokunabiliyor daha doğrusu dokunduğunuzu sanabiliyorsanız, nasıl da genişler o âlemde kendini rahatlatan insanın ufku, yani algoritması. Bu “dünyayı” anlatan, anlamaya çalışanların yanıtını bilmediği sorular çok ama olsun, soruları bu sınırsız algoritmalar dünyasında yanıtlamak zor değil ki. Bu sanal evrenlerin iç içe geçtiği varsayılan zamanı ve uzamı hiçe sayan metaverse’te yani öte-evrende yok yoktur. Firmalar daha şimdiden öte-evrende arazi peylemeye, mal pazarlamaya, sahte piyasada kâr etmenin yollarını aramaya başladılar bile. Sanal devletler büyükelçilikler açmaya başladılar, sanal pasaportlarla sanal sınırları geçebileceksiniz. Denizlerde boğulan, sınır kapılarında sürünen göçmenler değil kuşkusuz.
Kapitalizm öte-evrende kendine bir kurtuluş olasılığı görmek, yaratmak istiyor. Ama olmuyor, olmayacak da; çünkü yaşadığımız reel dünyada acı var, sömürü var, savaş var, yoksulluk, işsizlik, açlık, umut var mücadele var. Bu dünyanın sıkıntılarından kurtulmak isteyen insana uzatılan bir sahte bir can yeleği Metaverse. İnsanlığın kurtuluşu sanal sahte dünyalarda değil, gerçek âlemde. Sanal âlemin algoritma yazıcıları, daha şimdiden önemli bir miktar parayı sanal gözlüklere yatıranlar büyük sayılara ulaştı. Metaverse’çüler çok iddialılar, kendilerini bu janjanlı projeye kaptırdıkları bile söylenebilir, ama gözlüklerini çıkardıkları anda gerçeğin acı tatlı hikâyelerine geri dönüyorlar.
Ütopyalar ve sanal dünya
İnsanlar her zaman ütopyaları hayal etmeyi, kurtuluş projeleri kurmayı sevdiler. Yaşadıkları zamanların kötülüklerine karşı bu kötülükleri ortadan kaldıracak çıkış yolları aradılar. Hayali toplum düzenleri kurguladılar. Ütopya sözcüğü ilk olarak Thomas Morus’un 1517 yılında yazdığı “De Optimo Reipublicae Statu Deque Nova Insula Utopia” adlı eserinde yer aldı. Kitapta Yunancada “iyi” demek olan “eu” sözcüğü, yer anlamına gelen “topos” ile birleşerek “hiç olmayan” anlamındaki “oi” ile yeni bir sözcüğe dönüşmüştü. Ütopya “yok ülke” demektir ütopyacılar kendi bilgileri, bulguları ışığında o “yok ülkeyi” hayal ederek “var ülke” olmasını dilediler. Kurguları kendi gerçekliklerinden yola çıkıyordu. Ütopyanın tam karşısında yer alan Distopia ise yalnızca kötüye gidişi, umutsuzluğu anlatır. Distopya dünyasının belki de en önemli örneklerinden birisi olarak George Orwell’in ünlü 1984 adlı eseri gösterilebilir. 1984 Franko zorbalığının, Salazarizmin, Mussolini, Hitler faşizminin dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda yazıldı. Orwell, İspanya’daki direnişçilere yeterince yardım etmeyen ve Hitler’le bir saldırmazlık paktı imzalayan Sovyetler Birliği’ne çok kızıyordu ve oradaki rejimin 1984’te anlattığı diktatörlük rejimi olacağını düşünüyordu. Aradan geçen yıllar tüm dünyaya insana kıpırdayacak yer bırakmayan sistemin eli silahlı kapitalizm oluğunu gösterdi. O zamanlar geçti ve teknolojideki gelişme tam da Orwell’in öngördüğü doğrultuda ilerliyor. Şimdi daha iyi anlıyoruz Orwell’in distopik eserindeki adres yanlıştı, ama içeriği doğrulandı. “Büyük Birader” tarafından gözlendiğimizi, denetlendiğimizi artık biliyoruz. Orwell 1984 yılının dünyasının insanları kıskaca alan, izleyen, denetleyen, kaçacak yer bırakmayan bir dünya olacağını öngörmüştü. Ama işte o dünya şimdi anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız dünyadır. Nasıl olur, diyeceksiniz belki ama sanal gerçekliğin temelinde de aynı mantık yer alıyor. İnsanı varlığının tüm özelliklerine el koyarak kuşatmayı amaçlayan ama bunu mutluluk hapı gibi sunan Metaverse büyük ve hep kazanacağınız bir kumarhane vaat ediyor. O bir ütopya değildir. Adlı adınca şekere bulanmış distopyadır. Gözlüğü tak gir o öte-evrene; kendini mutlu hissedeceksin. Gözlüğü çıkardığında ne olacak peki?
Şair size soracak, “dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle.” Hayır, reel âlemde bile zorlandığınız bir şeydir gözyaşlarına dokunmak. Bu öte-evren ya da evrenlerin ilk kuralı gerçeği terk etmektir; algılar dünyası marifeti ile hazırlandığınız gerçek ötesi post truth dedikleri kalpazanlığa boyun eğmenizi istiyorlar yalnızca. Sonrası, paranın egemenliğinde bir öte evrende sizi bir kere daha soymak soğana çevirmektir.
***
Ve böyle vaat edildiği gibi mutlu bir ortamda bir kadeh içki iyi gelecek size. Ama işte o âlemde her şey sanal olduğu için içkiniz de sanal olmak zorunda. Belki pek hızlı gelişen teknoloji dünyası size sanal bir kadehte sunacağı içkinin tadını duyumsamanızı da sağlayabilir ve siz o hayali içkinin parasını metacoin olarak ödeyebilirsiniz. Sanal içkinizin, yediğiniz yemeğin karşılığı, karnınız doydu mu bilmiyorum, coin kılığında gerçek bir para olacaktır. Kafanız dumanlanmış olabilir mi bilmiyorum ama mideniz boş kalacak. Gerçek dünyayla ilgisi olmayan bu dünyanın hayallerini, gerçek bir parayla satın almış olacaksınız. O dünyaya kendinizi kaptırırsanız, şizofrenik bir hayat sizi bekliyor olacak.
Çıkın vakit varken o sahte dünyadan; kendi gerçek, somut, elle tutulur dünyanıza dönün.