Ortak acıda, sevinçte buluşamayan toplum, hayat pahalılığını da eşit ölçüde kavrayamıyor. Siirt’te maaşının yüzde 11’ini kiraya ayıran öğretmenin tayini İstanbul’a çıkarsa barınmaya ayıracağı pay yüzde 54’e yükseliyor.

Metropol sakini taş mı yesin?

Temmuz ayına girilmesiyle birlikte ücretli kesimler yeni maaşlarıyla aile bütçesini hesaplamaya başladılar. En büyük gider kalemi, akut bir krize dönüşmüş ev kiraları. Özellikle turizm bölgeleri ve ardından metropollerdeki emekçiler için barınmak büyük bedeller gerektiriyor. Gayrimenkul değerleme şirketi Endeksa’nın verilerine göre Muğla’da ortalama kira bedeli 22 bin TL. Antalya’da 14 bin 999 TL, İstanbul’da ise 14 bin 544 TL. Bu tutarların hepsi asgari ücretin üzerinde. Buna karşılık ortalama kira bedeli Muş’ta 2 bin 578 TL, Bayburt’ta 2 bin 971 TL. İstanbul’da İzmir’de yaşayan emekçiler için de bu tutarlar sudan ucuz.

MÜLKSÜZLÜK ARTIYOR

Türkiye’de konut sahipliği oranının son 10 yıldır düştüğü bilinen bir gerçek. 2012 yılında hanelerin yüzde 59,6’sı konut sahibiyken, bu oran 2022 yılında yüzde 56,7’ye gerilemiş durumda. Beraberinde kiracı oranı da artıyor. Yine 2012’de hanelerin yüzde 20,9’u kiracıymış. Bu oran 2022’ye dek her yıl artarak yüzde 27,2’ye tırmanmış. Kiracı oranlarına lojmanlar, ailesinin ya da bir yakınının evinde bedava ya da düşük kirayla oturanlar dahil değil.

Öyle ya da böyle her 4 kişiden 1’i mülksüz ve mülk sahiplerine kullanım bedeli olarak kira ödemek durumunda. TÜİK’in Hanehalkı Tüketim Harcamaları verilerine göre 2022 yılında kiracıların ev sahiplerine 157 milyar TL kira ödediği tahmin edilmiş. Bu tutar Türkiye’nin yıllık toplam gelirinin yüzde 1’ine karşılık geliyor. Başka bir ifadeyle, mülksüzler, mülk sahiplerine gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1’ini kira olarak transfer etmişler. Bu aynı zamanda gelir dağılımını da bozan bir transfer. Kiracı oranı artıkça, mülk sahiplerine transfer edilen gelirin oranı da artıyor.

Fakat kiracı oranının artmasından daha büyük sorun kiraların sert şekilde artması. Aslında bu, birbirini tetikleyen bir süreç. Kiracıların sayısı artıkça, kiralık ev talebi ve böylece kiralar da artıyor. Böylece bir kısır döngü de yaratılmış oluyor. Endeksa’nın verilerine göre 2 yıl önce 2021 Haziran’da 1 m2 konutun ortalama kira bedeli 22 liraymış. Bu tutar geçen yılın haziran ayında 48 liraya yükselirken, bu yıl 114 liraya çıkmış. 2 yılda kira bedelindeki artış yüzde 418. Tabii bu Türkiye ortalaması. İl il bakıldığında daha çarpıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz.

Mesela 1 m2 için gereken kira bedelinin en yüksek olduğu il 204 lirayla Muğla. Fakat bu kentin Bodrum, Fethiye gibi ortalamayı yükselten özel ilçeleri olduğunu hesaba katmak gerekir. Muğla’yı 156 lirayla İstanbul, 141 lirayla Antalya takip ediyor. En dipte ise 30 lirayla Siirt var. Kiranın en pahalı olduğu kent ile en ucuz olduğu kent arasında 7 kata yakın bir uçurum bulunuyor.

ÖĞRETMENİN AİLE BÜTÇESİ

Temmuz ayıyla birlikte yeni öğretmen maaşının 26 bin TL olduğunu kabul edelim. Ortalamaları esas alırsak, bu maaşla Siirt’teki bir öğretmen 100 metrekare bir ev için maaşının yüzde 11’ini kiraya ayıracak. Bu öğretmenin İstanbul’a tayini çıkması halinde kiraya ayıracağı pay yüzde 54’e çıkacak. Aynı öğretmen gıda, faturalar, giyim kuşam, temizlik giderleri içi Siirt’te 23 bin lira ayırabilirken, İstanbul’da 12 bin TL ayırabilecek. Üstelik gıda fiyatları da İstanbul’da çok daha yüksek. Bu haliyle, İstanbul’daki hayat pahalılığının boyutu ile Siirt arasında net bir uçurum var.

Denebilir ki, bunlar ortalama tutarlar. O halde İstanbul’a daha yakından bakalım. Yine m2 bedeli üzerinden düşünürsek, İstanbul’un en ucuz ilçesi Esenyurt’ta m2 bedeli 97 lira. Avcılar’da 99, Arnavutköy’de 101 lira. İstanbul’un en ucuz ilçesi dahi, Anadolu’daki herhangi bir kenti katlıyor. Mesela Kayseri’de m2 başına düşen ortalama kira 48 lira, Erzurum’da 42 lira. İstanbul’dan, İzmir’den, Antalya’dan bakıldığında sudan ucuz.

TEHDİDE DİKKAT!

Bu tablo karşısında emekçi kesimlerde de sermaye kesimlerinde de bir talep dile gelmeye başladı; Bölgesel ücret.

Fakat emekçiler cephesi, metropollerde daha yüksek ücret talep ederken, sermaye cephesi Anadolu’da daha düşük ücret istiyor. Halbuki her iki talep de krizi daha katmanlı bir aşamaya taşıyor. Uygulamada yaşanacak zorluklar bir yana, ekonomik ve sosyal anlamda ağır sonuçlarının da hesaba katılması gereken bir talep bölgesel ücret. Üstelik, fiilen de olsa bölgesel ücret sermayenin taarruzu, emeğin boyun bükmesiyle hayata geçmiş durumda. Asgari ücret Anadolu’da büyük oranda uygulanamıyor, fiilen asgari ücretin altında çalışma koşulları yaygınlaşıyor.

Normal şartlar altında emeğin ve sermayenin hareketli olduğu serbest piyasadan beklenen yaşamın pahalı olduğu kentlerden ucuz olduğu kentlere emek göçünün yaşanması ve böylece piyasanın yeni dengesinin daha eşit şartlarda sağlanmasıdır. Ancak bu tablo serbest piyasa varsayımlarının da suya düştüğünü gösteriyor. Toplumsal gerçekliğimiz serbest piyasa kurallarına uyumlu değil. Hangimiz İstanbul’dan Erzurum’a göç etmek ister? Ya da İzmir’den Bayburt’a taşınırken hayat pahalılığından kurtulmaktan başka motivasyonlarınız olmaz mı? Antalya’daki düzeninizi bozup Siirt’e taşınmak ne kadar akılcı olur?

Ortak bir acıda, ortak bir sevinçte buluşamayan Türkiye toplumu, hayat pahalılığını da eşit ölçüde kavrayamıyor. Türkiye’de metropollerin toplumsal düzeniyle Anadolu’nun toplumsal düzeni giderek ayrışırken, bu ayrışma politik kimliklerin de farklılaşmasına neden oluyor. Tek devletli iki toplumlu yeni nizam bu çatışmayı kaşıyarak iktidarını sağlamlaştırıyor.