Alişer, Koçgiri’den kaçıp Kırmanc yurduna sığınalı bir on beş yıl dolmuş

Alişer, Koçgiri’den kaçıp Kırmanc yurduna sığınalı bir on beş yıl dolmuş. Zağge Vadisinin üstündeki mağarada taş üstünde yatağı, yerde kilimi, duvarda kitabı diziliymiş. Dersim içinde kılamları ağızdan ağıza söylenmedeymiş. Zarife Hatun, bir gıcır çifte taşıyan hawalıymış. Kirvelik verdiği Rayber bir barbar ruhlu adammış. Atıcılığı, acımasızlığı, at binişi, kadınların gönlüne ateş düşürmesi namlıymış. General, vali, bir de umumi müfettiş Abdullah Alpdoğan Xarpet’te bir zalım kumandarmış. Rayber’e verdiği, Xarpêt kahvelerinde yiye yiye bitiremediği torba torba paraymış. Rayber, ol felakete bir kala, dokuz temmuz otuz yedi günü, serin bir akşamüstünde Alişer’in mağarasına girmiş, yanındaki Zeynele Top, Vankli Efendiymiş, açlar, kan ter içindelermiş. Rayber demiş: Kewra bana bir tas su ver. Alişer arkasını dönmüş, testiden suyu doldurmuş ki kıyamet kopmuş, sırtına mermiler saplanmış. Rayber’in acıyla patlayan tüfenginin rüzgârı yerdeki halıyı kaldırmış. Zarife, hawalımı öldürmeyin demiş, erinin üstüne kapaklanmış, ölüm desinde yürüyünce Alişer’in güzel yüzüne, dönmüş sıkmış Vankli Albeg Efendi’ye, gözünden vurmuş, Rayber dönmüş, anında Zarife’ye boşaltmış tıfongunu. Mağarada biri kadın, üç ölü kalmış. Mağaradan çıkan Rayber’in elinde bir torba, torba içindeki Alişer ve Zarife’nin başıymış. Bokır dağındaki alaya götürmüş, hülafa’sını almış. Rayber, Seyit Rıza’nın öz yeğeni ama ona düşman, Alişer’in sadık kirvesi, meğerse ona da caniymiş. Lonetme Rayber’in hikâyesini siz bilmezsiniz.

Haydaran’a bağlı Barıxbaşı’nın Deşt mevkisinde sonbaharmış. Ağaçlar yanmış, otlar sararmış, yapraklar sanki bakırdanmış. Dağlara kaçan, açlık çeken, mecburen Cündük’e elma, armut, buğday kellesi toplamaya gelen Qale Has ve Xıdo Fil işte burada vurulmuş. İki aksakallının kelleleri torbaya, torba Nazmia’daki askeri karargâha varmış. Kelle başı adam beş liraymış. Otuz sekiz bitmiş, insan avı bitmemiş. Mısırvan mezrasından, Haydaran’ın başka yerlerinden kadın, çolux-çocuk, memedeki masumu paklar aylardır açmış. Ağaçta yemiş, toprakta ot, memede süt yokmuş. Bizim mazlumların yolu Mırç tarlasından geçmiş. Milis yine pusudaymış. Basmışlar tetiğe, Hasan ve Hüseyin düşmüş, diğerleri kaçmış. Yine torba, yine kan damlayan kelleler varmış. Torba sağ yakalanan Kalman Ataç’ın boynuna atılmış, Kalman yakınlarının kafasını taşımış. Yine alay, yine para, yine ihanetmiş. Milisbaşı Uşê Khêvikmiş. Yıllar sonra, belki ölüm döşeğinde, belki vicdanının hep kanamış bir yerinde, akrabalarına, önce nam salmak için, Haydaranlılar’da kalan akrabalarımın xeyfi için yaptım, sonra anladım, her Kırmanc takibinde yanımıza jandarma katıyorlardı, kelleleri Gâvur Ali adlı bir asker kesiyordu, ax wax, iş işten geçmişti, deyivermiş. Neyse, siz ne uğursuz Mırç tarlasını, Qale Has’ı, Xıdo Fil’i, ne de Uşê Khêvik’i imkânı yok, bilmezsiniz.

İnsan, insan insanın kurdudur demiş. Kurda ayıp etmiş, aç yırtıcı bugünleri görse gözütokluğundan utanırmış. Kurt, karnını, yavrusunu doyurmak, tüylerini parlatmak, dişlerini gıcırdatmak, kuyruğunu şöyle bir güzel havaya atmak için kesmiş. İnsan, öldürmekle kalmamış, kesmiş, koparmış, bazen pişirmiş, yemiş. Marifeti aç mideyi doyurmak, çocukların ihtiyacı falan değil, tastamam canavarlıkmış. Kurdun, dinozorun, aslanın, yılanın, sırtlanın hayatta yapamayacağı bir işmiş. Yırtıcılar dile gelse insana ne dermiş, bilmeniz lazım.

Keltler mesela, insanları kesme işini zıvanadan çıkarınca, Romalılar hemen yetişmiş, kafa kesme sadece şereflilere nasip olur deyivermiş. Soyluyu kafasını keserek, halkı asarak öldüreceksin. Yaman bir düşman ise kafaları sopalara geçirip teşhir edeceksin. İnsan, kurt gibi değil, keseceği ve yiyeceği insanı da ayırmış. Vesselam her daim insan bir sırlı yaratıkmış. Bilmem ki bilir misiniz.

İmparatorlar, krallar, padişahlar, Haçlılar, İslamlar, seferler, fetihler, cihatlar yapmış, paralı ordular kurmuş, insan kılıç kuşanmış, başka insanın kökünü getirmek istemiş. Parayla adam kesenlerin adı geç zamanlarda Lejyoner oluvermiş. Hani bugünlerde ılımlı katiller için eğit-donat ya da Peşaver tipi planlar yapılıyor ya, sakallı sapıkların kılıcını parlatan, topunu patlatan şey düpedüz paraymış. Dünya biliyor, siz biliyorsunuz.

Yukarıda anlattığım kederli hikâyelerdeki kapkara yüzlü kişiler aslında birer lejyonermiş. Statüleri, kimlikleri, güneşe bakan yüzleri yokmuş. Bizim oralarda kökü gelesicelerin adına milis denmiş. Siz bilmezsiniz.

Otuz sekiz bitince, bu kere Rayber askerler tarafından öldürülmüş, ağzına bir avuç para tıkılmış, oğlu Ali Haydar yanında gitmiş, söğüt dalı gibi inceymiş. Bizimkiler ona ağıt yakmış. Ahmet Aslan’dan dinleyin. Ağlarsınız, hem de anlarsınız.

Uşê Khêvik’in sonu Rayber gibiymiş. Bin dokuz yüz altmış üç’te çekememezlik yüzünden amcaoğlunu öldürmüş, hapse düşmüş, Mırç tarlasındaki Hasan ile Hüseyin, Qale Has’la Xıdo Fil rüyalarından hiç çıkmıyormuş, sonra içeride delirmiş, ölmüş. Bu kadar basitmiş, lanetmiş. Mazlumun zalime, mağaranın alay’a, Mırç tarlasının pusucuya, onur ve haysiyetin paraya bedduasıymış. Tutmuş. Bilirsiniz.