Google Play Store
App Store

Cumhur Bakanı Abdullah Gül tarafından 30 Nisan 2010’da Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanan

Cumhur Bakanı Abdullah Gül tarafından 30 Nisan 2010’da Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanan Abdulkadir Yılmaz’ın, özel yayınevlerinin elemanı olduğu, onlar adına ders kitapları yazdığı ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanlığının, özel yayınevleri ile ilişki içinde olan birini kitaplar hakkında nihai kararın verildiği üst kurula ataması şaşkınlık yarattı. Bu durum, adı geçen kişinin kendisinin yazdığı kitaplarla ilişki kurduğu yayınevlerinin onaylanması için başvuruda bulunduğu taslak kitaplar hakkında da karar verme konumunda olduğu anlamına geliyor.

Araştırmamızda Abdulkadir Yılmaz’ın 2007’den beri çeşitli yayınevlerine matematik ders kitabı yazdığı, Kurul üyeleri arasındaki görev dağılımında da matematik kitaplarını inceleyen komisyonlardan sorumlu olduğu bilgisine ulaştık. Yılmaz, 2007’de Tutku Yayınevine, 2008’de de Gizem Yayıncılığa 6. sınıf matematik ders kitabı yazmış. Adı geçen kişinin gelecek öğretim yılında (2011-2012) okutulacak kitaplar listesinde yazar olarak adını kullandığı 6. sınıf matematik kitabı bulunuyor.

Talim ve Terbiye Kurulunun, özel yayınevlerine ait taslak ders kitaplarını incelerken kayırma ve rüşvet ilişkilerini engellemek amacıyla yayınevi ve yazar bilgisini gizlemesi düşünüldüğünde bu atamanın vahameti daha da anlaşılır oluyor.  Olayın asıl vahameti, özel yayınevlerinin yıllık 300 milyon Tl.lik büyüklüğe sahip ücretsiz ders kitabı ihalesindeki payının sahip olduğu onaylı ders kitabına göre artış göstermesi. Yayınevleri, pazar payını artırmak için hazırladıkları taslak ders kitaplarının Talim Terbiyeden onay alması için her türlü yol ve yöntemi denemekten çekinmiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı 26 Nisan’da yaptığı ücretsiz ders kitabı ihalesinde ilköğretime yönelik 16 milyon 648 bin 888 matematik kitabı aldı. Bakanlık, bu kitapların her biri için (paketleme, dağıtım vb. hariç) ortalama 1,74 Tl. ödedi.

Abdülkadir Yılmaz matematik öğretmeni iken Bakanlık müfettişliğine, oradan da Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın teklifi ve Cumhur Bakanı Abdullah Gül’ün onayı ile 30 Nisan 2010 günü Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atandı.

Bir not daha: Bu kurul üyesinin işbirliği içinde olduğu yayınevinin ilköğretim okullarına ait 14 matematik kitabı bulunuyor. İlköğretimde sekiz sınıf olmasına rağmen farklı isimler altında da olsa aynı şirkete ait 14 ilköğretim matematik kitabının bulunması ise ayrıca dikkat çekici bir duruma işaret ediyor. Şirketin birinci sınıflara yönelik Talim Terbiye onaylı üç matematik kitabı var.

MEB’DE YSK BENZERİ İHALE

Milli Eğitim Bakanlığı, özel yayınevlerinden alacağı ders kitaplarına ek olarak kendi kitaplarının basım ihalesini de yaptı. İhale birkaç matbaa arasında pay edildi. Anlaşmaya göre kitapların forması 90 kuruşa basılacak. Örneğin 10 formalık, yani 160 sayfalık bir kitabın sadece basım bedeli olarak matbaacılara 900 kuruş ödenecek. İhaleyi alan matbaacılar açıcından güzel para.

Yüksek Seçim Kurulunun, oy pusulası basım ihalesini 12 milyon Tl. ye alan da itiraz gelince 900 bin liraya basarım diyen de aynı matbaa. Milli Eğitim Bakanlığının ders kitapları basım ihalesi de bundan farksız. Biri çıkıp da yarı fiyatına basarım demediği için yıllardır oradan bir ses çıkmıyor. 


***

Eğitim Sen’e yönetici değil, lider lazım

Eğitim Sen, birkaç gün sonra (13-15 Mayıs) 4. Olağan Genel Kurulunu yapacak: Genel merkez yöneticileri ve KESK delegeleri seçilecek. Ben de bugün, Eğitim Sen’in her genel kurulu öncesinde veya sonrasında olduğu gibi olağan yazılarımdan birini yazıyorum. Bir ara, Eğitim Sen’de isimler dışında değişen bir şey yok diyerek 2008’de yapılan 3. Genel Kurula dair yazılarımdan birini yeniden yayımlamayı düşündüm.  Fakat söylemem gereken yeni şeyler olduğunu fark edip bu düşüncemden vazgeçtim.

Söylemek istediğim şu: Eğitim Sen, TÖS ve TÖB-DER geleneğine vurgu yapmasına rağmen yakın tarihimize damga vurmuş bu iki eğitimci hareketinde gördüğümüz liderleri ortaya çıkaramadı. 12 Eylül’ün ardından yaşanan mücadeleci toparlanma süreci de lider yaratmaya uygun bir zemin olmasına rağmen öğretmen hareketinin tarihine adını yazdıracak Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Gültekin Gazioğlu gibi bir lider çıkaramadı.

Liderden kastım, Vikipedi’nin tanımındaki gibi “topluma yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zekâ ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan ve gücünü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak çevresini etkileyen” kişidir. Görüldüğü gibi lider için anahtar sözcük sezgi, zekâ ve bilgidir. TÖS ve TÖB-DER’in liderliği, bu üç kavramı taşıyan, dolayısıyla entelektüel şahsiyetlerden oluşurdu. Fakir Baykurt, Dursun Akçam ve Gültekin Gazioğlu’nun unvanlarından sendikacılıklarını çıkarsak bile onları iyi bir eğitimci, yazar ve bir aydın olarak görürüz. 

Böyle bir verasetin varisi olmasına rağmen Eğitim Sen, yöneticilerini hâlâ kendisini “eylemde” kanıtlamış kişiler arasından seçme eğiliminde. Bu da eğitim konularında fikir yürütecek, eğitimci kimliği ile model olacak isimlerin bir türlü ortaya çıkmasına engel bir durum. Elbette lider aynı zamanda “eylem adamı” da olmalı, fakat Peter McLaren’in deyimi ile “bilinçli eylem” (praksis) için “bilinç” olmazsa olmaz zorunluluktur.

Benim Eğitim Sen üyeliğim, sendika hakkı mücadelesiyle geçti; örgütlenme hakkının yasallaşması öncelikli hedefimizdi. Şöyle ya da böyle bu mücadele kazanıldı. Şimdiki mücadele ise kitleleri ikna etmek, doğru politikalara yönlendirmek ve kusurlu görülen alanları iyileştirmek üzere akılcı çözümler önermektir. Ki, bu da daha çok zihinsel düzeyde yürüyen bir mücadeledir. Bu mücadele için gerekli olan ise entelektüel kapasitesi yüksek, lider adayı yöneticilerdir.
Umarım bu kez Eğitim Sen Genel Kurulu beni yanıltır; çünkü eski bir üyesi olarak artık sitayiş yazmak istiyorum.