“Sadece iyi oynayan biri bana fazla bir şey ifade etmez ama mesela art arda yüzden fazla final kazanan atlet Edwin Moses gibi fazladan bir şey yaparsa çok etkilenirim. Çünkü o kadar iyi olup o kadar kazanınca bezmek insani bir şeydir. Ama Moses buna rağmen çarşamba günü dünya çapında yarış çıkartıp pazar günü daha iyisini yapma tavrını hiç bozmadı. Bunu başaran gerçekten büyüktür ve bir sporcudan ötedir.

Bu niteliği tüm olağan üstü sporcularda görürsünüz. Hangi sporu yaparlarsa yapsınlar… Kimilerinin içinde taşıdığı bir kültürdür bu ve aslında bir nitelikten de ötedir. Bu bahsettiğim şeye sahip oyuncuların mükemmelliğinin hem zor hem de ne kadar zor olduğunu belirler. Bu sporcular her an bir şeyi kanıtlamaları gerektiğini hisseder ve kanıtlar. Harikadır. Sadece yetenekle ilgili değildir. Her ufak ayrıntıyı hassas ayarlama meselesidir.”

Johan Cruyff’un yazdığı ‘Benim Oyunum’ kitabından bir alıntı ile yazıya başlamak istedim.

Eğer futbol ile ilgili bir değerlendirme yapmak gerekiyorsa ki hele hele Avrupa futbolu ile ilgili, bunun başlangıç noktası Cruyff olduğuna inandığımdan ondan başlamak istedim. Bir de, bir konun içerik değerlendirme örneğinde muhakkak bu konudaki en bilgin kişi üzerinden gitmek gerekir ki örnek tartışılmasın ve ikna edici olsun.

Futbol tarihimizdeki en kaliteli lejyoner oyuncularımıza sahip olmamız ve Avrupa’nın en iyi beş liginde, ağırlıklı olarak ilk üç-ilk beş takımların içinde oynamaları-oynadıkları takımların kültürel yapısının ve beklentilerinin ve tarihsel derinliklerinin Cruyff’un değerlendirmesinin içinde saklı olduğu bir gerçektir.

Bunun bizim ligimizle veya bizim yöresel futbol yapımızla, kırık dökük kültürel içeriğiyle bir ilgisi yoktur. Bunu açıkça ortaya koyalım ki kimse bir beklenti içine girmesin.

Peki bu beklenti ve hedefler doğrultusunda Liverpool’da, Juventus’da, Lill’de, Milan’da, Leicester’de oynayan oyunculara oynatılması gereken oyunun karşılığı ne olmalı?

Öncelik olarak, kazanama stratejisi üzerine kurgulanan taktiksel bütünlüğün ikna edici ve sonuç odaklı olmak zorundadır. İkinci bölgede, topu rakibe vererek savunma stratejisi üzerine kurgulanan oyunun temel prensipleri ve buradan karşı atak stratejilerinin formatı ve geçişin nasıl olacağı çok net olmalıdır ki ilk iki maçta bunu başardık.

Ama topa sahip olarak üçüncü bölgede oyunu oynamak için farklı stratejilere ve geçiş oyunlara ihtiyaç vardır. Bu konuda, Sergen Yalçın’ın Beşiktaş üzerinde oynattığı üçüncü bölge oyunundaki başarılı kurgu çok iyi örnek teşkil etmekte. Kadrosunun çok donanımlı olmamasına rağmen, aynı kazanma arzusu içinde bu strateji benimsetip oynatmak ve oyuncularında aynı dirayette cevap vermesi iyi bir antrenörlük meziyetidir.

Cuyff’un dediği gibi “Etkin hücum yapmak çoğunlukla tekniğin, alan kullanımın, önde savunmanın ve topa presin doğru uygulanması meselesidir.”

Hem ikici bölge hem de üçüncü bölge oyun stratejilerinde, oyuncu kalitesi ve görev tanımlarının çok net belli olması gerekir. Bir kulüp takımı gibi sürekli çalışma imkanına sahip olmayan Milli Takımın, muhakkak elindeki bu kurguları en iyi oynayabilecek oyuncularla sahaya çıkması gerekir ve hatta, mümkün olmadıkça sonuç istenilen beklentide devam ediyorsa sahada maçı bu kadro ile bitirmek gerekir. Çünkü milli takımlar sonuç odaklıdır.

Şenol Güneş her üç maçın 65-70 dakikalarının sonrasında oyun kurgusundaki en önemli yetenekler olan Hakan ve Yusuf’u çıkartıp, savunma ağırlıklı oyuncular alması üzerine, oyunun kontrolünü her üç maçta da rakip takım vermiş oldu. İlk ikisindeki bizim lehimize olan frikik golü ve kırmızı kartın yarattığı kırılma anları maalesef üçüncü maçta olumsuz olarak skora yansıdı.

Bu değişikliklerin ilk iki maçında yer alan, son maçta ilk on bir de olan ve oyun içinde gel-gitler yaşatan Caner tercihine değinmek istiyorum.

Tekrar Cuyff’tan feyz almak gerek.

“İş çalıştırıcılara geldiğinde doğru adamı doğru yere getirmek için insan ruhunu çok iyi bilmek gerek. Birçok takımın bu tarz mücadelelerde nasıl debelendiklerini gördükçe bu yüzden şaşıyorum. Kötü seçimlerin etkisi yıllarca sürecek feci sonuçlara varabildiğini sıklıkla görüyoruz.”

Final takımı olabilmek için sadece 65-70 dakika yetmez, 90 ve 90 artısı ne kadar olursa olsun bitiş düdüğüne kadar, doğru oyun doğru takımla ve aynı kazanma istek ve arzusuyla devam etmelidir.