Milli Takımda antrenör değişikliği ile elde ettiği başarının dayanaklarını, Montella ile yerli antrenörler arasındaki temel farklılıkları iyi analiz etmek için oyun kurgusunun ve oyun prensiplerinin temel yönlerini iyi anlamak-anlatmak gerek. 

Bu yüzden biraz başınızı ağrıtacağım… 

‘Total Futbol’ ve ‘Katenaçyo’ iki ayrı sistem bütünlüğüne sahip iki farklı oyun taktiği ile işe başlamak gerek. 

Tanımlarındaki kurguların güçlü ve zaaf yönleri kurumsal değerlerini yol haritası olarak kullanmak istiyorum. Çünkü, bugün oynanılan futbolun temeli bu iki sistemin ayrıntıları üzerinden çıkarılan prensipler üzerine kurgulanmıştır. 

Total Futbolda, topa sahip olmaya dayalı prensiplerini Michels ve Cruyff’un yaptıkları birçok şeyle oyun tarzını elit seviyeye taşıdılar. Futbol adına kurgulanan bu sistematik oyundaki esas mesele, oyunu en geriden paslaşarak kurmaya başlamak ve alanları kullanarak pozisyon aramaktı. Aynı zamanda bu yapıda rakibe önde baskı yapmak da çok önemli. 

Cruyff bu kurgunun temel değerlendirmesini şöyle yapmaktaydı: ‘’Dediğim gibi, santrfora ilk savunmacı, kaleciye ilk hücumcu olduğunu anlatarak ve savunmacılara oyun alanının uzunluğunu belirleyeceklerini öğreterek gelenekseli yıkma peşindeydim. Oyuncu hatları arasındaki mesafenin on ila on beş metreden fazla açılamayacağı anlayışını temel alıyordum. Top kapıldığında alan yaratılması ve top rakipteyken safların sıklaşması gerektiğini herkesin anlaması şarttı. Buysa gözlerin birbirinin üstünde olmasıyla mümkündü. Bir oyuncu koşmaya başladığında diğerleri onu izlemeliydi.’’ 

İşin özü; savunma oyununda mümkün oldukça az zaman harcamak ve topa sahip olunduğu an itibariyle çok alan kazanıp ve yüksek pas yüzdesine dayalı set oyunu kurgusunda kalmak ve topun kaybedildiği anda ise hemen prese başlayarak rakibin alanını daraltmak üzerine oyun kurgulanmıştı. 

 Burada gözden kaçan ayrıntı savunma kurgusundaki zaaflardı. 

Peki tamamen savunma kurgusu üzerinden oyunu planlayan Katenaçyo nedir? 

Orta sahadaki üç oyuncuyu da defansif oyunculardan seçen ve libero ile defans oyuncusu sayısını 5’e çıkartan Herrera ile başlayan süreç, ünlü İtalyan defansı tabirinin de temellerini atmıştır. Böylece 5-3-2’nin çeşitli varyasyonlarını uygulayan Herrera’nın kontra atak ve defanstan gönderilen uzun toplar ile etkili olma konusunda ustalaşmıştır. Bu taktiğin en önemli oyuncusu üçlü orta sahanın ortasında oynayan merkez orta sahadır. Oyun kurucu olarak oynayan bu oyuncunun hem geriye gelip top alması hem de önünde oynayan forvet oyuncularına ofansif olarak yardımcı olması gerekmektedir. Forvetlerden de en az birinin uzun boylu, kuvvetli ve çevik olması gerekir.  

Burada gözden kaçan ayrıntı ise hücum oyunun kurgusundaki zaaflardı. 

Total futboldaki ayrıntıda, pasa dayalı oyun için bu oyuna uyum sağlayacak oyuncu yetiştirilmesi gerekir. Yani bir üretim mekanizması süreci söz konusudur. Hollanda ve İspanya bunun üzerine bir organizma kurmuştur. Oyuncu kalitesi olmazsa olmazdır. 

Savunma prensipleri üzerine oynatılan oyunda ise, teknik donanım olarak orta seviyede olan bir oyuncuya bu prensipler öğretildiğinde takım içinde yer bulması kolay olmasıydı. İtalya futbolu bunu kullanmıştır. 

Ama günümüz futbolu, hangi sitem ile oynanırsa oynansın, savunma ve hücum prensiplerinin iç içe geçerek oluşturulan taktiksel bir oyun bütünlüğüne sahiptir. Artık ne tek hücum oyunu ne de savunma oyunu olarak bir değerlendirme yapmak söz konusu olamaz. Her iki yönü iyi oynayan bütünlüğe fazlasıyla ihtiyaç vardır. 

İtalyan futbolu, zaman içeresinde kendi ekolü olan Katenaçyo prensiplerinden asla vaz geçmeyerek total oyunun gerekliliklerini de içine alarak zamanın oyununu oynamayı başarmıştır. Avrupa Şampiyonluğunu kazanan İtalya Milli Takımı, Mancini ile bunu fazlasıyla göstermiştir. Ancelotti, Conte, İnzaghi ve Pioli de bu konuda oldukça başarılı olmuşlardır. 

İtalya’da yabancı teknik direktör çalışması zordur. Oradaki taktiksel içerik kendine has donanıma ihtiyaç duyar. Ama, dışarı giden İtalyan teknik adamlar da oldukça başarılı oldular. 

İşte, Montella’nın Adana Demirspor ve Milli Takımdaki başarısını anlamak-anlatmak bu kadar meşakkatli bir iştir. 

Tüm bu anlatımlar üzerinden, Türk kökenli teknik direktörlere baktığımız zaman nereye oturtacağımız konusunda yaşadığımız çelişkinin de ne kadar doğru olduğu ortaya çıkmakta.  

Burak Yılmaz’ı bu sürecin dışında tutuyorum çünkü hala teknik direktör değil. 

Okan Buruk’un da yaklaşmasıyla Fatih Terim, Şenol Güneş ve Abdullah Avcı bizim öğretilmiş çaresizliklerimizdir. 

Hiçbir taktiksek bütünlüğe ve felsefeye sahip olamayan bu teknik adamlar, sadece dışsal motivasyon ve oyuncu yetenekleri ile, oyuncularla kurdukları feodal ilişkiler sayesinde sonuç almaya çalışan çalıştırıcı konumundadırlar. 

Şenol Güneş’in Avrupa Şampiyonası için yaptığı 75 günlük kampta oturtamadığı ve başarısız olduğu taktiksel bütünlüğü Montella 7 gündü oturtması tesadüf değildir. 

Montella’nın Samet, Yunus ve Yusuf’u getirdiği noktaya baktığımızda, Okan Buruk’un Nelson ile Oliveira ile yaşadığı sorunları kıyasladığımız zaman; üretme gerekçeleri ile yok etme gerekçeleri işin aslını net olarak ortaya koymaktadır.  

Fatih Terim’in derin ilişkilerine girmiyorum bile… 

Aynı şekilde, Okan Buruk’un oyuncular iyileşene ve form tutana kadar, bir türlü sağlayamadığı oyun bütünlüğü- çünkü oyuncu kalitesi üzerinden her şeyi tasarladığı için-ancak oyuncuların olması gereken performans seviyesin gelerek sonuç alması da aynı şekilde önemli bir kıyastır. 

İyi bir çalıştırıcıya sahip takımların, bölgesel dizilişleri ile grup taktiklerindeki ayrıntılar maç içinde belirginleşerek görünür hale gelmektedir. Yine başka bir ayrıntı olan teknik direktör kıyaslamasına ise, takımın ne oynadığının ayrıntısı-11 oyuncunun görev tanımı içerisinde sayısal diziliş şekli TV ekranında bile net olarak görünmesi mümkündür. En son iki Milli maçta bu görsel tanım net olarak belli oldu.  

Bu disiplinin gerekçesi; futbolcuların Montella’nın donanımlarına olan güvenidir. Çünkü, antrenman sahasında, analiz odasında, soyunma odasında ve maçta bir bütünlük ve sonuç alma üzerine verilen tüm bilgi ve görevlerin karşılığı olduğuna inanmıştı futbolcular. Bu güvenin karşılığı Montella’nın sahip olduğu mesleki donanımdır. 

Nzonzi ve Pirlo’nun Terim eleştirileri, Saiss’in Güneş eleştirisi ve Nelson ile Oliveira’nın Buruk eleştirileri ve bu futbolcuların neredeyse imha edilmeleri de mesleki açıdan neyin karşılığı olduğunu anlamamız için önemli bir içerik değerlendirmesine sahiptir. 

‘Futbol basit oyundur, zor olan futbolu basit oynamaktır’ 

Bizim için kolay olan ise, futbolun tüm gelişimleri için gerekli olan bilgiyi reddetmektir ve bu feodal yapı içindeki kaostan beslenmektir.