Hapishane arkadaşınızı, vekil olarak da olsa, başkanlık makamında oturmuş TBMM Genel Kurulu’nu yönetirken izlemek başlı başına keyif. Hele de öyle “mudāḫale” edince!

 Sırrı Süreyya Önder’den ve YSP Mardin Milletvekili B. Güneş Altın’ın konuşmasına “mudāḫale”si istendiğinde yaşananlardan söz ettiğimi anladınız sanırım.

 B. Güneş Altın seçildiği şehrin “çok dilli, çok kültürlü” yapısına göndermeyle sözlerine Kürtçe, Arapça selamlayarak başladı ve “malum hassasiyetler” “Türkçe konuşsun” diye “mudāḫale” etmesini istedi ya Sayın Başkan’dan… Ondan da o kürsüden duymaya alışmadığımız demokratlık ve bilgelikteki şu “mudāḫale” geldi: 

 “Anlamayacak bir şey yok. Kürtçe, Arapça Mardin halklarının çeşitliliğine, çokluğuna izafede bulunarak dinleseydiniz, onların diliyle selamlak istiyorum dedi. Bana müdahale edin dediniz. … Çanakkale’de yan yana hayatını veren insanlar bunlar. O gün işgal eden İngiliz’e, Fransız’a karşı… Bu ülkede İngilizce, Fransızca resmi eğitim dili oluyor. Burada benim selamlamaya müdahale etmemi istiyorsunuz. Ben buna müdahale etmeyi başta ayıp olarak görüyorum.”

 Sayın Başkan “ayıp olarak” görse de “mudāḫale” etti işte. İYİ Parti Grup Başkanvekili de o “mudāḫale”ye “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dili bellidir. Kimsenin ana diliyle problemimiz yoktur. Meclis’i Mebusan’dan beri bu ‘Türkçe’ olarak şerh edilmiştir” diye itiraz edince “mudāḫale”yi bir doz artırdı: “Dervişoğlu, dedi ki ‘Şerh ediliyor.’ Şerh etmek Arapça, Türkçe’yle alakası yok. ‘Vekil de Arapça selam vermiş. Buraya girersek çıkamayız.

 Bir tek; “Benden yapmamı istediğiniz şey, ‘müdahale / mudāḫale’ de Arapça” demediği kaldı!

 Bu müdahale konusu önemli. TDK Sözlük Arapça kökenli sözcüğün karşılığında “karışmak, araya girmek, el atmak” yazıyor.

 Bir şeye müdahale edip düzelttiğimiz de oluyor, bozduğumuz da! Bazen de hiçbir şey değiştiremediğimiz.

 Türkiye’nin bir numaralı sorunu, zamlar ve vergi artışlarıyla iyice katmerlenen hayat pahalılığı. Şimdi muhalefetin müdahale etmesi gereken şeylerin başında bu var.   

 SOL Parti, “Zamlara, pahalılığa artık yeter” diyerek, memleketin dört bir yanında sokaklara, meydanlara çıktı, çıkıyor. Müdahale ediyor. En doğru mücadele şekli de müdahale şekli de bu! Sonuç alınması ise ancak muhalefetin tüm kesimlerinin benzer ve ortak müdahaleleriyle yaygınlaşmasına, büyümesine, toplumsallaşmasına bağlı.

 Sayın Meclis Başkan Vekili’ninki de SOL Parti’ninki de düzeltmeye dönük müdahaleler. 

 Levent Gültekin’in Kılıçdaroğlu ile aralarında geçtiğini ileri sürerek söyledikleri de bir müdahale ya da müdahale ile ilgili! Hem de siyasete yapılabilecek en ağır müdahalelerden biri ve “tümüyle hayal ürünü” gibi bir açıklamayla geçiştirilemez. 

 Bir muhalefet liderinin, dahası “birleşe birleşe değiştireceğiz” diye kitlelerden seferberlik isteyen bir siyasinin “Ülke bitti, hiçbirimizin kurtarma şansı yok. … Benim kendi adaylığımı engelleme şansım yok” gibi dehşet verici şeyler söylediğini eleştirel aklımın süzgecinden geçiremiyorum. Ancak, iddia sahibi Kılıçdaroğlu’nun “çok saygı duyduğu” ve yakınında olmuş bir gazeteci! Jahrein’in hakaretleriyle kıyaslanamayacak sonuçları olacak bu konuda Kılıçdaroğlu’nun bizzat konuşmaması da eleştirel aklın süzgecinden geçmez!

 Bir başka müdahale örneğini de Vilnius’a NATO toplantısına giderken Erdoğan sergiledi. Tıpkı “Verin papazı alın papazı” müdahalesi gibi, “Açın AB kapısını, açalım İsveç’in kapısını” dedi. Çok net ve sert!

 Bu müdahalenin üstünden 24 saat geçmeden İsveç’in kapısı açıldı. Ya AB kapısı?

 Hadi ben bir şey söylemeyim de siz içinizden sayın; bakalım AB kapısı, açılması söyle dursun, kaça geldiğinizde aralanacak! Yoksa bu da bir şey değiştirmeyen müdahaleler sınıfına mı girecek?