Ülkenin yarısı “şeriat” tehdidini dillendirirken CHP bu tepkilere kulak vermedi. Muhalefet partilerinin durumu ve oynadıkları rol aynı zamanda 28 Mayıs sonrası yeni Türkiye siyasetinin nasıl dizileceğini de gösteriyor.

Muhalefet, elde benzin yangına doğru koşuyor
Fotoğraf: CHP

Sosyal demokrat bir partinin ekonomide piyasaya tapması toplumsal yaşamda da muhafazakâr değerleri temel alması Türkiye için bile çok rastlanır bir şey değildi. CHP bu konuya dair tüm bilinenleri alt üst etmeyi başardı. 

Mesele sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşı mahalle sevgisinden kaynaklı jestlerin çok ötesine geçmiş durumda. Kendine parti içinde ilerici devrimci diyenleri dinlerken insan şaşkınlığını gizleyemiyor. Son olarak CHP Grup başkan Vekili Ali Mahir Başarır’ın basın toplantısında kullandığı ifadeler.

Başarır “gül gibi gençlerin ateist olmasına” çok içerlemiş ve bu konuda iktidara çok sitem etmiş. Muhalefet dili böyle olduktan sonra iktidar neden her yere İHL’ler, kuran kursları açmasın. Neden kindar ve dindar nesil talep etmesin. Şu son günlerde en çok konuşulan varlığı bile tartışma konusu olan laiklik düşmanı danışman meselesi bile CHP seçmenine “ne yaşıyoruz” dedirtmek için yeterli değil mi? Ya Kılıçdaroğlu’nun hala muhafazakâr oyların peşine düşmesi ve bu konuda istediğini alamayınca suçu ‘ulusalcılar’da bulmasına ne demeli? Bir CHP yetkilisi her an çıkıp “AKP karşısında laiklik ve demokrasi mücadelesi verenlerden özeleştiri isteyebilir. İş o noktaya kadar taşınmış durumda. 

‘CAMBAZA BAK’ HİKÂYESİ 

İktidar politikaları ile ülke adım adım şeriat yönetimine doğru ilerliyor. Hedeflerine ulaşmada talaşları temizleyecek her başlık tartışmaya açılmış durumda. Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerin yetkililerine bu konudaki suskunluklarının nedenini sordum. Bir CHP’li yetkiliden aldığım yanıt çok ilginçti: “AKP gündem değiştirmek ve tabanına mesaj vermek istiyor. Memleketin esas gündemi bu değil.” 

Tespit önemli. Ama iki noktaya itirazım var. 

CHP yetkilisinin bu tespitine bakarak partinin hayat pahalılığı ve yoksulluk karşısında ortalığı ayağa kaldırdığını düşünmek yanlış olmaz. Ama durum öyle değil. Bakan Mehmet Şimşek’e “bu uygulamalarda neden geç kaldınız” diyen sert eleştiri dışında yeni bir şey duymanız imkânsız. Yani ekonomide yapılacak bir şey yok, olanı da Şimşek geç de olsa götürüyor. Resmi muhalefetin ülkenin yaşadığı büyük yıkım karşısında aldığı tutum bundan ibaret. Bu birincisiydi. İkinci itiraza gelirsek. 

Laiklik ve gericiliğe karşı mücadele, sadece içki meselesi değildir. Kadın haklarıdır, eğitimdir, işçinin alın teridir, kısacası tüm toplumsal alanın dizaynıdır. Buradan geri çekilmek tüm bu alanı iktidar ve onun yandaşlarına bırakmak olur. Bu yüzden “iktidarın gündem değiştirme oyunu nedeniyle hamle yapmıyoruz değerlendirmesi çok gerçekçi görünmüyor. 

DEĞİŞİMCİLER NEYİ SAVUNDU 

Bir de CHP’nin “Değişim” diyen kanadı var. Önemli bir talep. Ülkeyi değiştirmeye karar verdiğinize göre partinizi de ona göre dizayn etmeniz gerekiyor. Peki değişimciler neyi savunuyor. 

Bir avuç sermaye sahibinin her geçen gün daha zenginleştiği bir düzeni mi yoksa kamucu halkçı bir yaklaşımı mı esas alıyor. 

Ülkenin demokratikleşmesi için ne öneriyor? Başta Kürt sorunu olmak üzere temel konularda var olan parti yönetiminden farkları nelerdir. Laikliğin kazanılması tekrar gündeme gelecek mi? 

Hadi tüm bunları geçtik. Daha demokratik bir parti ve siyaset nasıl mümkün olacak? Bunların hepsi bizde var deniliyorsa gerçekten değişmeye ve değiştirmeye gerek var mı? 

CHP NEDEN ÖNEMLİ? 

Ülke gündeminde, özellikle de muhalefetin gündeminde partilerin iç meselelerinin olması çok alışıla gelmiş bir durum değil. Bundan parti yönetiminin de rahatsız olması çok anlaşılır. Öte yandan konunun bir başka boyutu var ki siyasetin bütününü ilgilendiriyor. 

Ülkenin en az yüzde ellisi rejimin değişmesini istiyor. Seçimlerde yaklaşık 25 milyon yurttaşın tercihi olarak ortaya çıkan bu durum, Haziran İsyanından, 16 Nisan referandumuna oradan 31 Mart seçimlerine her zaman aynı kaldı. O yüzden bugün tartışılan şey CHP yönetiminin hareketsiz kalması değil aynı zamanda Gezi’de, referandumda, İstanbul seçiminde, ENSAR’da, Akbelen’de yan yana duranların önemli bir kısmının siyaseten tribüne çekilmeleri. Bunun da oy verdikleri parti eliyle yapılmış olması. 

AKP ve onun uygulamalarına karşı güçlü bir itiraz mayalanıyor. Çok açık ki bu gelişecek ve mücadelenin içinde CHP’liler de olacak. 

Seçim sürecinde yaşanılanları bir kenara bıraksak bile geçen 100 günün sonunda şunu sormamız gerekiyor. CHP yönetimi gelişen muhalefetin bir parçası mı olacak; yoksa örgütüne, seçmenine, hala tribünde kalın çağrısı mı yapacak?