Pazar günü, AHaber izlenen bir mekânda, yan masadaki kadınların konuşmalarına kulak misafiri oldum. Belli ki muhalif ve öğretmen olan kadın, duvarda asılı televizyonu diğerlerine göstererek “Korkuyorum” dedi.

Televizyon Erdoğan’ın İstanbul Bağcılar’daki toplu açılış törenini gösteriyor, insanların akın akın gelerek alanı tıklım tıklım doldurduğunu anlatıyordu. Anlaşılan, AKP’nin ekrandan izledikleri “görünürlüğü” morallerini bozmuştu.

Kendisini muhalif görüp, Kılıçdaroğlu kazansın diye de dualar eden kim bilir ne kadar insan kulak misafiri olduğum masanın ruh halini paylaşıyor? Bunu, başta CHP, herkesin çok iyi düşünmesi lazım!

İnsanlar, 31 Mart 2019 gecesi, AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda Binali Yıldırım’ın “Bu saat itibarıyla İstanbul seçim sayıları, gayri resmi sonuçları 31 bin 124 sandıkta tamamlanmış bulunuyor. Bu sonuca göre İstanbul’da seçimi kazandık.” dediğini kelimesi kelimesini hatırlamayabilirler. Ancak, bilinçlerinin derinliğinde birlerinin Üsküdar’ı geçmek için atı çoktan eyerlediği var!

Seçime 40 gün kalmışken, seçim güvenliği konusu sandıkların başında birilerinin bulundurulmasından öteye taşınamazsa sonuç üzücü olabilir!

Kulak misafiri olduğum masadaki korkuyu silip süpürecek, yerine cesareti koyacak, onları değişim için canla başla çalışan aktif yurttaşlar haline getirecek olan, muhalefetin, demokratik ve meşru araçlarla, tüm azametiyle sokakta görünür olmasıdır.

Günlerdir başka ülkelerin otoriter rejimlerdeki seçim deneyimlerinden bahisle, sandığa ne giriyorsa sandıktan onun çıkmasının yolunun da sandıklar önlerine konulmadan çok önce muhalefetin kendisini ve gücünü sokaklarda görünür kılmasından geçtiğini yazıyorum.

Otoriter rejimlerin mitinglere falan izin vermediği yerlerde de insanlar farklı simgelerle sokakta görünür olarak iradelerinin çalınmasına izin vermeyeceklerini ilan ediyor, birbirlerine cesaret ve mücadele azmi bulaştırıyorlar.

Emperyalizmin organizasyonu diye eleştirilen kimi “renkli devrimler”de kullanılan simge “renk kodları” da, muhalefeti sokakta görünür ve güçlü kılmanın aracı olarak toplumsal mücadeleler tarihinden öğrenilen derslerin sonucuydu.

Burkino Faso’da tahta kaşıklar, Tayland’da sarı lastik şişme ördekler, Belarus’ta kolda beyaz pazubantlar, Hong Kong’da sarı şemsiyeler, pek çok ülkede boş tencere ve tavalar, bizde Gezi’de gördüğümüz Guy Fawkes maskeleri ya da Susurluk’tan hatırladığımız ışıkları yakıp söndürme eylemleri muhalefeti görünür kılmak ve otoriter rejim sahiplerini olası niyetlerinden caydırmak için kullanılan simgelerdi.

CHP’li Oğuz Kaan Salıcı, dün Cumhuriyet’teki röportajında, seçimde paramiliter tehlike için kamuoyundaki kaygıların “haksız ve anlamsız” olmadığını söylemiş, “Paramiliter grupları da akıllarının ucundan dahi geçirmesinler. Hakkımızı yedirmeyiz, uysal koyun saymasınlar bizi.”, demişti.

Tamam, saymasınlar! Ama biz de röportajların ve sandıklarda yeterli temsilci bulundurmanın uysal koyun sayılmamaya yeteceğini sanmayalım! “Otoriter rejim” saptamamıza inanıyorsak, SADAT’ın önünde ve Adalet Yürüyüşü’ndeki gibi görünür olmanın şimdi de tam zamanıdır.

1 Mesaj 1000 Nokta” sloganıyla Edirne’den Kars’a ülkenin dört bir yanında “Taliban ittifakını yenmek ve bu rejime son vermek için ortak adayı (Kılıçdaroğlu) destekliyoruz” bildirileri dağıtan, Zonguldak’tan Edirne’ye halk yürüyüşleri düzenleyen SOL Parti, muhalefeti sokakta görünür kılmak adına önemli işler yapıyor.

Şimdi muhalefet için “elzem” olan, kulak misafiri olduğum masadakilerin yüreklerinden korkuyu, akıllarından da kuşkuyu silecek bir “görünürlük”tür!