Ülkede gencinden emeklisine, işçisinden esnafına kadar herkes kaygılı ve mutsuz. İktidarın bahçesinde top koşturan çift maaşlılar, beşli çete, pudra şekeri sevicileri ve Saray'da oturanlar için ise ülke güllük gülistanlık.

Mutlu insanlar ülkesi Türkiye

Mutluluk araştırmalarına göre Türkiye dünya liginde 94. sırada. Yine 2020 yılında yapılan Yaşam Memnuniyeti Anketi'ne katılan gençlerin yüzde 77,1’i çalıştığı işin ücretinden ve koşullarından memnun olmadığını söylemiş. İş arayan gençlerin sadece yüzde 32’si geleceğe umutla bakıyor.

Rakamlar ortada diğerlerine bakmaya gerek bile yok. Memlekette işler iyi gitmiyor. Ama iktidar tam tersini savunuyor. Memleket hızla büyüyor, huzur var, neşe var, umut var. Peki yanlışlık nerede? Aslında yanlışlık yok. İktidar yakın çevresi üzerinden bir değerlendirme yapıyor ve sonuçta tozpembe bir dünya çıkıyor. Çünkü o mahallede gerçekten hiçbir sorun yok.

KİM BU MUTLU İNSANLAR?

EN AZ İKİ MAAŞ ALANLAR: Neredeyse iki farklı koltukta oturmayan AKP’liye geri zekalı muamelesi yapılan bir dönemden geçiyoruz. Üstelik sadece kendisine değil. Eşine, çocuğuna, yeğenine de maaş bağlanıyor. Kimse devlet memuru maaşlıyla nasıl yalıda ya da villa da oturduğunu sormuyor. Bırak oturmayı nasıl satın aldığını da soran yok. Kapısının önünden geçmediği kuruma yönetici atanırken liyakat derdi de yok. Bu insanların keyfi yerinde olmasın da kimlerin olsun.

BEŞLİ ÇETE VE TAŞERONLARI: Kamunun tüm parası müteahhitlere akıtıldı. Nerede büyük kamu ihalesi varsa bu beşli inşaat şebekesine gitti. Bu beş firmaya sadece 2010-2020 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönem içinde toplam 128 kez vergi, resim ve harç istisna belgesi indirimi sağlandı. Cengiz’in 2014-2020 dönemleri arasında aldığı ihalelerin toplam bedeli ise kayıtlara, 22 milyar 138 milyon TL olarak geçti. Gerisini varın siz düşünün. Hanlar, hamalar, jetler hepsi bunlarda. Bir de bunların taşeronlar var. Doğayı yağmalamada yardım için sıraya girenler. Henüz jetleri yok ama iyi araçlara binip lüks bir yaşam sürüyorlar. Hem de ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmadan.

PUDRA ŞEKERİ SEVENLER: Bunlar ilk dönem AKP’lilerin çocukları, yakınları ve çalışanları olarak kodlanabilir. Şimdi hepsi devlette 'kadrolu ihale takipçiliğinden' köşeyi dönmüş durumda. Suç dosyaları da kabarık ama ceza almayacaklarından eminler. O kadar ki uyuşturucu kullanırken ya da etrafa rastgele ateş açarken görüntülenmekten rahatsız değiller. Kokaine pudra şekeri diyecek kadar yüzsüzler. Muhaliflere küfürler eşliğinde tehditler eder, ihbarda bulunur fırsatını ele geçirse tekmeler. Bilir ki tüm bu yaptıkları kötülükler karşısında iktidar tarafından ödüllendirilecek. Bunlar “AKP’nin çocukları” olarak nam saldı ortalığa.

MEDYANIN SİLAHŞÖRLERİ: Hayatlarında habere gitmemiş AKP iktidara gelene kadar kimsenin doğru dürüst ismini bilmediği onlarca kişi, gazeteci kılığına girerek aracılık, doya takibi yaptı. İktidarla yakınlılarını, gazetedeki köşelerini silah olarak kullandılar. Yaptıkları şeyler ortaya saçıldığında bile yüzleri kızarmadan dolaşabildi. ‘Makara kukara’dan, ‘10 milyon verirsen tamam’a kadar uzanan uzun bir liste var. Hiçbir birikimleri olmamasına rağmen uzman etiketiyle çıktıkları her kanaldan ayrı para alan bu isimlerin de keyfi çok yerinde.

SENDİKACASI, CEMAATCİSİ, MAFYASI: Dünyada üye sayısı en hızlı yükselen sendika Türkiye’de. Büyüme “başarısı” Memur Sen ve Hak İş’in emek mücadelesine verdikleri katkıdan daha çok, iktidarla kurdukları yakın temas sayesinde yaşandı. İktidarın bir dediğini iki etmediler. Karşılığını da aldılar. Yüksek maaşlı sendika yöneticiliği kariyeri ya vekillikle ya da bir KİT’in yönetim kurlu üyeliğiyle devam etti. Benzer zenginleşme tarikat, cemaat ve üfürükçülerde yaşandı. Tarikat evleri şatolara, şeyhler de CEO’ya dönüştü. Milyon liradan daha düşük değeri olan arabalara binmiyorlar. Vakıflara sağlanan desteklerle devasa servetleri yönetiyorlar. Ortalıkta bir de mafya bozuntuları var. Çöktükleri evler, iş yeleri, oteller her gün yeni bir haber olarak karşımıza çıkıyor. Rezillikler diz boyu.

VE SARAY’DA OTURANLAR: Dış basına göre dünyanın en zengin siyasetçileri. Sadece Cumhurbaşkanı değil, bakanlardan bir dönem başbakanlık yapan isimlere kadar sıra uzayıp gidiyor. Çoluk çocuk tüm aile bireylerinin gemi ve uçak filoları var. Bir evlilik yüzüğüyle başlayan hikayeleri 30 yıl sonra saraylarda devam ediyor. Bu zenginliği onlara verilen bir hak gibi milyonlarca insanın gözüne sokmaktan da çekinmiyorlar. Bu listeyi uzatarak “ne çok insan var” diye düşünebilirsiniz. Ama gerçekte 85 milyonluk bir ülke düşünüldüğünde yüzde 1 ile ifade edebileceğiniz küçük bir azınlıktan bahsediyoruz. Yani AKP’nin kendisinden.

ÜLKENİN BÖLÜNDÜĞÜ DOĞRUDUR

Türkiye’yi laik-muhafazakar, Türk-Kürt, Alevi-Sünni diye ayırmayı çok sevdik. Hâlâ da devam ediyoruz. Siyaset de bu dilin üzerinde kuruldu. İktidarı muhalefeti bu dilin üzerinden yürümeye devam ediyor. Oysa en somut gerçek bu düzenden mutlu olanlar ve mutlu olmayanların ayırımıdır. Ülkenin kaynakları üzerine çöreklenen AKP’li elitlerin ve yandaşlarının olduğu mutlu azınlık ile onların yarattığı ülkede eziyet çeken 80 milyonun arasında büyük bir uçurum var. 80 milyon insan bir avuç elit mutlu ve refah içinde yaşaması için her türlü eziyeti çekiyor. Gerçek bölünme tam burada. İktidar elitleri yüksek duvarlarla çevrili evlerinden çoktan terk ettikleri yoksul mahallelere ve o mahallenin insanlarına konuşuyor. Ama artık o seslerin davarları, zırhlı araçların pencerelerini aşmasına imkan yok. Sadece yankı yapıyor. O da şimdilik. Mlyonlar kendi sesini buluna kadar.