İslamcı faşizmi tanımak için Mısır ve Tunus iyi birer örnek. “Arap Bahar”ının yarattığı iklimi fırsata çeviren İhvan’ın hem Mısır’daki ana kolu, hem de Tunus’daki uzantısı hatırlanacağı üzere aynı kibir, hoyratlık ve arsızlıkla iş başına geldi. Gelir gelmez de İslamcıların alametifarikası olan güç zehirlenmesi yaşadılar anında. İlk icraat siyasal mühendisliğe soyunmak oldu. Yeni rejimin inşası için toplumsal dokuyla oynandı, şeriat yasaları dayatıldı, kendilerinden olmayanlara yaşam alanı tanınmadı.

Gerici dayatmalar toplumsal muhalefetle karşılaşınca da şiddete başvuruldu. Mısır’da Kıpti Hıristiyanlar, Tunus’ta seküler muhalefet hedef alındı. Mısır’daki azınlıklara yönelik katliamları Tunus’ta Şükrü Beliyd, Muhammed Brahimi gibi solcu politik liderlere yönelik suikastlar izledi. Zorbalıkta sınır yoktu artık. Kadınlar eve hapsediliyor, sendikalar kapatılıyor, öğrenciler hapsediliyor, grevler yasaklanıyor, sokağa çıkan herkese kurşunlar yağdırılıyordu. Bütün bunlar olurken de küresel güçlerle iş tutulurken, emperyalizmin bölgesel çıkarlarına “halel” getirilmiyordu.

İhvan kardeşliği bugünün Türkiyesi’ne benzer manzaralar sunuyordu her iki ülkede de. Yağma ve talan ekonomisi sayesinde yeni rejimlerin yeni zenginleri yaratılıyor, şeri hukuk toplumsal yapının her bir hücresine nüfuz ediyor, tek adam düzeni mutlak bir hâkimiyet kuruyordu kadim Mağrip coğrafyasında. Kendilerinden, kudretlerinden o kadar emindiler ki kısa süre sonra karşıdevrimin ihracına dahi kalkışıldı. Libya, Filistin, Suriye, Yemen bu halkaya dahil edilmek istendi.
• • •
Sonra ne mi oldu? Tunus ve Mısır’da milyonlar İslamcı gericiliğe karşı ayaklandı. Aylar süren protestolar yapıldı. Sokak sokak, mahalle mahalle, hücre hücre örgütlenildi. Büyük bedeller ödense de, suikastler, katliamlar korkutmadı kitleleri. Milyonlar İhvan karanlığına teslim olmamakta kararlıydı. Yola düşülmüştü bir kez. Geri dönüşü yoktu. Ya İslamcı faşizm kazanacaktı, ya da halklar.

Tunuslular hesaplarını kendileri gördü. Kadınından işçisine, öğrencisinden meslek örgütüne bir araya gelindi, İslamcılara geri adım attırıldı. Olası bir iç savaşın da önüne geçilmiş oldu. Bütün bunlar daha sonra Tunus Dörtlüsü’ne Nobel Barış Ödülü’nün getirecekti.

Mısır’da ise yükselen öfkenin kendisini de yıkacağını öngören ordu, dalganın altında kalacağı korkusuyla Sisi liderliğinde duruma kanlı bir darbeyle el koydu. Öncesinde İslamcılar tarafından çalınan Tahrir’deki öfke bu kez de ordu tarafından çalınacaktı.

Tunus ve Mısır İslamcı faşizme karşı halklar sokaklara dökülmeseydi, direnmeseydi İslamcı faşizm bugün bütün bir bölgeyi kuşatmış olacaktı. Halklar kazandı İslamcılar “şimdilik” kaybetti. Bu yenilginin etkisiyle Nahda siyasal İslamı terk ettiğini duyurdu!

“Yerli İhvancıların” rol modeli olan ve Tunus’un AKP’si olarak adlandırılan Nahda’nın lideri Raşid Gannuşi, Mayıs’taki parti kongresinde, “Din artık politikaya rehin olmayacak. Siyasal İslam’ı geride bırakıp demokratik İslam’a geçiyoruz. Artık siyasal İslam’ı temsil etme iddiasını taşımayan Müslüman demokratlarız” dedi.
Nahda’nın ardından Müslüman Kardeşler de benzer bir sürece girdi. Mısır İhvanı, Gannuşi’nin yaklaşımlarını ve açıklamalarını gündemlerine aldıklarını, siyasi çizgilerinde benzer yönde revizyona gidebileceği açıklandı.
• • •
Bölgede “Siyasal İslamı terk edelim” dalgası yayılırken, İhvan’ın ana damarları “görünürde de olsa” bu yönde irade beyanında bulunurken, bu durum en çok Türkiye’deki İhvancıları üzdü. Mezhepçi faşizmin inşası yolunda dur durak bilmeden ilerleyen İslamcılar, “Tek lider, tek dava, tek hareket” kutsiyetine dayalı gerici modellerini kutsallaştırırken, Kuzey Afrika’dan gelen din ile siyaseti birbirinden ayırın açıklamalarına en büyük tepkiyi gösterenler oldu. Haftalarca bu kararın yanlışlığı üzerine kafa yordular, akıl verdiler!

Türkiye’deki İhvancıların Nahda ve İhvan’ın çark etmesine muadillerinden fazla dövünmesi nedensiz değil. Gelmekte olan büyük yenilgiyi öngörmelerinden bütün bu telaş. Ortadoğu halklarının başına musallat edilen “Siyasal İslam” projesi çöktü. Müslüman Kardeşler’den Selefi ve Vahabi örgütlere, Suriye’de IŞİD ve El Nusra’ya destek ve yandaşlığa uzanan cemaat ve tarikatlar ittifakı AKP projesi de çökmek üzere. Saray ve AKP merkezli provokasyonların, şiddetin, ayrıştırıcı politikaların son dönemlerde artmasının nedeni de bundan!