Tabii ki şaşırtıcı oldu. Kendisini 2010 yılında “ömür boyu Başkan” ilan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in başkanlık sisteminden vazgeçip ülke yönetimini güçlendirilmiş bir parlamentoya bırakacağı hayal bile edilemezdi.
Haber Türkiye’de “Başkanlık sistemi iyidirciler” için pekiyi karşılanmadı, malum. Hatta, habere internet sitesinde yer veren bir gazete söz konusu haberi gelen tepkiler yüzünden apar topar kaldırmak zorunda kalmış, öyle deniyor. Neden tepki gösterdiler ki? Muhtemelen “milletimizin kafası karışıyor” diye düşünmüş olabilirler.

Başkanlık sistemi deyince herkes Amerika’nınkini anlıyor tabii. İyidir demiyorum ama orada bir takım dengelerin gözetildiği de bir gerçek. “Kazak Tipi Başkanlık”ta kuvvetlerin bağımsız olduğu söylenemezdi. Her şeye karar veren bir başkandı çünkü Nazarbayev. Parlamentoyu feshedebiliyordu, parlamentoyu Meclis ile birlikte oluşturan 15 üyeli Senato’ya doğrudan üye atabiliyordu. Bu, Senato’da alınan kararların Başkan’ın kararı olduğu anlamına geliyor haliyle. Seçimlerde yüzde 7 baraj engeli var. Bu da seçkinci bir kuruma dönüştürmüştü Kazak parlamentosunu. “Türk Tipi Başkanlık” da bundan pek farklı değil, görüldüğü üzere.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Kazakistan da diğer eski Sovyet cumhuriyetleri gibi “geçişi” otoriter sistem üzerine kurdu. Zaten Başkanlık Sistemi’nin kabul edilmesinin nedeni de bu geçiş süreciyle ilgili. Genç bir ülke, dolayısıyla ciddi yapısal sorunları var, bu nedenle paternalistik bir sistem olarak Başkanlık uygun görüldü. Ayrıca alınacak kararlarda tıkanmayı engelleyici olduğu düşünüldü sistemin. Ancak temel haklar, özgürlükler konusunda, ifade özgürlüğü hakkında hızla bozulan bir sicile de sahip kıldı ülkeyi.

Nazarbayev artık şunun farkına vardı: 1) Kendisinden sonra gelecek bir Başkan her şeyi alt üst edebilir, 2) artık ülke “geçiş” sürecini tamamladı, batı dünyasıyla ilişkilere uygun bir sistemin zamanı geldi.

Gerçekten de Kazakistan, özellikle ABD ile çok iyi ilişkilere sahip bir ülke. Birkaç kez yaptığı ziyaretlerinde olağanüstü bir ilgiyle karşılandı ABD’de Nazarbayev. Ayrıca Çin ile de yakın ilişkileri var. Bu iki dev ülkeyle kurulacak ilişkilerde çok daha etkili bir güç olduğuna ikna olduğu meclisin öne çıkmasını istiyor artık.

Kazakistan bir etnik kimlikler, halklar mozaiği. Bunların hepsinin başkanlık sistemi ile temsil edilmesine olanak yok. Kendi kararını özgürce verebilecek bir parlamentoda daha iyi temsil edilebilecekler. Bu, ülkede en ufak bir hoşnutsuzlukta patlak verecek karışıklıkları da önleyecek. Eleştirilerin hedefi parlamento olduğunda seçimlerle yenilenmesi olanağı var çünkü, dolayısıyla Başkan kendisini her an düşürülme tehlikesi içinde hissetmeyecek. Parlamentoyla sorunu olan onu değiştirebilir de sonuçta.

Başkanlık sisteminden vazgeçtiğine göre şimdi gücün nasıl dağıtılacağı sorunuyla karşı karşıya Kazakistan. Bunun için partiler kanunuyla, seçim sisteminde bir reform yapılması gerekiyor. Bu parlamenter sistemin yaşayabilmesi için şart. Herhalde o da yakında gündemine gelecektir ülkenin.

Bu karar özgürlükleri genişletecek mi bilinmiyor ama Nazarbayev, güçlü bir parlamentoya geçildiğinde bu kez ruhani bir liderlik yapacak, dış politikada, ulusal güvenlik konularında, savunmada etkisi sürecek.

Kim ne derse desin, kendisine neredeyse tanrısal bir güç veren yetkilerinden vazgeçmekle Nazarbayev büyük bir fedakarlık yapıyor. Söylediğine göre devlette kuvvetler ayrımının sağlanması gerekiyor. Tersi süreli bir diktatörlüğü doğurur, diyor. Serbest Pazar ekonomisine geçmiş, ABD, Batı, yanı sıra Çin ile iyi ilişkiler içinde olan, Şanghay İşbirliği Örgütü içinde “serbest ticaret bölgesi” kurma çabasında bulunan Kazakistan tüm bunlar için “tek adam” rejiminin değil, parlamenter sistemin daha uygun olacağını biliyor.

Eski Sovyet cumhuriyetleri içinde bugüne kadar atılan “en radikal adım” Nazarbayev’e ait.

Umarız Başkanlık hayali görenlere ders olur bu tutumu.