Gazze'de yaşanan durum çok acı. Öncesinde İsrail'de yaşanan katliam da... Ama şu an bombalanan hastaneler ve ölen çocuklara dair verilen bilgiler, insanı derinden sarsıyor. Geçen haftaki yazımda intikamdan bahsetmiştim. Hayata düşman ideolojilerin etkilerini daha açık görmeye başladık. Nefret ve intikam, özellikle son yıllardaki politik gelişmelerin ana hatlarından biri olageldi. Bu bir sıkışmayı, kutuplaşmayı, kimlik sorunlarını işaret ediyor. Örneğin göçmen nefreti, ciddi politik etkilerde bulundu, bulunmaya devam ediyor. Kutuplaşmaların da ana teması nefret ve intikamdı. Trump’ı destekleyenlerin ölümlere neden olan kongre binası işgali, politik seçimlerin bir hayat memat meselesine dönüşmesinin bir örneğini veriyor. Bütün ara tonların ve seslerin kaybolduğu, iki kutuplu politik atmosfer, nefret ve intikam üzerine kurulu sosyal kimlikleri inşa etmekle meşgul.

KİTLE CANAVARI

Freud’un grup psikolojisi üzerine yazdıklarında, bireylerin sosyal kurumlarla pozitif özdeşlikler kurarak kendi sosyal kimliklerini inşa ettikleri üzerinde dururken, Lacan tam tersi, negatif bir özdeşliğin, yani nefrete dayalı bir özdeşliğin sosyal katılıma neden olduğu üzerinde durmuştu. Duane Rousselle, ‘Lacanian Realism’ adlı kitabında bu meseleyi etraflıca yazmıştı. Gazze üzerinden yaşanan nefret ve intikam durumları, bu negatif özdeşleşmeyi iyice görünür hale getirdi. Türkiye özelinde değil dünyada da çok geniş bir linç psikolojisi hâkim. Rusya-Ukrayna savaşında da Batı’da pek çok ülke Rus sanatçıları işlerinden kovmuş, kütüphanelerden Rus yazarların kitaplarını çıkaracak noktaya gelmişlerdi. Artık bir gruba dahil olurken, o kişiler bir idealden çok bir nefreti paylaşarak bir araya geliyor. Bu durum, açıkçası, birer idealizasyon araçları olan kültür ve sanatı değersizleştiriyor. Çünkü çoğu kişi duymak istediğini dinleme derdinde. Entelektüellerin yerini kanaat önderleri ve sosyal medya ünlüleri aldı. Adorno'nun kitle canavarı dediği şey, bugün başka bir şeye dönüştü.

ŞAŞIRMAK

Örneğin TV'de yerli dizilere bir bakın, herkes birbirine bağırıyor, herkes bir intikamın peşinde, haset içinde kıvranan ve büyük sürprizlere hazırlanan karakterlerle dolu. Bu dizilerdeki karakterler gibi izleyenler de artık hiçbir şeye şaşırmıyor. Ya da gündüz kuşağında yer alan programlardaki teşhircilik, cinayet ve intikam peşindeki insanların trajik halleri… Bu hiçbir şeye şaşırmama hali, toplumun geniş kesimlerini içine alan bir norm haline geldi. Yarın dünyaya uzaylılar gelse ya da gerçekten de 3. Dünya Savaşı çıksa, şaşıran insan sayısı şaşırmayanlara oranla az olacak.

DİJİTALLEŞMEK

Açıkçası, ben bildiğim her şeyi yeni baştan gözden geçirip şaşkınlıkla olup bitenleri izlemeyi tercih ediyorum. Dünyaya yeniden inanmanın yolu, şaşırmaktan geçiyor. İnsanlara bir şeyler oluyor. Artık iki yaşındaki bebeklerin elinde bile tabletler var. Bilinçdışı anne-baba etkisinden dijital dünyaya doğru kaydıkça ve kapitalizm orayı da bir mülk haline getirdikçe, daha nasıl sürprizlerle karşılaşacağımızı göreceğiz.

ÖZNELEŞMEK

Grupları oluşturan negatif özdeşleşmeler, nefret ve intikam, ister istemez idealleri değil dürtüleri öne sürer, dürtüselliğin kışkırtıldığı bu dünyada sürprizler de hiçbir zaman sona ermez. Dünya tarafından belirlenmiyorsanız, dünyanın size uygun bir yer olmadığını düşünürsünüz. Asıl kutuplaşma, dünya tarafından belirlenenler ve dünyayı belirlemeye çalışanlar arasında. Yani özneleşme mücadelesi, nefret ve intikam üzerine kurulu kutuplaşmayı yıkacak tek yolmuş gibi görünüyor.