Şeker gibi bir tatil arası daha verdi İsveçliler. Türkiye için “O kadar çok tatil var ki çalışmaya vakit yok” denir. Burada da değişen bir şey yok. Gözüm arkada...

Şeker gibi bir tatil arası daha verdi İsveçliler. Türkiye için “O kadar çok tatil var ki çalışmaya vakit yok” denir. Burada da değişen bir şey yok. Gözüm arkada kaldı diyemeyeceğim. Her türlü imkan düşünülmüş. Öğrencilere, aileleriyle birlikte kayağa gitmeleri için, yağan kardan yararlanmaları adına ‘spor tatili’ diye bir şey bile bulunmuş durumda. Noel süreci, sömestr, spor tatili, şimdi de beş günlük bir ara daha. Bu tatilin özelliği de şeker satan dükkanların yılın en haraketli dönemini yaşıyor olmaları. İsveçliler şu sıra, yılda kişi başına düşen 15 kilo şeker yeme istatistiğini bir kez daha doğrulamakla meşguller.

İsveç’te şekerleme ya da çikolata almak için girdiğin şekercide, kendi işini kendin görüyorsun. Satıcıya ‘Fıstıklı, bademli yap bakalım bir karışık’ diyemiyorsun. Şekerler açıkta satılıyor. Dükkâna girdiğinde eline oyuncak kürek benzeri bir şey alıp, raflara şeffaf kutular içinde yerleştirilmiş şekerlemeler arasında tura başlıyorsun. Kese kağıdının içine sevdiğin şeker veya çikolatalardan doldurup kasada ödemeni yapıyorsun. Böylesi dükkânlar bizde de açılıyor.
Hayatım boyunca ‘Açıktan bir şey yeme’ cümlesini o kadar çok duymuşum ki olaya sıcak bakamıyorum. Ama bana aldıran kim? İsveç’te senede toplam 35 bin ton şekerleme tüketiliyor. Sağlık duyarlılığımda da haksız sayılmam aslında, şekerlemelerin birçoğunda kullanılan renklendirici madde, İsveç’te önce yasaklanmış. Sonra İsveç’in AB’ye girmesiyle katkı maddesi de şekerlemelere geri girmiş. Bu madde yetişkinlerde ve çocuklarda hiperaktiviteye yol açıyormuş.

Her şeyi göze alıp çoluk çocuk herkesin şekerleme, çikolata peşine düşmesinin sebebi Paskalya’ya hazırlık. Paskalya da bizdeki Şeker Bayramı gibi bir dini bayram. Ortak olan yanları bayram için hazırlığın, şekerli bir şeylerden geçmesi. 1820’lerden beri Paskalya kutlamalarında şekerlemeler gelenek olmuş. Rengarenk boyanan yumurtaların yanına, yumurta şeklindeki kutuların içine doldurulan şekerler de eklenmiş. Gelişen çikolata sektörü bu bayrama egemenliğini kurmuş. Yumurtanın sembolize ettiği hayat ve zenginlik şimdi renkli renkli şekerlemelere yüklenmiş durumda. Bizdeki “Ner’de o eski bayramlar” cümlesi Paskalya için de geçerli.
Büyük gıda şirketleri şekerleme butiklerindeki personel sayısını Paskalya arifesinde iki katına çıkartıyor. Şirketler, hedef kitlelerinin 25-45 yaş arasındaki çocuk sahibi yetişkinler ve tabii ki büyükannelerle büyükbabalar olduğunu beyan ediyor.

Bayramların peşine eklenen tatiller, nereye kafanı çevirsen içi şeker ve çikolata dolu Paskalya yumurtaları, şekerleme butiklerinin önünde uzayan kuyruklar... Herkes bir koşuşturma içinde. Bu modern zamanların yeni yarışında kimin kazançlı çıktığı da tartışılır. Beş günlük tatil için çok sayıda İsveçli, güney yarıkürenin yolunu tuttu bile. Paskalya tatilinde güneşlenip bronzlaşıp öyle dönecekler İsveç’e.
Burada olay henüz ‘Kazandığını harca’ durumunda. Kredi kartı, Türkiye’deki kadar yaygın değil. “Bayram öncesi kartlara yüklenildi” haberleri yapılmıyor. Onun yerine, Paskalya tatiline erken başlayan İsveçli bir kadının Tayland’ın Puket adasında işsiz bir balıkçı tarafından öldürüldüğünün haberi veriliyor. Nerede, nasıl güvenli tatil yapılmalı, tatilde yerel halkla temasınız nasıl olmalı, kutucukları da haberin yanına ekleniyor.

Biz bayramlarda, belki de az kazandığımız için henüz kazanmadığımız paralarımızı kredi kartlarıyla harcarken İsveçlilere, “Kazandığınız parayı nasıl harcarsınız?” öğretiliyor.
Eski Paskalyalar nasıldı bilemeyeceğim ama bayramlar her yerde değişiyor galiba. Sabırsız kapitalizm, daha çok şeyi de değiştirecek, biz izin verdikten sonra.