Nobel umarım seni hak eder Bob

Hiç kimse burun kıvırmasın. Elbette birçok insan gibi seçimlerini çoğu zaman isabetli bulmadığım Nobel Ödül Komitesi’nin bu kez edebiyat dalında Bob Dylan’ı ödüle layık görmesi, “verecekse Dylan gibilerine versin” denecek kadar yerinde bir seçim olmuş. Pek memnun oldum, inanın.

Tabii, söz konusu seçimi “popüler kültüre verilmiş abartılı bir paye” olarak değerlendirenler de var. Oysa Bob Dylan, sadece bir popüler kültür figürü olarak değerlendirilemez, bundan daha fazla biri çünkü. Ciddi anlamda bir muhalif örneğin. Muhalefet tarzını kendilerine uygun bulmayanlar küçümseyebilir ama tüm kapıların her an yüzüne kapanabileceği müzik gibi bir sektörde yabana atılacak bir muhaliflik değil onunki. Yahudi doğmuş oluşunu bu ödüllendirilmeyle ilişkilendirenler, bir ara Hıristiyanlığa geçtiğini daha sonra ise tamamen ateist olduğunu, kimi çıkışlarının ABD’deki Yahudi çevreler ile İsrail tarafından hoş karşılanmadığını bilmeliler. Küba ile ABD arasında yaşanan füze krizi üzerine yazdığı "A Hard Rain’s a-Gonna Fall"da nükleer tehlikeye vurgu yaptığı için ABD yönetiminin de kızgınlığını üzerine çekmişti bir hayli.

Edebiyatla ne ilgisi var, kaldı ki altı üstü şarkıcı” diyenler de çok olacaktır. Kimi dostlarımdan duydum bile. Oysa bu “altı da üstü de şarkıcı” olanlara pek çok şey borçlu olduğumuza inanırım. Mücadele pek ala “şarkıyla, türküyle” de verilir. Amerika’da 1930’lu yılların ekonomik krizinde, halkın ağzından düşmeyen bir şarkı vardı, örneğin. Bir dizesinde “Buddy, can you spare me a dime” (birader bana bir kuruş borç verir misin?) sözleri de geçen bu güzel şarkıyı, “içeriği fazla politik” diye yasakladıklarını akıldan çıkarmayalım. Amerika’da yaşamı alt üst eden büyük ekonomik kriz döneminin bu şarkısını, bugün de mırıldanacak milyonlarca yoksul var.

Karşı çıkış olsun da nasıl olursa olsun diyenlerdenim. Herkesin en iyi bildiği konuda mücadele vererek, herhangi bir insanlık sorununa el atmasının karşısında olmak gibi bir lüksümüz olmamalı. Kaldı ki; şarkıyla, türküyle de insanlığın başına bela olmuş sorunları yaratanları tedirgin etmek pek ala mümkün. Her şeye karşın var olduğunu düşündüğüm vicdanlarını rahatsız eden her etkinliğe bozulurlar o “yaratıcılar”. Bob Geldof’un başını çektiği “Yoksulluğu Tarih Yapalım” sloganlı dünya çapındaki konserler dizisini anımsayalım, orada dile getirilen kimi şarkılar ok gibi yüreklerine saplanmıştır egemenlerin, kuşku yok.

Yoksulluğu Tarih Yapalım” konserlerine “şarkıyla, türküyle verilecek mücadele değil bu” diyerek küçümsemeyle yaklaşıldığını anımsarım. Eğlence dünyasının yıldızlarının kendilerine ait ışıltılı mekanlarından çıkıp, ellerinde gitarları, dillerinde, muhalif şarkılarıyla “küreselleşme”ye, “yoksulluğa” karşı çıkışları iyi niyetli bir çırpınış olarak kabul edildi önceleri, o kadar. Sonrasında bu “çırpınışın” hiç de yabana atılamayacak önemde olduğu, yarattığı etkinin hiç de az olmadığı görüldü.

İnsanlığın mücadele tarihinde bir süreklilik var elbette. Küreselleşme karşıtlarının, zengin ülkeler zirvelerini protesto ederken dile getirdikleri en temel talep, yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi ya da ertelenmesi talebiydi. Bu talebin binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu söylersem kimseyi şaşırtmaz bu biliyorum. Zengin ile yoksulun kavgasının binlerce yıldır sürdüğünü söylersem de yeni bir şey söylemiş olmam. Ama bu talebin hem de aynı sözcüklerle Roma İmparatorluğu’nun egemenliğini sürdürdüğü bölgelerde dile getirildiğini bilmek belki birçoğumuz için yeni olabilir. O zamanlar da yoksulların yanında olanlar vardı elbette. Katilina adlı birinden söz ederler. Bu zat, yaşamını yoksulların hakkını aramaya adamış bir soyluydu. Karşısında olan kimdi derseniz hemen söyleyeyim. Roma’nın yetiştirdiği en büyük hatip, devlet adamı Çiçero. Çiçero yoksul sınıfa mensup olmasına karşın, yoksulların karşısında zengin sınıfı destekleyen biriydi. Garipsenecek bir durumdur bu. Sadece günümüze ait olduğunu sandığımız bu tür garipliklerin de bir geçmişi var demek ki. Katilina’nın başlattığı ayaklanmaya katılan büyük kumandanlardan biri olan Manlius’un bir mektubu günümüze kadar gelmiştir. Manlius mektubunda “Tüm anlaşmazlıkların ve savaşların kaynağı olan zenginliği istemiyoruz. İstediğimiz sadece özgürlüktür” der. Katilina, yoksullara toprak dağıtılmasını, fakirlerin faizlerle arttırılmış borçlarının silinmesini istiyordu. Ne zaman? İki bin yıl önce. Bugün de protesto gösterilerinde küreselleşme karşıtları aynı talebi haykırmıyorlar mı? “Yoksulluğu Tarih Yapalım” konserlerinde de bu talebi dile getirdi bu büyük müzik şölenine katılan sanatçılar. Bob Dylan bu tür “şarkıcılardan” biri.

Dylan’ın "Blowin’ in the Wind’, ‘The Times They Are a-Changin’, ‘Masters of War"adını taşıyan parçaları her savaş karşıtı eylemde söylenir hala. Az şey mi bu?

"Bob Dylan Nobel kazandı". Bu tür bir cümle içinde Bob Dylan geçse de çok sıradan, çok alışılmış bir cümle.

Dylan söz konusuysa doğrusunu yazmalıyız. Nobel Bob Dylan’ı kazandı.