Öğretmenler Günü’nü geride bırakırken, beyazperdede öğretmen temsillerinden yola çıkarak öğretmenlerimizin sorunlarını gündeme getirmek boynumuzun borcu.

Öğretmenler odasının penceresinden

24 Kasım’ı Öğretmenler Günü ilan eden 12 Eylül darbecileri gerekçeyi ‘Atatürk’ün Başöğretmen ilan edildiği gün’ olarak açıklasa da, asıl amacın ILO (Dünya Çalışma Örgütü) ve UNESCO tarafından belirlenen, ’Eğitim Enternasyonali’ne üye yüzden fazla ülkede kutlanan, ‘5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü unutturmak olduğunu biliyoruz. Eğitim-Sen’in açıkladığı gibi bu günü bir bayram olarak değil, eğitim sorunlarını gündeme getirmek için bir vesile olarak değerlendirmek mümkün.  

Diyanet İşlerinin bütçesinin 99 milyara ulaştığı, okullara imam atanarak eğitim politikamızın dini temellere oturtulmaya çalışıldığı, eğitimin her gün biraz daha ticarileştirildiği günümüz Türkiye’sinde öğretmenlerin içinde bulunduğu ekonomik koşullar ve siyasal baskılar karşısında duyarsız kalmak ne mümkün? Atama bekleyen 700.000’in üzerinde öğretmen başka işlerde çalışmak zorunda ya da işsiz;  atanabilenler ise yoksulluk sınırının altında -dörtte biri ek bir işte çalışıyor- ve siyasal görüşleri nedeniyle her an tehdit altında.   

İDEALİST BAKIŞTAN GERÇEKÇİLİĞE  

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ‘Öğretmenler Günü’nü ‘Başöğretmen Atatürk’ü anarak kutlaması ve 500 öğretmenle birlikte “Atatürk” filmini izlemesi Cumhuriyet’in temellerine dinamit koymak isteyenlere bir mesajdı hiç kuşkusuz. Siyasi iktidarın kültür-sanat derslerini gereksiz gördüğü bir ortamda yerel yöneticilerin sanata ve eğitime sahip çıkması çok değerli… Biz de bu vesileyle, beyazperdede öğretmen temsilleri üzerinde durabiliriz. Yeşilçam’dan dünya sinemasına uzanarak... Yeşilçam’ın öğretmen imgesinin en tipik özellikleri yoksulluğu ve idealizmidir. Bu imgenin büyük ölçüde gerçeklerden kaynaklandığını söyleyebiliriz… Araştırmalar, 1930’lardan günümüze öğretmenlerin gelir düzeyinde bir gelişme olmadığını gösteriyor.   

Ülkü Erakalın, 1965 yılında çektiği “Sevgili Öğretmenim”de ‘yoksul ama gururlu’ bir kadın öğretmenin hikâyesini anlatır. Erakalın’ın 1968’de Cevat Fehmi Başkut’un oyunundan uyarladığı “Paydos”taki öğretmen kahramanı geçim sıkıntısı çeker ama Batılılaşma sürecinin yol açtığı değerler yozlaşmasına karşı mücadele etmekten geri durmaz. 1966 yılında Osman Seden “Çalıkuşu”nda gericiliğe karşı mücadele veren bir kadın öğretmeni anlatır. Aynı yıl Lütfi Ö. Akad “Hudutların Kanunu”nda köyün modernleşmesinde öğretmenin rolünü, feodal yapıyla çatışmasını vurgular. 1988’de Kartal Tibet, “Öğretmen” filminde bir öğretmenin geçim sıkıntısı nedeniyle aklını kaybetmesini anlatır.  

1970’lerde Ertem Eğilmez’in “Hababam Sınıfı” serisi sinemamızın en popüler filmleri arasında yer alır. Münir Özkul’un canlandırdığı ‘Mahmut Hoca’ karakterinin bu sevgi selinde üstlendiği rol yadsınamaz. Mahmut Hoca’nın öğrencilerle -şefkat ve disiplin içeren- ilişkisinden etkilenmemek olanaksızdır. Ama filmdeki diğer öğretmenler, coğrafya öğretmeni Rıza, biyoloji öğretmeni Necmi, felsefe öğretmeni Akil, fizik öğretmeni Nuri, Jimnastik öğretmeni Badi Ekrem gibi karikatürize edilmiş karakterler nedeniyle “Hababam Sınıfı”nın yazarı, kendisi de bir öğretmen olan Rıfat Ilgaz’ın filmi “eğitim sisteminin hicvi” olarak nitelendirerek onaylamamasını doğal karşılamak gerekir. 

Remzi Jöntürk’ün  “Öğretmen Kemal”i öğretmeni ideolojik bir misyoner olarak gösteren, 80 darbesinin ‘sahte’ Atatürkçü çizgisini yansıtan bir filmdir.  Yusuf Kurçenli ise, 1990 yılında çektiği “Karartma Geceleri”nde tarihsel gerçeklerden yola çıkarak, savaş yılları İstanbul’unda polis işkencesine maruz kalan bir öğretmenin hikâyesini anlatır. Öğretmen imajı, devletine bağlı itaatkâr bir memur olmaktan çıkmış, özgür düşünceyi savunan çağdaş bir aydına dönüşmüştür. “Karartma Geceleri” 60’ların ikinci yarısının TÖS’lü, 70’lerin TÖB-DER’li öğretmenleri ve çektikleri acıları çağrıştıran başarılı bir dönem filmidir ve bu yüzden sansürün hışmına uğramış, gösterimi engellenmiştir. 

Kemalist rejimin en önemli projelerinden Köy Enstitüleri’nin hikâyesi son zamanlarda birkaç yönetmenimiz tarafından ele alındı. Ali Adnan Özgür’ün “Toprağın Çocukları”, Biket İlhan’ın “Yarım Kalan Mucize”, Cengiz Özkarabekir’in “Yücel’in Çiçekleri” ve Tarık Akan’ın “Bir Meçhul Öğretmen”i genç kuşaklara (ve politikacılara) bu öncü deneyimi ve öğretmenin kırsal kalkınmadaki rolünü anımsatan çalışmalardı. Rıfat Ilgaz’dan Fakir Baykurt’a, Talip Apaydın’dan Adnan Binyazar’a nice yazarımızın yetiştiği Köy Enstitüleri’nin Yeşilçam’da uzun yıllar boyunca ele alınmamış olması sinemamızın her dönemde sağ iktidarların baskısını üzerinde hissetmesinden kaynaklanıyor olmalı.     

FARK YARATANLAR 

Dünya sinemasında da idealist öğretmen karakterlerine çokça rastlanır. Ama bu idealizm devletin ideolojik çizgisini savunmaktan çok iyiliğe, fedakârlığa, fark yaratmaya işaret eder. Hangi ülkeye giderseniz gidin yüzlerce öğretmen filmi bulabilirsiniz; nedeni çok basit, hepimizin hayatında sevdiğimiz ya da korktuğumuz öğretmenler olmuştur. İdealizmden gerçekçiliğe farklı tonlarda sayısız film yer alır sinema tarihinde. Herhalde en ünlülerinden biri, Sidney Poitier’nin başrolü üstlendiği 1967 yapımı “Sevgili Öğretmenim”dir (To Sir with Love). James Clavell’in filmi, mühendis olarak iş bulamadığı için öğretmenlik yapan bir göçmenin asi öğrencileri ile kurduğu sıkı dostluğu anlatır.  

Peter Weir’in 1989’da çektiği “Ölü Ozanlar Derneği” de kült filmlerden bir diğeri. O da katı disiplin kuralları ile tanınan muhafazakâr bir okulda çalışmaya başlayan sıra dışı bir öğretmenin öğrencilerle kurduğu sıcak ilişkiyi konu alır. Bertrand Tavernier, 1999’da çektiği “Her Şey Bugün Başlıyor (Ça Commence aujourd’hui) filminde okulunda bir değişim yaratmak için çırpınan bir kasaba öğretmenini anlattı. Eğitim sürecinde müziğin rolünü vurgulayan, aralarında 2004 yılında Christophe Barratier’nin çektiği “Koro”, 2014 yapımı François Girard’ın “Koro” (Boychor) filmlerinin de olduğu pek çok yapım var. Fark yaratanlardan söz etmişken, Matt Ross’un, çocuklarının eğitimini devlete bırakmayan, kendisi üstlenen bir babanın hikâyesini anlattığı “Kaptan Fantastik” de unutulmamalı.   

DEMOKLES’İN KILICI 

Zoltan Fabri 1956 yılında “Profesör Hannibal” filminde, bir Latince öğretmeninin yazdığı bir makale nedeniyle önce kahraman, sonra ‘hain’ ilan edilmesini anlatmıştı. Öğretmenlerin ‘iktidar’la ilişkisini üzerlerindeki ‘Demoklesin Kılıcı’ olarak nitelemek mümkün. Dennis Gansel’in 2008’de yaptığı “Tehlikeli Oyun” (The Wave), 1967 yılında ABD’de yaşanmış bir olaydan yola çıkarak bir öğretmenin sınıfındaki öğrencileri kayıtsız şartsız itaate ikna etmesini, yani faşizmin kaynaklarını sorguluyordu. Richard LaGravanese’in 2007 yapımı “Özgürlük Yazarları“ (Freedom Writers), sorunlu öğrencilere hoşgörü ve sevgiyi öğretmeye çalışan bir öğretmenin güncesinden uyarlanmıştı. Danimarka’da dört lise öğretmeninin alkolle sınavını anlatan Thomas Vinterberg filmi “Körkütük” 2020’nin En İyi Avrupa filmi seçilmişti.  

Öğretmenin öğrencileriyle ilişkisi de bir başka ‘Demokles’in Kılıcı’dır. Thomsa Vinterberg’in “Onur Savaşı”, Nuri Bilge Ceylan’ın “Kuru Otlar Üstüne” filmlerinde, ilgi gösterdiği öğrencisinin taciz suçlamasıyla karşılaşır öğretmen. Öğretmenin etik sorunları sinemada sıklıkla ele alındı. 2014 yapımı Bulgar filmi “Ders” (Urok) sınıfındaki bir hırsızlığı ortaya çıkartmak üzere harekete geçen bir öğretmenin verdiği yaşam savaşını konu alıyordu. Tıpkı, Almanya’nın 2024 Oscar adayı İlker Çatak’ın “Öğretmenler Odası”nda olduğu gibi. 

Kültürel ve sınıfsal çelişkiler, öğretmenlerin baş etmek zorunda olduğu sorunların en önemlilerinden biri. Laurent Cannet’nin 2008 yapımı “Sınıf”, Erden Kıral’ın 1983’te çektiği ama resmi ideolojiyle bağdaşmayan içeriği nedeniyle ülkemizde uzun süre gösterilemeyen “Hakkari’de Bir Mevsim”, ana dil sorununa parmak basan Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy’ün 2008 yapımı “İki Dil Bir Bavul”u ve Ferit Karahan’ın 2021 yapımı “Okul Tıraşı” öğretmenin sorumluluğunu vurgulayan önemli filmler. Tüm olumsuz koşullara karşın toplumsal sorumluluklarını unutmayan, gerici iktidarlara boyun eğmeyen öğretmenlere selam olsun.