Kimimiz öksüz, kimimiz yetim, kimimiz de çoktan hem öksüz hem yetim... 78’in fırtınalı yıllarından çıkmış ama ana babalarımızdan önce gitmemişsek eğer. Biz 78’liler o yaşlardayız işte. Peş peşe giden ana ve babalarımızın ardından bakakalma yaşları…

Hangi yaşta olursak olalım, hatta kimimiz belki dede nine, hep çocuklarıydık ana babalarımızın. 

Onlar, bizim neslin ana babaları, öyle gösterişsiz, öyle mahcup sevdiler ki çocuklarını... “Sessiz ve gösterişsiz sevgisiyle hep yanımızda olan…” diye yazmıştım anama ithaf ettiğim Kosova kitabımda. Kucaklamadan, öpüp koklamadan, o işi daha çok dedelere ve ninelere bırakarak sevebildikleri için çocuklarını.

Bizim sevişimiz de bir başkaydı... Fırtınalı yılların 78’lileriydik. Bir başka dünyayı kurmaya adamıştık kendimizi. Biz kendimizden vazgeçmiştik de, ana babalarımız bizden vazgeçebilir miydi?

Vazgeçebilemezlerdi! Kendimiz de ana baba olunca anladık biraz! Dönüp dönmeyeceğimizi bilmeden çıkıp gittiğimiz evlerde yürekleri nasıl ağızda, kulakları nasıl her kapı tıkırtısında bıraktığımızı…

Sonra, biraz da cezaevlerinde kavradık, sosyolojinin en temel toplumsal kurum ve örgüt olarak tanımladığı ailelerimizin kıymetini. Her görüş günü, karda kışta, tipide ayazda, soğuktan kızarmış burunlarla ya da kan ter içinde cehennem sıcaklarda, 5 dakika görebilmek için kilometrelerce uzaklardan gelen ananın babanın kardeşin değerini...

Aslında hep biliyorduk. Bildik. Ama nasıl kendimizden vazgeçtiysek en çok, onları da çok ıskaladık çok! Arayı kapatmak için sonradan, sımsıkı sarıldıysak da birer birer kayıp gittikleri zamana denk geldi işte. 

Dün sevgili Adnan (Bostancıoğlu) anneciğini toprağa verdi Ankara’da. Ben anacığım rahat bir nefes alabilsin diye yakarırken hastanede. 

Iskaladığımız şeyler oldu belki 78 fırtınalarında. Arkadaşlığı, dostluğu hiç ıskalamadık ama. Tersine, en zenginlerini dünyanın hasedinden çatlatacak kadar çok ve sağlam arkadaşlarımız oldu. Analarını anamız bildiğimiz. Onun için de Yaşasın 78!

Sağ olsunlar, Selçuk (Candansayar) ve Yılmaz (Kurt), anamın doğurmadığı oğulları, anaları gibi koşturmasaydı peşinde, çoktan kaybolurdum hastane koridorlarında. 

İşte o koşturmacalar içinde, dün bunları karalayabildim ancak. İç dökmesi oldu biraz. BirGün’de okurdan öte dost olduklarımızla dertleşme.

Adnan’ın annesi, Şükriye annemiz huzur içinde yatsın… Anam rahat nefes alabilsin… Bütün anneleri 78’lilerin… Yazayım istedim.  

Diyeceğim o ki, kiminiz varsa artık anadan babadan kardeşten ve dosttan arkadaştan yana etrafınızda, sımsıkı sarılın onlara geride kalan zamanda.

Sımsıkı...

Emek en yüce değer tabii ve onlar için ne kadar harcasanız değer.