Sokağa kulak verin; Erdoğan’ın Yunan cumhurbaşkanıyla canlı yayında girdiği Lozan tartışmasının memlekette “One minute” etkisi yarattığını görürsünüz. “One minute” etkisi dediğim; vatandaşın “Helal olsun, ağzının payını verdi!” tepkisidir.

Beklenti iki cumhurbaşkanının kısaca selamlaşması iken, dış politikada hiç görülmedik bir şekilde canlı yayında atışmaları, içeride Erdoğan’ın lehine yazacak.

Öyle ya, gözlerimizin önünde yaşanan tartışmayı başlatan Yunan cumhurbaşkanı oldu ve Erdoğan da ona “ayar” ve “ders” verdi! Buradan bakınca her şeyin başladığı nokta o canlı yayın.

Yunan kamuoyu içinse her şey Erdoğan’ın Atina’ya gitmeden Sky televizyonuna ve Kathimerini gazetesine verdiği röportajla başladı. Canlı yayında söylediklerini Erdoğan o röportajda da söylemiş ve “Lozan’da revizyon” talebi o cephede “sınırların yeniden çizilmesi” ve “Ege adalarının statüsünün değiştirilmesi” talebi olarak algılanmıştı.

Erdoğan, Atina’ya doğru yola çıkmaya hazırlanırken, Atina’da da hükümet bu algı üzerinden kendisine yüklenen muhalefet ve kamuoyu tepkisi altında bunalıyordu.

Gövdesini PASOK’un oluşturduğu yeni merkez sol oluşum Değişim için Hareket’in (Kinima Allagis) lideri Foti Gennimata, Erdoğan’ın röportajlarını Türk-Yunan ilişkilerinin bütün boyutlarında en sert Türk dış politikası pozisyonlarının en üst düzeyde formüle edilmesi olarak niteliyor; sınırları yeniden çizme ve Ege adalarının statüsünü değiştirme niyeti olarak niteliyordu.
11 milyonluk Yunanistan’dan Türkiye’ye bakanlar, tarihsel travmaların da etkisiyle karşılarında ağzını açsa kendilerini yutabilecek dev bir ülke görürler ve Atina’nın Türkiye politikaları bu toplumsal psikolojinin etkisinden kurtulamaz.

Yunanistan’da bu hafta yapılan bir kamuoyu araştırması Yeni Demokrasi Partisi’nin yüzde 33’le birinci sırada, Syriza’nın yüzde 24,5’le ikinci, dibe vurmuş PASOK’un ise Değişim için Hareket yeni oluşumuyla birlikte önemli bir sıçramayla yüzde 18’le üçüncü sırada olduğunu gösteriyordu. Onları yüzde 14,5’le Komünist Parti (KKE) ve yüzde 7,5’le faşist Altın Şafak izliyordu.
Erdoğan’ın röportajı bu partilerin tümünün daha o gelmeden iktidarı yaylım ateşine tutmasına yol açmıştı.

Eski başbakan Samaras’ın baş danışmanlarından Dimitris Stamatis; “Erdoğan Yunanistan’a gelmeden iki gün önce doğrudan provokasyon yapıyor. Resmen ve buyurgan bir şekilde Lozan’ın revizyonunu talep ediyor. Trakya’nın Yunan Müslümanlarına kendince vatandaşım diyor. Utanmazca Yunan yargısını itham ediyor? Görüşmelerin gündemi bu mudur Bay Çipras?” diyerek hükümeti sıkıştırıyordu.

Yeni Demokrasi lideri Mitsotakis de asıl eleştirilerini ziyaret sonuna saklarken, hükümeti ziyarete hazırlanmamakla suçluyor, “Uluslararası anlaşmaları sorgulamak iyi komşuluk ilişkilerine zarar verir”, “Erdoğan tarihi işine geldiği gibi yorumluyor, Trakya’daki Müslümanları gündeme getirirken bir zamanlar İstanbul’da 100 bin Rum yaşarken çoğunun dramatik koşullarda kenti terk ettiğini de unutmamak gerekir” diyerek, canlı yayındaki tartışmaya yol açan atmosfere katkıda bulunuyordu.
Ziyaret öncesi Atina’daki hava; bunun Erdoğan için bir fırsat olduğu, bir AB ülkesine davet edilişini “başarı öyküsü”ne dönüştürebileceği, bu arada ikili ilişkiler ve mülteciler konusunda da olumlu adımlar atılabileceği şeklinde idi.

Dün bu hava tümüyle değişmişti. Atina’da; “Verdiği röportajın bu sonuçlara yol açacağını bilemeyecek kadar tecrübesiz olamaz. İyi bir PR vesilesi olacak ziyareti, en iyi ilişkilere sahip olduğu AB üyesi komşusu ile neden bir krize döndürdü anlamıyoruz. Burada hükümet zaten Erdoğan’ın otoriter yönetimine yeterince tavır almamakla eleştiriliyordu. Güle oynaya gerçekleştirilecek bir ziyaret, şimdi her iki tarafın da hasarı asgariye indirmek için gayret sarf etmesi gereken bir duruma yol açtı” değerlendirmeleri yapılıyordu.

İç politikada işe yarayan “One minute” etkisinin dış politikada ne kadar sorun çözücü olduğunu İsrail’le ilişkilerin seyri göstermişti. Bakalım burada nasıl olacak?