Seçim kampanyaları konusunda İlyas’la (Başsoy) aşık atamam tabii. Ancak, az biraz siyasal iletişim okumuşluğumla, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde CHP’li belediyelerin önemli başarı hikâyeleri olduğunu, cek’li cak’lı bir kampanya yerine yerelde yapılan işlerin derli toplu bir şekilde anlatılmasının daha etkili olacağını söylüyordum.

Şimdi, bir yerel seçim öncesinde bu çok daha önemli.

Özel-Akşener görüşmesi ardından şunu da tekrar söyleyeyim: Yerel seçim öncesi partilerin yapması gereken en doğru şey, “asla olmaz” demeyip genel bir çerçeve çizdikten sonra, iş birliği konusunu yerele bırakmaktır. Yerelde, oranın gerçeğine en uygun çözüm mutlaka bulunur.

Parlamenter siyasetin ana kanalı yıllardır grup toplantılarında yapılan konuşmalar oldu ya, ben de başlığı salı günü CHP Grubu’na seslenen Özel’i dinlerken attım. Köşenin düzenli okuyucusu olmayanlar başlığa bambaşka bir anlam vehmetmiş olabilirler. Sürekli okur bilir ki, ben epeydir “hikâye de hikâye” diye tutturuyorum.

Hikâyenin masal olmadığını, zamanı-mekânı-kişileri belirsiz ve doğaüstü olabilen masallardan farklı olarak zamanı-mekânı-kişileri belli ve gerçek anlatılar olduğunu, anlatılması için önce yaratılması gerektiğini savunageliyorum. “Başarılı bir hikâye anlatıcılığının ilk adımı insanlarla duygusal bir bağ kurmaktan ve anlattığınız hikâyenin içine kendinizi koymaktan geçiyor. Hikâyeye kendinizi, kendinizden bir şeyi koymak demek, yaptığınız bir şeyi anlatmak demek!” diyorum. Siyasal iletişimin en etkili yöntemi olduğunu, solun toplumsallaşmasının yolunun “hikâyeler yaratıp anlatmak”tan geçtiğini iddia ediyorum.

Muhalefeti iktidara taşıyacak şey ise; cesaretle sokakta, hayatın içinde, insanların hayatlarına dokunup onları değiştirerek yaratılan gerçek hikâyelerinin olması” diye yazalı üç yıl oldu.

Özel’in, önce İstanbul ardından Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yaptıklarını anlatarak, “Çocuklar Üşümesin” diye 3 yıldır 200 bin aileye yapılan doğalgaz ve kömür desteğinden, protein alabilsinler diye verilen ayda 1 kilogram etten söz ettiğini duyunca, “Tamam işte” dedim “hikâye anlatıyor!

CHP’li belediyelerin, Komünist Başkan Maçoğlu’nun çok güzel başarı hikâyeleri var.

Misal; “Başka bir tarım mümkün” denilerek İzmir il sınırları içindeki 4658 çobana ulaşılması, “ne kadar süt sağıyor, ailesinde kaç kişi yaşıyor, ne kadar gelir elde ediyor” gibi bilgilerle kapsamlı bir “çoban haritası” hazırlanması, o çobanlardan alınan sütlerle ve kooperatifçiliği merkeze alan bir anlayışla İzmirli markasıyla dünya pazarlarına ulaşacak çeşitli peynirler ve etten makarnaya pek çok başka tarımsal gıda üretilmesi anlatılması gereken bir hikâye.

T. Soyer’in “Başka Bir Tarım politikasına hükümet eliyle yapılmış darbe” olarak nitelediği, Belediye’nin üretici kooperatiflerden alımının durdurulması da hikâyelerinin ne denli etkili olduğunun kanıtı.

Mersin’de, üniversite çıkışında öğrencilerin uzun kuyruklar oluşturarak 6 TL’ye karınlarını doyurdukları ve yoksul semtlere yayılmış 37Mahalle Mutfağı”, 60 noktada ücretsiz dağıtılan çorba ve ekmek de iyi hikâye. 

Fındıklı’da “Fareler bile geçerken korkardı” denilen sokakların nasıl imrenilesi kamusal alanlara dönüştüğünü, festivallerle bilimin-kültürün-sanatın filizlenişini, kadınlara açılan alanları, 3-6 yaş aralığındaki kreş çocuklarının çok dilli okul kapsamında İngilizce, Almanca, Rusça ve Lazca öğrendiği de anlatılmalı.

İlyas’ın Selim Türkhanları ne der bilemem ama bence başarıdan daha ikna edici bir şey yok. En etkili kampanya da başarı hikâyeleri toplanıp, o hikâyelerde hayatlarına dokunulan insanlara anlattırıldığında oluyor.